Jön Türk ve Jön Kürtler!
‘Her zorlukta bir hatta iki kolaylık var’ ayetinin çağrıştırdığı gibi, bazen hayır şer üzerinden yürür. Hedefe varır. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim ‘(bazen) Şer gördüğünüz şeylerden hayır çıkar’ buyurmuştur. Bundan dolayı geçişli dönemlerde hava bulanık olur. Aynen Reşadiye’de sisli ve puslu bir havada katliam yapılması gibi. ‘Kendim ettim kendim buldum’ diye bir söz vardır. DTP’nin kapatılması da bu sözün tercümesinden ibarettir. Zira, PKK ve çevresi açılımla tatmin olmamış ve tepki olarak da kubbeyi veya camiyi cemaatın üzerine yıkmak istemiştir. Süreç içinde benim dikkatimi çeken bazı ifadeler kullanıldı ve esasında bu ifadeler sürecin hangi istikamete kaydığını gösteriyordu. Bu sözler adeta bir pusula gibiydi ve sürecin ne yana evrildiğine işaret ediyordu. Türkiye gazetesinin istihbarat şefi, Murat Karayılan’la bir görüşme yapmış ve bu görüşmede Karayılan satır aralarında bazı cümleler kullanmıştı: “Kürtler eski Kürtler değil. Elma şekeriyle avutmak, kandırmak mümkün değil...” diye. Açılımı, elma şekerine benzettiği ve bununla iktifa etmek istemediği açık. İçişleri Bakanı Atalay ise anayasal değişiklik olmadan daha geniş çerçeveli bir açılım yapamayacaklarını ve anayasayı değiştirmeye de güçlerinin yetmediğini ifade etmişti. Yine İzmir’e tahrik edercesine bir konvoyla giren DTP’lilere karşı tepki gösterilince Ahmet Türk gürlemiş ve “Kürtler eski Kürtler değil. Yoksa...” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Öyleyse Murat Karayılan ve Ahmet Türk’ün tanımladıkları yeni Kürt ne anlama geliyor, bir bakalım. Bu yeni veya Jön Kürtlerin en büyük özellikleri hem dini değerlere hem de Türklere yabancılaşmalarıdır. Zaman zaman Cengiz Çandar gibiler bu yabancılaşmayı ‘ruhen kopuş’ ifadesiyle ele alırlar. Zira gerçekten de üzülerek söylemek gerekir ki, PKK yıllar yılı yapmış olduğu kara propaganda ile birlikte bu vatanın ortak evladı olan Kürtlerle Türkler arasında hissi bir mesafe açmayı başarmıştır. Dolayısıyla ‘nefreti doğuran nefret’ söyleminde olduğu gibi yabancılaşma ikizini doğurdu ve Türk tarafı da karşı bir yabancılaşma içine girdi. “Şehitler ölmez; vatan bölünmez” gibi sloganlara rağmen, toplum kademe kademe kutuplaştırıldı ve psikolojik bölünmenin eşiğine getirildi.
