Fal ile rüya arasında 2010
Okuyucularımızın, ‘dinimizde fal var mıdır?’ diye sorduklarını duyar gibiyim.
Esasen fe’l yani iyimserlik olmakla birlikte, tayarata denilen şeamet veya kötümserlik yoktur. Fe’l yani fal olmakla birlikte başkalarının kahinlik anlamında fal bakması doğru mudur? İyimserlik esas olmakla birlikte bunun kehanet ve gelecekten haber verme şeklinde bir sanat haline getirilmesi makbul addedilmemiştir. Zaman zaman eskiler zuhurat babından Kur’an-ı Kerim’i açar ve oradan fe’lde bulunurlarmış. Bazıları da Asya’da bunu Hafız’ın Divan’ı üzerinden yaparmış. Falın tartışmalı tarafı bunun iyimserlik meselesinden çıkarak kehanet haline getirilmesidir. Ulemanın karşı olduğu husus budur. Bu anlamda, burada yazdıklarım aslında gayb bilgisi olmayıp iyimserlik üzerine kurulu ve kurgulanmış bir gelecek falı ya da fikir jimnastiğidir. Birkaç yıl önce Yeni Asya’da yazmış olduğum 2008-2009? yazısının devamı niteliğindedir. Cengiz Çandar’ın ifadesiyle ortalık toz duman ve Ankara’dan Diyarbakır’a kadar sisten göz gözü görmüyor. Yine bu süreci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 28 Şubat sürecinde kullandığı bir tabirle anlamlandırmak mümkündür: Türbülans. Türbülans ikliminden dolayı ilk bir ayı atlayarak 2010’un falına bakmış oluyorum. İlginçtir, geçtiğimiz ve önümüzdeki günler Krismas ile Aşura’nın; hicri ile miladi yılbaşının harmanlandığı ve remzen Hazreti İsa ile Mehdi burçlarının buluştuğu veya aynı zaman dilimine girdiği günler olmalı. Kesinlikle sizlerle paylaştığım hususlar bir bilgi değil sezgidir ve sezgi ürünüdür. Dolayısıyla bunları, hakikatten ziyade bir işaret veya beşaret (fal) olarak algılayabilirsiniz.
¥
Yeni yılla birlikte uzun maratonlu olarak devam edecek dünyanın değişim ve siklet merkezi Anadolu’ya kayacak. Anadolu İslam dünyasının ve dünyanın parlayan yıldızı olacak. Kutup yıldızı gibi dünyaya yol gösterecek ve yön verecek. Dolayısıyla yaşanılan türbülans bir doğum sancısı ve ayak sesleri olmalı.
2010 yılında Anadolu’nun kazanacağı yeni anlamla birlikte 2010: İstanbul Avrupa Kültür Başkenti formatı yok olacak. O da, 2009 Kudüs Arap Kültür Başkenti’nin akıbetine uğrayacak. Yalnız şu kadar var ki, Kudüs’ün vakti gelmemişti İstanbul’un ise anılan misyon için vakti geçmiştir. Daha doğrusu anlam kaymasına uğrayacak ve Avrupa yerine daha ziyade Asya ile birlikte anılacak. İstanbul konum ve anlam değiştirecektir.
Yıllar sonra Ayasofya yeniden ibadete açılacaktır.
Fener Patriği Bartholomeos ise ya ekümenik iddialarından vazgeçecek ya da kendisine ekümeniklik tanıyan bir ülkeye yerleşecek. Eskiden beri bilinen bir ifade vardır: Sadakatsizliğin cezası mahrumiyettir.
¥
ABD’de gönüllü olarak sürgünde yaşayan bir hoca nihayetinde inziva amaçlı olarak ülkeye dönecek. Bundan dolayı dönüşüyle birlikte ismi üzerindeki tartışmalar da sona erecek ve dinecek.
2010 yılında Anadolu güneşi parlamaya devam edecek. Bu anlamda bizim gibi zorlu bir süreçten geçecek olan Pakistan da bir biçimde Türkiye ile ilişkilerini sıkılaştıracak; iki ülke tek devlet gibi olacak.
Haftalık Apo bültenleri yayınlanmayacak. Güneydoğu sulh ve sükuna erecek.
2010, duaların kabul olduğu dopdolu bir yıl olacak.
Bunları nereden bildiğim sorulacak olursa; bu bir gelecek rüyasıdır. Fal tuttuğumu da düşünebilirsiniz. Önemli olan bu kadar gerginlik içinde sizi 2010’un sıcaklığına taşıyabilmektir. Bunu başarabildiysem ne mutlu bana! İnsanları sevindirmek en faziletli amellerden birisidir. Elbette ki, sevindirmek yalanla olmamalı. Allah’ın asra yemin ettiği gibi, asra yemin olsun ki ben de sizlerle yalanı değil iyimserliği paylaştım. Kabahatim varsa, işte budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.