Çölaşan mızrağı çuvala sığmıyor
Çölaşan’ı tazminata mahkum eden hakim hakkında Cumhurbaşkanı Demirel “zata mahsus” bir yazıyı Başbakan Erbakan’a göndermişti. Oradan da Adalet Bakanlığı’na.
Yazı şöyleydi:
“Cumhuriyet karşıtı bir hakimi Adalet Bakanlığı kadrolarında çalıştırmanın sakıncası...”
Şevket Kazan’ın tayin ettiği müsteşar da o hakimi her gün makamına çağırır, bakanlıktan gitmesi için uyarırdı. Ne günlerdi o günler!..
28 Şubat şahına doğru giden günler...
Şimdi ise ne olursa olsun faşizan baskılara giden odaların kapıları açılmak üzere.
Hangi amaçla olursa olsun, hukuk kozmik odalara girdiğine göre, devir Hürriyet gibi bir gazetenin atılan yazarına pabuç kaptırmayacak demektir.
Zaman geçiyor, şartlar değişiyor...
Sayın Genelkurmay Başkanı şu aşamada en doğrusunu yaptı. Erin telefon görüşmelerinde bir kısım evrakın yaktırıldığı haberleri gündeme düşmüş olsa da, değil mi ki kozmik denilen odalara hakim ve savcı girebildi. Eskiden kapısından geçirmiyorlardı...
Kapı açıldı ama, altından bir başka çapanoğlu çıkar mı sorusu her an gündemde. Ortamın gerildiğine ve de darbe baykuşlarının çırpınışlarına baktığımızda havanın sanki fırtınaya dönüşüp racon keseceği ihtimaline dayanıyor.
Bu hava darbe havası mı?
Çölaşan’ın sesi darbe sesi.
Bakın ne diyor: “Sokaktaki insan soruyor: ‘Nerede bu ordu, niçin tepki vermiyor? Nedir bu rezalet?’ Sokaktaki milyonlarca yurtsever insanımız büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Şöyle diyorlar: ‘Ordu kevgire döndü.’ Bu duygular, bu tepkiler çok önemlidir. Lütfen kulak veriniz.”
Çölaşan mantığı, “Tepkinizi açıkça dile getirin” diyor.
Genelkurmay Başkanı tepki makamı mıdır?
Hadi tepkilendi diyelim, ne yapacak?
Mahkemenin kararına mı direnecek, aramaya gelen hakim ve savcıların üzerine tankları mı sürecek, uçakları havadan mı uçuracak, gerekirse aşağıya bomba mı yağdıracak?
Başka ne? Tepkiyse al sana tepki...
Görüyoruz ki eski DTP milletvekilleri mahkeme kararını tanımıyorlardı.
“Biz ifadeye gitmeyiz, sıkıysa götürsünler.”
E şimdi bu kişiler malum örgütün destekçileri olmaları nedeniyle elbetteki mahkeme kararını tanımayacaklar, maaşları alacaklar, devlete de meydan okuyacaklar.
Demek oluyor ki devlet adamı ile devlete kafa tutanlar arasında fark olmalı.
Birisi omuzlarında milletin ağır sorumluluğunu taşırken ağırbaşlı, temkinli; diğeri de ortalığı karıştırmak için hırçın ve yıkıcı...
Çölaşan, Sayın Genelkurmay Başkanı’nı hangi kategoride telakki ediyor ki mahkeme kararları karşısında onu göreve çağırıyor? Sorumluluk taşıyan mı, karıştıran mı?
Deyimlere dikkat edin.
“Bu ne demektir Paşam, devletin en gizli belge ve bilgilerinin bulunduğu Özel Harp Dairesi basılıyor, hem de üç kez! Arama toplam 48 saat sürüyor.”
Kim basıyor?
Tabii ki anayasal bir kurum olan mahkeme!
Basmıyor, arama yapıyor...
Bu adamın ya kanundan haberi yok, veya mahkemenin ne olduğunu bu yaşa kadar hiç anlayamamış. Gizli belgeler diyor.
Bu belgelere gizliliği kim koymuş?
Devletin subayı.
O belgelere kim vakıf olacak?
Devletin hakimi...
Devletin hakimine karşı devletin sırrı oluyor muymuş?!.
O hakim, icabında karı koca arasındaki en mahrem sırları bile bilir, insanı okur, dokur ama Çölaşan’ın kozmik gördüğü alanlara giremez. Aslında girmesi istenmiyor...
Neden mi?
Gayet açık, o gibi kördüğüm yerlerde Çölaşan gibilerine dolu dolu maaşlar veren patronların sırları, küpleri döner. Sapları döner, keserleri döner...
Kozmik oda belki de bıçağın kemiğe dayandığı son andır. Bu kavşaktan itibaren Türkiye’nin önüne iki ayrı yolun açılacağı kesin; ya demokratik yoldan veya eskiden olduğu gibi geri çekilir gibi yapıp son baskın olan darbeden yana gidecek...
Siyaset son atağında en çetin imtihanını vermek üzere duvara dayanmış gözüküyor. Ya yıkıp geçecek veya dayandığı duvar üzerine yıkılacak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.