¥
Bu açıdan parti yasaklanması şok tedavisi gibi oldu. Belki de, bu yolun yol olmadığına ve çıkmaz olduğuna dair Kürtleri intibaha getirebilir. Bu anlamda en isabetli yorumlardan birisini Etyen Mahçupyan Taraf gazetesinde yaptı (Kendimce Taraf gazetesinde bu tarz çok az yapıcı fikirler bulabiliyorum). Neredeyse, DTP gibi Kürt ağırlıklı bütün siyasi yapıları rehin alan PKK, bu kapatma ile birlikte 25 yıllık yolun sonuna gelmiştir. Esasında, bu biraz tezat bir gelişme olmuştur, lakin PKK kontra bir darbe almıştır. Cemil Bayık ve Abdullah Öcalan gibiler açılımı PKK’nın tasfiyesi olarak görüyorlardı. Bundan dolayı da ilk günden beri işkillenmişlerdi. Bu nedenle önünü kestiler. Habur’dan itibaren Türkiye’nin ayranını kabarttılar. Dolayısıyla PKK’nın tasfiyesiyle ‘Kürt meselesinin çözümü’ birbirine bağlı ve meselenin olmazsa olmazı meselelerdir. Esasında ‘Kürt meselesi’nin nihai çözümü PKK’nın tasfiyesine bağlıdır. Lakin Kürtleri siyasi ve örgütsel anlamda ipotek altına alanlar kendi çıkarları için Kürtlerin yararına ve lehine olan süreçlere izin vermeyeceklerdi. Baltalayacaklardı. Dolayısıyla Apo ve benzerleri ‘Kürt meselesinin çözümü’ önündeki en büyük engeli teşkil ediyorlar. Örgütü ve Kürtleri kendi gelecekleri için ipotek altına alıyorlar. Bu tek yanlı bir bağımlılık halidir. PKK’nın tasfiyesi zaten her açılımın içinde mündemiç olan bir hedeftir. Aksini düşünmek, devletin PKK’yı muhatap almasını ve ötesinde devlet olma yolunda önünü açması anlamına gelmez mi? Bu nedenle de 17 cm’lik alanda Türkiye’yi ateşe verdiler. Abdullah Öcalan, Habur’dan sonraki duraksama döneminde açılımın bittiğini söylemiş ve Emine Ayna da tellalı gibi bu ifadeleri tekrar etmiştir.
¥
Yeni Türk ulusalcıdır, yeni Jön Kürt de aynı şekildedir. Her ikisi de birlikte yaşam yerine ayrışmayı esas alır. Demokrasi gibi birlik demeleri bile samimi olmadığından ayrışmayı ve hissi mesafeyi ve dağılmayı hızlandırır. Artık bu meseleye adamakıllı bir neşter vurmanın vakti gelmiştir. Dolayısıyla DTP yerine kapatma meselesinde mahkemeyi suçlayanlar haksızlık yapıyorlar. DTP’nin kapatılmasıyla birlikte sadece DTP bitmemiş, aynı zamanda çıkmaz sokak olduğundan PKK’nın güttüğü süreçlerin de sonuna gelinmiştir. Bu tespit, Etyen Mahçupyan’a aittir. Bir başka tespit ise şudur: Bu adımla birlikte siyaset de tıkanmıştır. Bu tespit de DTP’li Orhan Miroğlu’na aittir. DTP’ye verilen kapatma cezasıyla 5 yıl siyaset yasağı alan 37 kişiden biri olan yazar Orhan Miroğlu; “Bence AK Parti’nin de bu kapatma kararıyla önü kesilmiş oldu. Bu kararın alındığı gün, İttihatçılar bence bayram yapmışlardır.” diyor. Lakin Miroğlu, süreci tıkayan unsurlardan PKK’nın da Kürt canibinde İttihatçıları temsil ettiğini unutmuş görünüyor. Arap İttihatçılarla Türk İttihatçılarının ayrışması gibi burada da İttihatçı zeminden Miroğlu, başka bir İttihatçı kitleyi suçluyor. İşte DTP’lilerin asıl çıkmazları ve tezatları burada yatıyor. Dağ başında elde silah güvercin mi olacaklardı? Tıkanan siyasetin önünün nasıl açılacağını da Eser Karakaş yazdı ve yeni bir anayasa ve yeni bir çerçeve olmadan siyasi tıkanıklık sürecinin aşılamayacağını söyledi. Haksız olduğunu sanmıyorum.
Biz ‘Apo’nun Kürtlerini’ değil, İdris-i Bitlisi’nin ve Bediüzzaman’ın eski diye horlanan Kürtlerini istiyoruz. Eski Türklerle eski Kürtler kardeşti. Lakin ‘Jön Türk’ ile ‘Jön Kürt’ birbirine yabancıdır, zira aralarındaki ortak harç tükenmiştir. Buna kimi ruhi kopuş diyor. Aslında savruluş. Ruhi kopuşu tetikleyen ise her iki tarafın ulusalcılarının ya da Jön Türk ile Jön Kürtlerin kuşandığı zehirli fikirler olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.