Siyasi çözüm nedir?
Herkes Kürt meselesinde siyasi veya sivil çözümden söz ediyor.
Gazeteciler, yazarlar, aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler, hatta askerler...
Evet askerler de zaman zaman yaptıkları konuşmalarda, kendilerinin terörle mücadele konusunda üzerlerine düşeni her zaman yaptıklarını, daha ötesinin hükümetin işi olduğunu, örneğin dağa çıkışı engelleyecek her türlü siyasi ve ekonomik önlemin alınmasını istiyorlar.
Peki nedir, artık üzerinde neredeyse söylenmemiş bir söz kalmayan Kürt meselesiyle ilgili siyasi veya sivil çözüm?
İşte bu noktada, iş çatallaşıyor.
Neredeyse herkesin kafasında ayrı bir çözüm türü var.
Meseleye bakışta düşünsel açıdan aynı kulvarda olduğu varsayılan kişiler arasında bile, birazcık detaylara girildiğinde derin görüş farklılıkları bulunduğu anlaşılıyor.
Sahi nedir çözüm?
Kimileri, teorinin her zaman pratiği aştığı gerçeğinden hareketle, somut bir şeyler sıralayıp konsepti daraltmaktansa, “teorik” olarak “çözüm lazım” demeyi, bir anlamda “karnından konuşmayı” yeğliyor.
Kimileri “daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok kültürel haklar” türünden, konunun militan tarafı olmuş kesimleri pek de tatmin etmeyen “ortalama ve kapsamı biraz meçhul” önerilerde bulunuyorlar.
Kimileri “somut olarak ne yapılmalı sence, onu söyle” sorusu karşısında “Mesela Diyarbakır’daki Dicle üniversitesi’nde hiç değilse bir Kürt Dili ve Edebiyatı bölümü bile yoksa, bu ülkemiz adına son derece düşündürücü değil mi?” diyor ancak belli ki bu bir çözüm değil; sadece taleplerden biri.
Bu arada, demokratikleşme ve insan hakları alanında ne kadar iyileştirme, düzenleme ve reform yapılırsa yapılsın, “anayasada kurucu ulus olarak yer almak, federatif bir yapıya geçmek” türünden köklü düzen değişiklikleri yapılmadan hiçbir şeyi “çözüm” saymayan anlayışlar da var tabii.
Nihai olarak böylesine radikal bir anlayışa ve hedefe sahip olduğu herkesçe bilinen bazı çevrelerin, daha ortalama görünen talepleri dahi, birçok kesim üzerinde derhal kuşku, endişe ve gerilime yol açabiliyor.
Tüm bunların ötesinde bir de terör gerçeği var Türkiye’de.
Fikirlerin yanında duyguların da atbaşı gitmesini sağlayarak konuyu iyice karmaşıklaştıran, sağlıklı bir tartışma zemini oluşturulmasını engelleyerek çıkmazları, açmazları ve sisleri derinleştiren bir terör...
Tüm bu harala gürele içinde, meseleyi bütün boyutlarıyla ve medeni bir şekilde tartışmanın rasyonel koşulları kayboluyor tabii.
Hatta oluşan toz duman içinde en makul ve sağduyulu düşünce sahipleri bile “Neymiş bu siyasi çözüm; anlat bakalım da öğrenelim, hele bir söyle ki millet de duysun” gibisinden meydan okumacı ve linççi bir üslupla karşılanabiliyor.
Şimdi bazıları “Ne yani, manzara böyle diye yapacak hiç mi bir şey yok” diyecekler.
Elbette var.
öncelikle, dünya görüşümüz ne olursa olsun, “Bir sorunu halletmenin en kestirme yolu, o sorunu yok saymaktır” kolaycılığından artık vazgeçeceğiz.
İkincisi, “çözümden yana olduğunu” söyleyen herkesin şunu kabul etmesi gerekir ki, bir ülkede canlar yakıp ocaklar söndüren bir terör varken, o terörün kendisine gerekçe saydığı bir konuyu sağlıklı bir şekilde tartışabilmenin imkânı yoktur.
Meseleyi gerçekten ihtiyaç duyduğu bir verimlilik ve sağlıklılık içinde ele almak istiyorsak, bu terör öyle veya böyle, bir şekilde bitecek, en azından, terörün hiçbir şekilde hak aramanın gerekçesi olamayacağı konuya müdahil olan her kesimce en ciddi şekilde dile getirilecek, herkes bu terörü dışlayacak, terörle arasına bütün kuşkuları izale edecek ölçüde sağlam ve mukni duvarlar koyacak.
Sonra da herkes özgürce her türlü düşüncesini ortaya dökecek.
Ben asırlardır bir arada kardeşçe yaşamış iki halkın, hiçbir marjinalliğe prim tanımayacak şekilde, engin bir sağduyu ve makuliyet çizgisinde bulunduğuna ve önemli meseleler söz konusu olduğunda her zaman bulunacağına da hep inandım.
Hiçbir meseleyi konuşmaktan korkmayalım, hem ülkemize hem insanlarımızın sağduyusuna güvenelim.
Bence meselenin ana fotoğrafı böyle.
özetle söylersek;
Muğlâk bir zeminin üzerinde ve kesif bir terörün altında, sorunu ve çözümünü sağlıklı bir şekilde tartışabileceğimizi, doğrusu sanmıyorum.
Tartışılamadıkça hiçbir sorunun çözülmeyeceği de ayrı bir gerçek!..
---------
münaşaka
Japonlar, şimdi de göz kırpmayla kumanda edilen İPod yapmışlar.
Buna göre gözlerinizin ikisini birden bir saniye kırparsanız alet açılıyor, sağ gözünüzü kırptığınızda bir sonraki şarkıya geçiyor, sol gözünüzü kırptığınızda bir önceki şarkıya dönüyor, ikisini birden tekrar kırptığınızda ise kapanıyormuş.
Siz siz olun, bu aleti lokanta, otobüs, vapur vb umuma açık yerlerde kullanmayın.
Yoksa sadece müzik dinlemekle kalmaz, dayak da yiyebilirsiniz!..
---------
sözünözü
Bir hastalık için çok sayıda çözüm öneriliyorsa, tedavi edilemeyeceği anlamına gelir.
(Anton çehov)