“Öcalan’ın yolu nereye gider?..”
Bugün aslında, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Paşa’nın “uyarılarına itiraz” makamında bir şeyler yazmayı düşünüyordum.
Vazgeçtim…
Zira, Diyarbakır’ın önde gelen simalarından, araştırmacı-yazar, işadamı Mehmet Ali Altındağ, Genelkurmay Başkanı’ndan çok daha “önemli” değerlendirmelerde bulundu.
“Açılım”ın tavsamaya başladığı bugünlerde, Diyarbakır’ın nasıl bir hissiyat içinde olduğunu gösteren bir sohbet.
•
Başta evladı olmak üzere, en yakınlarını “Karanlık odaklara” kurban verdiğini, yıllar boyunca derin devlet baskınlarına muhatap olduğunu hatırlatan Mehmet Ali Altındağ, “Ergenekon’un karşı atağına” dikkat çekiyor.
Şöyle bir muhabbet:
-Reşadiye’deki “provokasyon”dan sonra endişeler arttı… Bir “Kürt aydını” olarak son gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
-Önceki günkü yazınızı okudum. Doğru, “açılım”ı engellemek için Ergenekoncu çete- KCK işbirliği ile Reşadiye’de kirli bir iş yaptılar. Hem Türkiye için hem iktidar için son derece kritik, hassas bir süreçten geçiyoruz.
-Türkiye’nin durumu?..
-Türkiye bugün sağlıklı bir süreçtedir. Ancak bu süreci tersine çevirip, ülkeyi Baasçılığa sürüklemek isteyen bir damar da hâlâ etkin ve zindedir. Ben hem Türkiye için hem AK Parti için son derece hassas günlerden geçtiğimizi söylerken, bir uyarıda bulunuyorum. Sokaklardaki çatışmalar, Ergenekon’un karşı saldırıya geçişini simgelemektedir.
-Geleceğe dair ümidiniz?..
-Eğer AK Parti, artı sivil toplum örgütlerimiz, artı hassas medyamız birlikte hareket edebilirse… Türkiye kurtulur. Sokakta görünen sadece gölgedir. İşin esası, Türkiye’yi Baasçılara teslim etme çabasıdır. Hedeflenen budur. Dikkatli olalım ve bastıralım.
-Öcalan’ın buradaki yeri?..
-O, siyasete hazırlanmaktadır!..
-Efendim?..
- İlerleyen dönemlerde sahnelenecek oyun, Öcalan’ı Meclis’e taşımaktır.
-Nasıl olur?..
-Kim diyebilirdi ki, “Bu iş Öcalansız olmaz, devlet Öcalan’ı muhatap olmak zorundadır” diyen vekiller, siyasi yasaklı olmaksızın yollarına devam edebilecekler!.. Bunu 20 sene evvel düşünebilir miydiniz? Öcalan’ın beklentisi, bugünkü Celal Talabani’nin durumuna gelmektir! Ve hiç unutmayalım ki, 50 yıl önce, Celal Talabani dağda idi. Ve Irak hükümeti ona “Terörist” diyordu!.. Hatta, Türkiye de ona yıllarca “Terörist” dedi!.. Şimdi ne?.. Ankara’da kırmızı halıdan geçer. Hadi düşünün bakalım, Öcalan’ın yolu nereye gider.
-Diyarbakır’da tablo ne?..
-Herkes tedirgin. Kuşkulu ve üzüntülü.
-Üzüntülü?..
-Evet üzüntülü. Çünkü bu tür olaylar, bölge insanının düze çıkmasına engeldir. Yatırımların gerçekleşmesine taş konulmuştur. İş umutları büyük ölçüde suya düşmüştür. Piyasa boğulmak üzeredir. DTP’li Başkanların yatırım diye bir derdi yoktur. Onlar, gidişten memnundur!.. Serdar Bey, canım çok sıkkın. Son cümlemi söylemek istiyorum.
-Buyrun…
-Ülkenin bu badirelerden kurtuluşunun tek çaresi, 1000 yıllık tarihimizle buluşmamızdır ve İttihad-ı İslâm’dır. Bu olmazsa olmazdır. Bu ittihad-ı İslâm, milletin kalbinde sağlanmalıdır. Gençliğe bunu enjekte etmek durumundayız. Bunu Milli Eğitim yapmazsa, sivil toplum yapmak zorundadır. Gençlerimiz, büyük bir manevi boşluk içindedir.
-O iş uzun iş… O zamana kadar ne olacak?..
-Hiç de uzun değil. Şükür ki, sivil unsurlarla yürütülmekte olan manevi eğitim faaliyetleri sayesinde, yangının bugün için daha da büyümesi engellenmektedir. Bizim işimizi ABD çözmez, AB çözmez. Biz çözeriz. Biz ise, 1000 yıllık tarihimizin ürünleriyiz. Bak Serdar Bey, sen Türksün.
-Evet?..
-Ben de Kürdüm. Şimdi birlikte namaz kılacağız. Aynı safta. Ben senin Türk mü Kürt mü olduğunu unuttum. Sen benim ırkımla ilgileniyor musun?
-Hayır.
-Bitti!..
-Öyle biter mi?..
-Biter!.. Başka nasıl biter? Tevhid inancı bizi birleştirmezse ne birleştirir? Hazret-i Muhammed’e (SAV) intisap birleştirmezse ne birleştirir?..
-“Buna karşı çıkanlar, Afganistan’daki Müslümanlar birbirini yiyor” örneğini verir.
-Biz Afganistan değiliz. Biz Anadoluyuz!.. Biz Osmanlı’nın torunlarıyız. Biz de o kültür, o gelenek var. Bizi bir başka yerle kıyaslamasınlar!..