Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Derin gerçek” içimizde gizli!

“Derin gerçek” içimizde gizli!

Bu işler sadece bizim dışımızdaki işler değil..
Siyasi ve toplumsal hayattaki olumsuzluklar, toplumun aynadaki resmi gibidir aslında..
Ergenekon, mafia, PKK hepsi böyle..
Uyuşturucu, alkol kullanan bir genç kendine terör uyguluyor demektir. Sigara da öyle aslında. Dövme yaptıran genç, yaşlandığında görecek gününü. Israrla kulağındaki kulaklığı çıkartmayan ve sesi sonuna kadar açan genç, yaşlandığında sarsak sarsak yürümeye başladığında, sağırlaştığında kulağı, nasıl bir hata yaptığını anlayacak ama çok geç kalacak. Ah gençler ah! Kimlerin peşine takılmıyorlar ki.. Kimi sahte şeyhlere kanıyor, kimi cincilerin, ipnatizörlerin ağına düşüyor.. Kimi şöhreti ararken sırra kadem basıyor.. Kulaklarına küpe takan gençler, akapunktur etkisi ile sinir sistemlerini, hormon dengelerini nasıl altüst ettiklerinin farkında mı? Terör örgütlerine katılmadan da, kendi kendilerini terörize eden, çevrelerine zarar veren gençlerin sayısı hiç de az değil.. Anne-babaları çocuklarını ne kadar anlıyor, ya da çocuklar anne-babalarını ne kadar dinliyor?. Gençler! Unutmayın: “Ağlarsa ananız ağlar, gerisi yalan ağlar” Belki biraz da..
Gerçek şu ki, hiçbirimiz masum değiliz ve biz zalimlerden olduk.. Az ya da çok bu işlerin vebali bizim de omuzlarımızdadır. En azından haksızlıklar karşısında sustuğumuz için..
Nasıl toprak verimli değilse ve onu sulamazsanız tohum filizlenmezse, terör de toplum verimli değilse, onu sulayanlar olmazsa filizlenmez.. Anne-babasına hayırsızlık eden evlat aslında neyi temsil ediyor? Ya da kardeşleri arasında miras kavgasına tutuşanlar?.. Birbirine selam vermeyen akrabalar?.. İdeolojik, politik, etnik ihtilaflar sebebi ile birbirlerine düşman olanlar?.. Takım rekabeti yüzünden birbirine taş fırlatanlar?..
Gelinine zulmeden kaynana, kaynanasına zulmeden gelin, anne babasına “üf” diyen evlat terörün fideliğinde ırgatlık yapıyor demektir.. Kan davası güden adam, riba yiyen patron.. Hep aynı yanlışın parçası gibidir.. Bu dünyada herkes yaptığı ve yapması gerekirken yapmadığı, söylediği ve söylemesi gerekirken söylemediği her sözün hesabını verecektir. Bir bebekten katil çıkartan gerçekler böyle ortamlarda hayat buluyor..
Hani üstünlük ancak takva ile ilgili idi? Doğduğumuz ana babayı, zamanı ve toprağı biz seçmemiştik?. Üstün ırk iddiası şirkti hani?. O, Siyonistlerin bir uydurmacası idi, ilk günahtı o.. Hani Allah (cc), iblise insana secde etmesini emretmişti de, “Ben ondan üstünüm, beni ateşten yarattın, onu topraktan” demişti?.
Terör bu topraklarda filizleniyorsa, demek ki toprak münbit.. O zaman kendimize bakalım..
İşte bizi yakan ateş o ateş hâlâ.. Şeytan, üstünlük iddiası yüzünden lanetlenmişti değil mi?
Siz teröre istediğiniz kadar karşı çıkın, eğer kan davası güdüyorsanız, ya da ana babanıza asi iseniz, sıla-i rahimden haberiniz yoksa, komşularınızı ve akrabalarınızı gözetmiyorsanız, söz verdiğinizde sözünüzde durmuyorsanız, haksızlıklara karşı çıkıp adaleti gözetmiyorsanız, adil şahidlerden değilseniz, siz de teröristsiniz. En azından herkesin şikayet ettiği toprağı işleyen terörün bahçıvanlığını yapıyorsunuz demektir. Terörün kan çiçekleri, zakkum fideleri işte bu iklimde hayat buluyor..
Onun içindir ki, biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.. Hani saflarımız sık ve doğru olacaktı? Hani istişare ve şura yapacaktık? Hani ihtilafa düştüğümüzde hakeme gidecektik?. Hani, bir şeyde hayır mı şer mi olduğunu biz bilmezdik, bize hayır gibi gelen şeyde Allah şer murat etmiş olabileceği gibi, şer gibi gelen şeyde de hayır murat etmiş olabilirdi?. Hani sabredenlerden olacaktık?. Merhametimiz gazabımızı, sevgimiz nefretimizi yenecekti?. Hani eman dileyene el kalkmayacaktı? Tevbe edeni affedecektik, affedilmeyi umud ederek..
