Yaşanan Yaman Çelişki
Bu sistemle milli bünye arasında kan uyuşmazlığı vardır ve siyasi, idari, hukuki ve iktisadi bütün sancılar işte buradan kaynaklanmaktadır.
Bizim olan, yani yerli olan her şeye karşı bulunan, hatta kin ve nefretle bakan bir sistemde yaşıyoruz ve maalesef bu sistem Milli Eğitim (!) marifetiyle kendi adamını büyük ölçüde yetiştirmiş durumda. Azımsanmayacak kadar insanımızı milli bünyesine yabancılaştırmayı başarmış durumda maalesef.
Mesela Mecelle bir hukuk abidesidir ve yerli yabancı bir çok hukukçunun öve öve bitiremediği, hala mukaddimesindeki “külli kaideler” bütün hukuk sistemleri için vazgeçilmez ilkeler olan müthiş bir eserdir.
Bizzat Ahmet Cevdet Paşa, halefi vak'anüvîs Lütfü Efendi'ye bıraktığı hâtıraları arasında şunu anlatır:
“Avrupa kanunşinaslarından olup Mecelle'yi mütalâa ve Roma kanunnâmesiyle mukayese eden bir zat bana dedi ki: Dünyada ilim cemiyetleri vasıtasıyla iki kanun yapıldı. (Roma Hukuku ve Mecelle) İkisi de Konstantiniyye'de (İstanbul'da) vuku buldu. İkincisi çok müreccah ve fâiktir (üstündür). Aralarındaki fark da insanın o asırdan bu asra kadar medeniyette ne derece ilerlemiş olduğuna işarettir.”
Meşhur hukuk âlimlerinden ve İstanbul Üniversitesi ordinaryüs profesörlerinden merhum Ebululâ Mardin, Mecelle'ye ait bir eserinde, Ahmet Cevdet Paşa 'nın Fransız Akademisi tarafından madalya ile taltif edilen üç büyük dünya hukukçusundan biri olduğunu bildirmiştir.
Çelişkiye bakar mısınız?
Evet, bir evvelki yazımızda da belirtmiştik, İslâm hukukunun, bir başka deyişle İslam Şeriatın kanunlaştırılmış biçimi olan “Mecelle”nin adını duyduğunda şimdi bizim sözde “aydın”larımızın sözleri ya da yüzleri nasıl olur?
Evet, “şeriat” ve “mecelle” kelimeleri aydınımıza neyi çağrıştırır?
“Orta çağın karanlığı, irtica, gericilik, yobazlık, çağ dışılık, ilkellik, aydınlanma düşmanlığı, insan tabiatına ters acımasız kanunlar” vs. vs…
Fransa'nın en büyük ilim otoriteleri bir Türk âliminin eserini mükâfatlandırırken, Türkiye üniversitelerinin hocaları ve talebeleri Mecelle'yi koro halinde “Orta çağın karanlığı, irtica, gericilik, yobazlık, çağ dışılık, ilkellik, aydınlanma düşmanlığı, insan tabiatına ters acımasız kanunlar” diye yerden yere vuruyorlar…
Ne yaman çelişki değil mi?
Hani batının bilgisine itimat? Nerde kaldı onların zevkini takdir? Hani onların “güzelden anlamalarına” övgü?
Ne oldu bize?
Ne oldu böyle?
Dün aramızda yaşayan Musevî ve İsevîler bu sözde “aydın”lardan çok daha yakındılar İslam’a. Onların yazıp söylediklerini bugün çamla çırayla arıyoruz irfan yuvalarında ama maalesef bulamıyoruz.
Acaba onlar kadar Mevlana’yı okumuş ve anlamışlar mıdır okumuş yazmışlarımız?
Fatma Aliye’nin resmini parasının üstüne koyan devlet, ondan bin defa daha büyük işler başarmış abidevi bir alim ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşayı tanır mı acaba?
Bu sistem ve bu sözde “milli eğitim” ne hale getirdi bizi?
Bugün yaşadığımız her sorunun altında bu cehalet vardır. Bunun sebebi de pozitivizmi kendine umde eylemiş köksüz “Milli Eğitim”dir. Onu da o hale getiren bu bozuk düzendir.
Bu yüzden yazılan her doğru reçete midesini bulandırıyor ve tepkiyle, hatta düşmanca karşılıyor.
Asıl sorunun kaynağını görelim artık.
Görelim ve gereken tedbirleri alalım lütfen!..
www.cemalnar.com