Kâbe derûnunda kıble gerekmez

Kâbe derûnunda kıble gerekmez

Alışveriş tanrısının kulları, artık mahalle aralarındaki küçük tapınaklarla yetinmiyorlar; onlar da birbirinden kopuk ve perakende küçük hâcet tanrıcıklarına arz-ı ubudiyet edip imanlarını küçük derelere selsebil etmektense kendi çaplarında vahdeti arıyor, inananlarla inanılan şey arasındaki râbıtayı dişe dokunur hale getiren, yücelten ve uhrevileştiren büyük tapınaklarda, AVM'lerde huzuru arıyorlar.
Alışveriş tanrısının âmiri piyasa tanrısı, iman arayışındaki bunalmış kitlelere şöyle sesleniyor: "Ey iman edenler, harcayın ve selâmete erişin; biz ahir zaman tanrıları, aslında hep aynı hakikatten farklı sûretler gösteren birer kristal yüzeyi gibiyiz. Önemli günlerini hediyeleşmeden geçirenler zinhar ziyandadır. Şeytan size, 'Ne gerek var, tutumlu olalım' diye sağınızdan ve solunuzdan ve önünüzden ve arkanızdan sinsice yaklaşıp seslenir. İğvasına kapılmayın. Harcayacak kadar kazanabilenler kardeştir. Şimdilik param yok diye ye'se kapılmayın; kredi kartlarınız, sizleri tarağın dişleri gibi eşit kılar. Ne mutlu kartının hakkını verebilene; tüketiniz, mutlak hakikate garkolunuz..."

İnsanlar huşû, neş'e ve ümit içinde giriyorlar tapınağa. Yola çıkmadan bedenî ve rûhî kirlerden arınmak için banyoya giriyor, en temiz elbiselerini giyiyor, saçlarını tarayıp güzel kokular sürünüyorlar. Mâbedin otoparklarında mahşer ânının ambiyansını hatırlayıp korkuyla titreyerek aceleyle sığınacak bir gedik arıyorlar; "Ya dışarlarda kalırlarsa, ya mâbed onları kabul etmezse!.. Sonra fevc fevc giriliyor tapınağa; kapıda lâhutî bir musiki sarıp sarmalıyorlar ve şöyle sesleniyor sanki, "Gelin kucağıma, doğru yerdesiniz ve doğru bir istikamet üzerinde ilerlemektesiniz! Gel, kim olursan ol yine gel, burası ümitsizlik dergâhı değildir..."

Cennet böyle bir yerdir; altında buz pateni pistleri, led ampullerden meyveleri olan plastik ağaçları, sıcak çikolata akan nehirleri olan huzurun damıtıldığı bir yer. Orada huriler vardır; tezgâhların ardında daima güleryüzle size hizmet etmek için âmâde bekleyen, bakımlı, eli yüzü düzgün, akça-pakça ve prezantabl genç kızlar; onlar, sanki bir aileleri yokmuş, sanki bir fanî ana-babadan doğmamış, sanki hep orada insanlara gülümseyip hizmet etmek için halkedilmiş gibi gözlerinizin içine bakarlar. Onlara ne yorgunluk ilişir ne de keder... Yakışıklı ve şık delikanlılar kezâ.

Devâsâ tapınak hayat kokmaktadır; Amerikan kahvesi, süttozu, parfüm ve taze meyve. Fâni dünyanın telâşesi ve çirkinlikleri üzerinizdeki gökkubbenin dışında, çok uzaklardadır. Mâbedleriniz çok iyi yalıtılmıştır; orada ne üşür ne de terlersiniz. Acıkanlar için adım başı birbirinden leziz yiyecekler sunan kiosklar, kafeler, sâdık havarilerin mübârek adını taşıyan restoran zincirlerinin iri baklaları vardır. Üst kattaki hayalhânelerinde güzel rüyâlar görmek isteyen günahkârlar için iki saatte bir tekrarlanan sinema seansları biteviye akıp durmadadır. Zemin kattaki cehennem derinliklerini andıran bodrum katlarında ne olup bittiğini kimse merak etmez; orta katlarda piyasa dininin azizlerini temsil eden uhrevi acentaların mağazaları dizi dizi sıralanmıştır; biz onları yekdiğerinden tefrik etmeden aziz tutar, hürmet gösterir ve ürünlerini huşû ile tüketiriz.

Orası, her türlü kötü niyetliye karşı korunmuş emin bir yerdir; farz ve sünnetlere aykırı davranışlarda bulunmak kimsenin aklından geçmez bile; kutsal güvenlik görevlileri, gerektiğinde görünür duruma geçen iyilik melekleri gibi bizleri çepeçevre kuşatmıştır ve orası ne mübarek bir yerdir ki içinde nasıl zaman geçtiğini bilmeyiz; AVM'yi bir gören bir daha görmek, hatta oradan hiç çıkmaksızın bir fetüs gibi mabedin rahminde ebediyyen yaşamak ister.

Haliyle AVM'lerde mescid aramak münafıklıktır; orası bir devâsa mesciddir zaten. Kâbe derununda kıble iktizâ etmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi