Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Takvâ dairesinde yaşamak

Takvâ dairesinde yaşamak

Takvâ, zannedildiği gibi, dünya işlerinden el etek çekip, sadece ibadetlerin şekil yönü üzerinde hassasiyet göstermek değildir. Hayatın bütün safhalarını, katmanlarını içine alır. Târifi şöyle yapılmaktadır: Takvâ; bütün günahlardan kendini korumak, dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek; amel-i salih denen emir dairesinde hayrat kazanmaktır.

Hakkın en çok beğendiği iş takvâ, en temiz, en nezih kulları da müttakiler; yâni takvâ ile yaşayanlardır. Mü’minin en saf, en duru mesajı, en koruyucu elbisesi takvâdır. Onun sayesinde şeytanın vesveseleri tesirsiz kalır. Bütün hayır vesilelerini değerlendirme, bütün şer yollarına karşı kapalı kalma veya kapalı kalmaya çalışma mânâlarına gelen takvâ sayesinde insan; esfel-i sâfilîn denen aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan kurtulur ve alâ-yı illiyyin (yüksek mertebeler) yolcusu olur.

İnsan, niçin ibâdet ve takvâ üzere yaşamak zorundadır? Çünkü, insanların yaratılışından maksat, ibâdetin kemâli olan takvâdır. Yâni, istidat (potansiyel yetenek) ve kabiliyete ekilen veya vazife ve yaratılışta kastedilen takvânın kuvveden/potansiyel hâlinden fiile/pratiğe çıkarılması lâzımdır.

Nasıl ki bir insan, bir iş için bir adamı teçhiz ettiği (çeşitli bilgi ve cihazlarla donattığı) zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümit eder. Temsilde hata olmaz, Cenâb-ı Hak, insanlara, tekâmül için bir istidat, imtihan için bir kabiliyet ve bir ihtiyar/hür irâde vermiştir. Bu itibarla, Cenâb-ı Hak, insanlardan o işlerin yapılmasını beklemektedir denilebilir. Sanki beşere emrediyor: “Ey beşer! Yüksek ve alçak bütün ecrâmı sizin istifadenize tahsis etmekle sizlere bu kadar izaz ve ikramlarda bulunan Cenâb-ı Hakka ibadet ediniz ve sizlere yaptığı kerâmete karşı liyakatinizi izhar ediniz!”1

İşte hayatlarını, bu takvâ çizgisinde sürdürenler, şeytanın bir hücumuna maruz kaldıklarında vartaya düşmekten kurtulurlar. Doğru ilmin, tâdil-i erkân ile kılınan namazın, sahibini istikamete ve mutluluğa ulaştırması gibi... Bu husus, “Takva sahipleri, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiğinde güzelce düşünürler ve derhal hakkı görüverirler”2 âyetiyle dikkate sunulur. Takvâ çizgisinden sapanlar ise, bundan mahrumdurlar. Altyapıları olmadığından şeytan onları aldatıp vartalara düşürebilir. Meselenin bu yönünü Kur’ân, “Şeytanların kardeşlerine gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra yakalarını hiç mi hiç kurtaramazlar”3 şeklinde dikkate verir. Allah sevgisi, yardımı ve koruması da ancak takvâ ile elde edilebilir: “Şüphesiz ki Allah takvâya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir.” 4

Kur’ân-ı Kerim, takvâyı üç mertebesiyle zikretmiştir: Birincisi, şirki terk; ikincisi, maâsiyi/günahı, isyanı terk; üçüncüsü, mâsivâullahı/Allah’tan gayrısını terk etmektir.

Temizlik ise hasenât/iyilik, sevap, güzellik ile olur. Hasenât da ya kalble olur veya kalıp ve bedenle olur veyahut malla olur. Kalbî amellerin güneşi, imândır. Bedenî amellerin fihristesi, namazdır. Mâlî ibâdetlerin kutbu, zekâttır.5 İnsan taşkınlık ve azgınlıktan ancak takvâ yörüngesinde bulunursa kurtulabilir. Çünkü, insandaki “şehvet gücünü” meşrû çizgiye, takvâ çeker. Bediüzzaman bu noktayı da şöyle aydınlatır:

Kuvve-i şeheviye ile arzda fesat meydana gelir. Gadap gücünün tecavüzüyle de cinayet ve savaşlar olur. Halbuki arz, takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.6

Ebedî yolculukta da en mükemmel binek takvâdır: İnsan, mezara, haşre/diriliş meydanına, ebede olan yolculuğunda amele (ibadete) takvâ kuvvetine göre o uzun yolu farklı derecelerde alır. Bir kısım takvâ sahipleri, şimşek gibi; bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’ eder.7

Dini görevleri/farzları bilen ve işleyen ve kebâiri (büyük günahları) terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücâhede eden takva üzere ibadet etmesi gerektiği âyetle ortaya konmaktadır:

“Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki, arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın. Öyleyse, Allah’a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah’tan başka mabud ve hâlıkınız yoktur.” 8


Dipnotlar:

1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 152-154 Name=371; HotwordStyle=BookDefault;

2- Kur’ân, A’râf, 201.

3- Kur’ân, A’râf, s. 202.

4- Agk, Nahl, 128.

5- İşârâtü’l-İ’câz, s. 45.

6- Age, s. 252.

7- Sözler, s. 27.

8- Kur’ân, Bakara, 21-22.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi