Mehmet Âkif’in millî marşları
Mehmet Âkif, Türkiye’nin millî marşı olan İstiklâl Marşı’nın şairi. Beste ile uyuşmazlığı yüzünden heder edilen bu şiir bizim için çok önemli; gerçek bir millî mutabakat metni. Kendini anayasalarda, kanunlarda bulamayan kitleler, 80 küsur yıldır İstiklâl Marşında buldu. Milletin vicdanından doğmadığı için anayasalar, kanunlar sürekli değişiyor. İstiklâl Marşı ise dokunulmazlığını koruyor.
İstiklâl Marşı Millî Mücadele’nin daha ciddi bir askerî başarısı olmadan yazılmıştır. Başarılar, zaferler onun yazılmasından sonradır ve bu sonuçta onun da elbette rolü vardır. Gerçek bir millî marş olduğu şüphe götürmez. Yazıldığında rakibi yoktu, sonradan da rakip uydurulamadı. Bir çok kimse zanneder ki, İstiklâl Marşı resmî korumadan ötürü okunuyor.
İstiklâl Marşı’nı bir tarafa bırakalım. Mehmet Âkif’in “millî marş” mahiyetinde iki şiiri daha var ki resmî koruma olmadan, hiç bir mecburiyet yokken sürekli okunmaya devam ediyor.
Bunlardan biri “Çanakkale şehidleri”ne diye bilinen şiirdir. Bu şiir edebiyatımızın daha önce örneği olmadığı gibi sonra da benzeri yazılmamış olan muhteşem bir destanî örneğidir. Biz Çanakkale’nin ruhunu ondan öğreniriz. O olmasa Çanakkale zaferi önemsiz sayılmazdı elbette. Fakat bu edebî metnin Çanakkale muharebelerinin ve muzafferiyetinin öneminin kavranmasında nasıl büyük bir rolü olduğunu görmemek mümkün değildir. Bildik kelimelerle yazılmış bu şiirin vazgeçilmezlik sırrı belki de şairin “ruhunun vahyini” duyarak yazmasından kaynaklanır. Bazı kelimeleri bugün gençler tarafından bilinmemektedir ama bu onun tesirini azaltmamaktadır.
Çanakkale ile ilgili toplantılarda onun okunmaması mümkün değildir. Sunucular ondan mısralar aktarır, konuşmacılar sözlerini bu şiirle takviye eder ve nihayet güzel şiir okuyan birisi baştan sona okur. Hiç bir şiir, hiç bir metin onun yerini tutamaz.
“Zulmü alkışlayamam” diye başlayan Âsım’da yer alan şiir parçası da bir nevi millî marştır.
Milletin değerler dünyasını koruma refleksinin marşıdır bu.
“İrtica” İttihatçıların 31 Mart vak’asından sonra dilimize siyasi bir muhteva ile soktukları eski bir kelimedir. İslâmî literatürde irtica geriye, cahiliye devrine dönmektir. İttihatçılar bunu Abdülhamid dönemine dönmekle eş anlamlı olarak kullanmışlar, sonradan da siyasi literatürün vazgeçilmez bir kavramı olmuştur.
Bu kavramın kullanıldığı her yerde, Mehmet Âkif’in bu kavramın ne idiğini anlatan şiiri de hatıra gelir.
Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem...
Bu kavram kullanılarak mağdur edilen geniş mazlum kitleler bu şiiri hafızalarından hiç çıkarmazlar ve gerektiğinde büyük bir heyecan hissiyle okurlar.
İç siyasetin bitmez tükenmez baskı malzemesi irtica, son bir yıl içinde eski gücünü yitirdi. Askeriyenin mevcudiyetini reddettiği son “irtica ile mücadele eylem planı” bir bakıma bu şiirin seksen küsur yıllık vazgeçilmezliğinin tescilidir.
Bir asır boyunca “irtica ile mücadele” için asker, sivil bütün güçler seferber edilmiştir. Fakat islâmı irtica olarak milletin gözünde kötü gösteren milli marş mahiyetinde edebi bir metin ortaya konulamamıştır ama irticanın foyasını meydana döken, mazlumların sesi olan Mehmet Âkif’in muhteşem şiiri vardır.
Bu şiirin varlığı irtica ile mücadele kavramının yıpranmasında birinci derecede rol oynamıştır. Her baskıya maruz kalışlarında bu şiiri okuyan kitleler, Mehmed Âkif’in diliyle haykırmışlardır:
İşte ben mürteci’im, gelsin işitsin dünyâ!
Hem de başmürteci’im, patlasanız, çatlasanız!
Hadi kanununuz assın beni, yahud yasanız!
Merhum şairimizi 73. vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.