Eğer haksızlığa uğramak haksızlıksa
Düzgün ülkelerde insan hak ve özgürlüklerinden pek söz edilmez. İnsan hak ve özgürlüklerini halledememiş ülkeler ise herkesle problemlidir. Bir ülkenin yönetiminde bulunanlar, o ülkeyi yönetmeye layık oldukları için işbaşına gelmişlerdir.
Dolayısıyla haksızlık etmeleri gibi bir hakları olamaz. çünkü bilirler ki, kendileri de o ülkenin bir ferdidir. Yönetime gelme ve yönetme hakkını elde etmeleri, milletin devlete sağladığı imkanlar sayesinde olmuştur.
Milletin devlete sağladığı imkanlarla işbaşına gelenler, o millete borçludurlar ve borçlarını ödemelerinin tek yolu da “Halkın hak ve hukukuna riayet etmekle mümkün olabilir.” Aksi takdirde herhangi bir şekilde millete borç ödeme şekli yoktur.
önceki gün partilerin grup toplantıları vardı, bir önceki gün de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt operasyonla ilgili bir toplantı yapmıştı. Büyükanıt’ın yaptığı toplantı üzerine siyasiler konuştu, gazeteciler yazdı, televizyonlarda yorumlar yapıldı.
Grup toplantılarında ve Genelkurmay Başkanı'nın toplantısında genelde gündeme haksızlıklar getirildi. Mesela Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, kendilerine haksızlık yapıldığını ve haksız eleştirilere maruz kaldığını söyledi. Partilerin grup toplantılarında da benzeri konular konuşuldu ve yine haksızlıklar gündeme geldi.
Evet, bir insan haksızlığa uğrarsa, kendisini savunur ve haksızlık yapanlara cevap verir, vermelidir. Eğer işin içinde iftira varsa, yalan varsa, hakaret varsa, o zaman da hukuk yoluna başvurulur ve her insan hakkını savunur.
Oysa ortada öyle bir haksızlık var ki, sadece bu haksızlığa uğrayanlar, saygı ve sevgi ölçüsünde meseleyi dile getiriyorlar ama diğer hak savunucularının “cıs” kadar bile sesi çıkmıyor. Güya her medya kuruluşu, toplumu aydınlatmakla görevlidir.
Nedir bu haksızlık? Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı basın toplantılarına, özellikle muhafazakar medyanın alınmaması. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, hangi gerekçelerle böyle bir uygulama yapıyor bilemem ama bu gazeteler, televizyonlar, radyolar ve diğer iletişim kuruluşlarının sahipleri ve çalışanları, Yaşar Paşa kadar memleketi ve milleti seviyor ve sahipleniyorlar.
Askerin basın toplantısına alınan medya ile alınmayan medya kuruluşları arasında böyle bir ayrımcılık milleti üzüyor. Akredite olmayan basın, Patogonya’nın basını değil, bu ülkenin basını ve bu ülke halkı okuyup, seyrediyor ve bilgileniyor.
Şimdi ben de bir ayrımcılık yapacağım. Türkiye’de bir anket yapılsın ve akredite olan basınla, akredite olmayan basının toplum nezdinde güvenilirliliği tartışılsın, görülecektir ki, kesinlikle “akredite olmayan” medya kuruluşları, güven konusunda rakipsiz olacaktır.
Bizim toplumumuzun çok büyük bölümünde devletine ve milletine bağlılık, sadakat ve vefa, iman esaslarındandır. Milletimizin devletine bağlılığı dinimizin emridir. Askerlik başta olmak üzere, devlete ait bütün hizmetlere bu gözlükle bakılır.
Milletimizin gözünde askerlik ocağı, “Peygamber Ocağıdır.” Akredite olan basın, her ne kadar bu duygu ve düşünceden yoksun olarak işine baksa da, akredite olmayan basın, böyle inanır ve böyle düşünür. Askerlik ocağının “Peygamber Ocağı” olduğuna inanır. Böyle inandığı ve düşündüğü için de uğradığı ayrımcılık zorlarına gitmektedir.
Akredite olmayan medyanın ülke için tek derdi vardır. “Milli birliğimiz ve bütünlüğümüzün bozulmaması.” Milli birlik ve bütünlük adına harcamayacağı mesai yoktur. Yeni bir şeymiş gibi söylemiyorum ama hatırlatmakta yarar olduğuna inanıyorum.
Akredite olmayan medya kuruluşları hiç de hak etmedikleri ciddi bir haksızlığa uğramaktadırlar. Nasreddin Hoca damdan düşünce; “Damdan düşen gelsin, o beni anlar” demiş. Sayın Büyükanıt, haksızlğa uğramanın ne demek olduğunu biliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.