Ergenekon beynimizi esir almış olmasın sakın. Sakın Ergenekon’u, Amerika’yı gözümüze çok yaklaştırınca arkasında şeytanı kaybetmiş olmayalım, tıpkı kibriti gözümüze çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı kaybedebileceğimiz gibi.. Öyle dememiz emredilmedi mi: Hak geldi batıl zail oldu, zaten batıl yok olmaya mahkumdur.. Biz ne diyoruz: Batıl geldi, Amerika, Rusya, İsrail, Masonlar geldiler biz mahvolduk.. Oysa ışık gelince karanlık yok olurdu hani. Hani karanlık aydınlığın yokluğu idi?.
Hani, Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek isterdi?. Hani bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyordu Allah, hani o kadiri mutlaktı, mutlak iktidar sahibi idi, ne çabuk unuttuk..
Sözkonusu olan kendi ırkımız, menfaatimiz, liderimiz, örgütümüz, cemaatımız olduğunda her şeyi bir anda unutuyoruz.. Aslında ışığı da karanlığı da, ölümü de hayatı da bağrımızda taşıyoruz..
Ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat da biz (İns)den biri, belhum adal olan da..
Melekler de bizim içimizde, şeytan da damarlarımızda dolaşıyor..
Hakkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi de bizim sesimiz, şeytanın gönüllü askerliğine soyunanlar da bizlerden biri.. Hep şikayet ediyoruz ve hep istiyoruz. Vermeyi düşünmüyoruz, bedel ödemeye, çaba göstermeye hazır değiliz.. Kendimizi değiştirmeyi, “ben nerede yanlış yaptım” demeyi aklımıza getirmiyoruz.. “İnni küntü minezzalimin” demek istemiyoruz sanki.. Oysa biz kendimizi değiştirmeden Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek..
Bütün bu olanlar, ya bir imtihanın gereği ya da toplumun aynadaki görüntüsüdür..
Biz hep aynadaki görüntü ile savaşıyoruz. Şeytan ise, aramızda dolaşıyor.
“Ebu Cehil öldü diyorlar. Ebu Cehil ölmedi, aramızda dolaşıyor..”
Gerçek şu ki, Allah iyi amel işleyenler, sabredenler ve sabrı tavsiye edenlerle beraberdir.. Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Kurtuluş için başkasının yardımına ihtiyacımız yok. “İyya kenağbüdü ve iyya kenastaiyn” demiyor muyuz? “Hasbunallahi ve niğmel vekil” demiyor muyuz?
Kaç kişi Erdoğan’a, Erdoğan’ı bırak karakola derdini anlatabilse kurtuluşa ereceğini düşünüyor? Buyurun, mutlak iktidar sahibi Allah (cc)’a arzedin halinizi. Dua edin, O sizi dinliyor, duyuyor, gerçek hüküm sahibi O.. Ne duruyorsunuz!.. Hem şeytana askerlik edeceksiniz, zulmedeceksiniz, cahillik edecek, şeytanların peşinden koşacaksınız, sonra da kurtuluş bekleyeceksiniz. Hiç kimse kendini kandırmasın. “Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.”
Birbirimizin şeytanını taşlıyoruz, sonra da kendi şeytanımızın kucağına koşup, dizinde uyuyoruz.. Hep birlikte gidip Hz. İbrahim’in, İsmail’in, Hacer’in şeytanını taşlıyoruz, ama kendi nefsimize taht kuran şeytanımıza toz kondurmuyoruz.. Herkes kendi şeytanını taşlamayı öğrenmedikçe bu durum değişmeyecek.. Siz küçücük ihtiraslarınız uğruna anne babanızı, kardeşleriniz, akraba, arkadaş ve komşularınızı feda edecek, sonra da Allah’tan kurtuluş ümid edeceksiniz.. Yok böyle bir şey..
O zaman gelip hep birlikte tevbe edelim ve sonra dua.. Gelin hep birlikte Allah’a, resulüne ve kitaba gidelim.. Aklımızla vicdanımızı barıştıralım, sonra insan insanla barışsın. İnsan tabiatla barışsın ki, Allah’la barışa gidelim.. Değilse, Allah’la savaştayız.. Şeytan ve dostları ise azabta gerekir.. Allah’la savaşanlar, şeytanın suç ortaklarıdır..
Unutmayın, çocuklarınızın sınıf geçmek ya da üniversiteye girmek için çalıştığı kadar siz cennete girmek için çalışmıyorsanız, ya da bir gün hesaba çekileceğiniz Kur’an-ı Kerim hakkında bilginiz yoksa, kim dedi size, cennete girmenin, sınıf geçmekten daha kolay olduğunu?
“Dualarınız olmasaydı, ne işe yarardınız ki”? Sonuçta yaptıklarımızla ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız.. Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi