CHP bu topraklarda iktidar olmayı ebediyen unutmalı
CHP bu topraklarda iktidara gelmeyi ebediyen unutmalı. Çünkü topraklarımızın altındakilerden de üstündekilerden de öyle beddualar alıyorlar ki, bizler de canı gönülden öyle umuyor ve diliyoruz ki, beddualar kıyamete kadar sürsün.
İşte bu beddualar yüzünden kıyamete kadar iktidara gelmeleri mümkün değildir. CHP hakkında bilinen en gerçekçi yön şudur. “İslâm” ve “Müslüman” ifadelerinden hiç hoşlanmaz ve sahip çıkanları da asla sevmezler. Oysa bu toprakların her zerresinde İslâm vardır. Müslüman halkın emeği, göz nuru, alın teri ve şehidi vardır.
CHP zihniyeti bu tür değerlerle savaşmayı kendilerine şiar edindiklerinden ve hatta iman ettiklerinden; köylü, kentli, kasabalı demeden, kendileri gibi düşünmeyen her insanı potansiyel suçlu sayıp, akla hayale gelmedik işkenceler yapmışlardır. Bugün bile halen ellerinden gelse daha berbatını yapacaklardır.
“Toprağın altındakilerle üstündekilerin bedduaları CHP’yi kıyamete kadar iktidar yapmaz” dememizin sebebini anlatabilmek için İnönü döneminden itibaren bugüne kadar milletimize yaptıklarını kısaca bir hatırlamakta fayda vardır.
Konya merkezli “Memleket” Gazetesi’nin yazarlarından İsmail Detseli, CHP’nin tek parti dönemini iyi bilenlerdendir. Kimi zaman bizzat şahit olduğu olayları, kimi zaman dinlediklerini yazar. Ben de yazdıklarından bir kısmının özetini sunmak istiyorum.
“Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’de büyük bir hırs, büyük bir otoriterlik baş göstermiş, bunu paraların üzerindeki Atatürk’ün resimlerini kaldırtmaya kadar götürmüştü. Zaten o günün aydınları, Atatürk’ün ömrünün son günlerinde arasının İnönü ile pekiyi olmadığını açıktan söylemeseler de bu kulislerde ve halk tabakasında bilinmekte idi. İnönü halka zulüm etmeyi kafasına koymuş ve bunu da gerçekleştirmiştir.
Yandaşı olanlar rahat yaşamış, alt tabaka ise açlığa ve yokluğa terk edilmiş, şeker yandaşlara verilmiş, kahve yandaşlara layık görülmüş, onların çocukları hata yaparsa, hatta cinayet bile işlese kurtarılmış, hoş görülmüş, ama bir garibanın çocuğu güneşe karşı ayna tuttuysa, suç sayılmış daha neler neler.
Ben harmandan öşür alındığını, davarlardan sığırlardan miri alındığını hatırlıyorum. Daha ekin hasat edilip, düvenle sürüldükten sonra buğday meydana çıktı mı devletin bir adamı (öşürcü) köyün ileri gelenleri ihtiyar heyeti ile gelir harmandaki buğdayı elindeki bir asa yahut etrafını ayak hesabıyla ölçüp işaretler ve devlet hakkını alıncaya kadar kimse eline malını süremezdi.
Fakir halkın buna dayanacak gücü yoktu. Birçok güçlük ile kaldırdığı buğdayını daha harmanda hükümet alır, vatandaşın nasıl geçineceğini soran olmazdı. Bir seferinde az aklım eriyor, babam rahmetli devlet ölçümünden sonra evde ekmeğimiz olmadığı için yahut da devlet öşürü almada biraz geç kaldığı için gece kendi harmanından iki teneke buğday almak istemişti. Anama da söyledi bu fikrini ‘garı biraz buğday çalalım da çeçten öğütelim, evde un yok çocuklar açlıktan kırılacak’ diye.
Gece gittiler ama yarım saat sonra annem ağlıyor babam ise galiz küfürler ediyordu. Hatta babam, ‘Böyle hayat olmaz olsun kendi malımızın hırsızı oluyoruz, üstelik bir de dayak yiyoruz’ diye hayıflanıp durdu bir hayli. Meğer gece bu işleri harman yerlerinde takip eden CHP’nin adamları karanlıkta bir yerlere gizlenmiş, babamın kendi harmanından buğday aldığını görünce, elindeki sopayla babamı bir hayli hırpalamışlar.
Babam hastaydı o haliyle dayak yemişti. Fakat devlet adamı olduğundan şikâyet etse bile bu seferde rahat bırakmayacakları için; ‘Sonumuz ne olur’ korkusuyla evde hıçkırarak ağlıyordu. Geçimimizi sağlamak için taşıdığımız iki öküzden, üç merkepten, inekten, danadan ve çardağımızdaki üç beş davardan da miri alınırdı.
Bu malların sayılarını az göstermek için 20 davarın 10’unu, öküzün birini, merkebin birini dağlara sürer, devlet adamı sayıma gelmeden akşama kadar eve gelmezdi. Devlet adamı gittikten sonra eve getirirdik mallarımızı. Buna da halk dilinde sırkat kaçırma denirdi.” Yarına devam ediyor CHP faciası.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.