Genelkurmay'a nasıl inanalım?
Galiba Genelkurmay'ın en büyük sorunu, inandırıcılığını yitirmesi. İlker Başbuğ da kaybolan inandırıcılıklarını sert açıklamalarıyla ikame etmeye çalışıyor.
Kuvvet komutanlarını sıralayıp yapılan sert açıklamaların, savaş gemisinin güvertesinden savrulan tehditlerin gerisinde yatan bu. Gerçekleri söylemeyenler ne kadar sert konuşurlarsa konuşsunlar inandırıcı olamıyorlar. 'Askeri psikolojik harekatlarla' o kadar muhatap olduktan sonra, adeta bağışıklık geliştiren halk, hep bir şeylerin gizlendiğini düşünüyor. Son 'kozmik oda' aramasının heyecan yaratması da bundan; tüm yalanların ifşa edilmesi ihtimali...
Ergenekon soruşturması çerçevesinde ele geçen mühimmatın ordu malı olmadığı açıklanmış, sonra bunlar TSK envanterinde çıkmıştı. LAW silahlarına 'boru' denilmiş, 'dolu' olduğu anlaşılmıştı. Bitirme planı 'kâğıt parçası' ilan edilmiş, sonra karargahta hazırlanan 'ıslak imzalı' bir eylem planı olduğu kesinleşmişti. Örnekler hiç de az değil; Aktütün, Dağlıca, askere verilen el bombalı ceza...
Son örnek JİTEM'in inkarı. Herkes biliyor ki JİTEM bir 'şehir efsanesi' değil. Ergenekon sanıklarından Albay Arif Doğan ve General Veli Küçük, JİTEM'in kurucusu olduklarını itiraf ediyorlar; itiraf da değil, gururla 'biz kurduk' diyorlar. Küçük, Ergenekon hakimine verdiği ifadede; "Ben Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'nı kurdum. Bu birim halk arasında JİTEM olarak bilinir" diyor. Onlarca kişi, JİTEM'in emrinde çalıştığını söylüyor. Karargahının nerede olduğu, hangi yöntemlerle çalıştığı da sır değil. Hatta ortalıkta JİTEM çalışanı olarak hizmet veren birisine ait maaş bordrosu da dolaşıyor. Emekli bir orgeneral "JİTEM denilen insanlar da subay. Subay, yemek yediği yere ihanet edebilir mi?" açıklamasını yapıyor.
Kıdemsizinden generaline askerin her kademesi böyle bir yapılanmanın farkında, halk konuşuyor; mağduru biliyor, çalışanı itiraf ediyor. Ama karargahın bundan haberi yok. JİTEM davasında mahkemenin yönelttiği bilgi talebine Genelkurmay'ın cevabı 'rutin': 'Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulmuş JİTEM adında bir birim mevcut değildir.'
İnanmak mümkün değil elbette, ama inkarın nedeni de açık; çünkü JİTEM denilen 'şey' temiz değil. Güneydoğu'da açıklanamayan 17 bin faili meçhul cinayet var; tesadüf değil, sistematik bir yok etme operasyonu. Yasal zeminde savunulamayacak bir birim olmalı JİTEM. Fakat inkarın da aslında bir savunma olduğunu unutmamak lazım. JİTEM'in kuruluşundan ve eylemlerinden pişmanlık duyabilir Genelkurmay, ki inşallah öyledir. Ancak, JİTEM'in yanlış bir 'iş' olduğunu düşünüyorlarsa yapmaları gereken, inkar değil, ikrar etmek; yüzleşmek ve özür dilemektir. Aksi, yanlışlıklara ortak olmak anlamına gelir.
Devletin, ulusal güvenliğin, terörle mücadelenin vs. arkasına saklanarak suçların ve suçluların gizlenmesi artık mümkün değil. 'Devlet rutin dışına çıkabilir' diyen bir anlayışa bugünün Türkiye'sinde yer yok. Bunu biliyorlar, tabii ve ona göre saklanıyorlar, saklıyorlar. Açık olun, doğruları söyleyin' diyenleri 'iç düşman' ilan ederek, onları asimetrik psikolojik savaş yürütmekle suçlayarak sindirmeye çalışıyorlar. Nafile...
Tartışmaya Cumhurbaşkanı Gül'ün katılması anlamlı. 'TSK'ya lüzumsuz, haksız yakıştırmalar yapılıyor; ölçüsüz ve rahatsız edici değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar yanlış şeyler' demiş. Cumhurbaşkanı'nın Genelkurmay'a nasıl bir telkinde bulunduğu ise merak konusu. 'İçinizi temizleyin ve şeffaf olun' demiştir herhalde... Çünkü, hakikatleri açıklamayan her kurum zorda kalır.
Türkiye demokratikleşiyor, şeffaflaşıyor. Askerin kışlaya çekilmesi taleplerini kimse susturamaz. Kışlasında oturan, zamanını mesleğini düşünerek ve yaparak geçiren bir orduyla kimsenin bir alıp veremediği olmaz. Ama ordu, TSK-Partisi olarak hareket ediyorsa; yetmedi topluma ve meşru iktidara komplolar kurmayı planlıyorsa (ıslak imzalı belge), bünyesinde çocukları bombalamayı düşünen çılgın cuntalar çıkıyorsa sessiz kalmak mümkün değildir. 'Başkomutan' dahil kimse sessiz kalamaz, kalmamalı. Aksi, şiddete teslim olmaktır.