Vali, kaymakam ve müftü işbirliği huzur getirir
Ülkemizde huzurun ve güvenin tesisi bu üçlüye bağlıdır. Vali, kaymakam ve müftü. Sistem bu üçlüyle uyum içinde olmadıkça; ne huzur, ne güven, ne de istikrardan söz edilebilir.
Çok net ve açıktır, yurdumuz köşe bucak dolaşılsın, nerede bir huzur, sükûn, birlik ve beraberlik varsa, bilinir ve görülür ki kaymakam ile müftü, vali ile müftü ilişkisi son derece iyi seviyededir ve halk nezdinde takdir edilmektedir.
İçi ve dışı fitne ve fesat dolu olanlar için şu ayrıntıyı hemen kaydedeyim. Vali-müftü, kaymakam-müftü işbirliğinden söz ederken, farklı amaçlar veya niyetlerle üstü kapalı ya da açık herhangi bir mesaj falan vermek istemiyorum. Çok net ve açık yazıyorum.
Bu devlet memurları hiç bir araya gelmeseler bile, eğer halkın gönlünde vali ile müftü, kaymakam ile müftü arasında herhangi bir ayrılık gayrılık yoksa, birlik ve beraberlik adına bir bütünlük varsa, halkımız için bu manzara yetecek ve artacaktır.
Devlet protokolü ile halk protokolü birbirine zıttır. Devlet protokolünde din ve din işleriyle uğraşanlar geride ama halk gözünde öndedirler. Resmiyette önde olan devlet protokolü, halkın bu gerçeğine uyum sağlayarak; müftü, vaiz ve imamlarla birlikte hareket eder, vatandaşın ayağına giderse, o gün o şehirde bayram havası eser.
Bu iktidar sayesinde böyle şeylere rastlanmıştır. İnsan evladı olan; ülkemize ve milletimize hizmeti bir borç bilen; ehli insaf, ehli vicdan valilerimiz ve kaymakamlarımız, üzerlerindeki sorumluluğun maddi boyutu kadar, manevi boyutuna da inandıkları için, din adamlarımızla memleketimiz ve milletimiz hesabına işbirliği yapmış; “huzura, kalkınmaya, istikrara” sebep olmuşlardır. Esasında bu anlayış, her devlet memurunun vazifesidir.
Mesela Mardin’in bir valisi var. İnsan evladı, baba adam, helal süt emmiş biri. Terörden medet umanlar başta olmak üzere; hırsızlar, rantçılar, rüşvetçilerle harama tapmışların dışında bütün Mardinliler, validen son derece memnunlar. Halkla bütünleşen bir vali olduğunu herkes söylüyor. Bir tek yukarıda saydıklarım memnun değil.
Diyarbakır Valisi’ni gördüm mesela. Oturup konuşmadım ama “Kimse Yok mu Derneği’nin Erhan Güleryüz Okuma Salonu’nun” açılışında, Vali beyin insan ilişkilerini izledim. Son derece samimi ve içtendi. Çocuklar Vali beyle resim çektirmek için yarışıyorlar, o da bütün çocukların gönlünü almak için resim çektiriyor ve elinde yüzünde asla bir rahatsızlık veya devlet adamı gerginliği bulunmuyordu.
Çocuklar ıkına sıkıla Vali beye resimleri nasıl alacaklarını sordular. Vali bey de “Valilik basın bürosundan alabilirsiniz” dediğinde doğrusu şaşırdım. Düşünebiliyor musunuz, geçmişte olacak da bir vali çocuklarla resim çektirecek, onların başını okşayacak, yüzlerine gülecek, sonra diyecek ki, “Fotoğrafları almak için valilik basın bürosuna gidip alın.”
Allah Allah, şaşırmamak elde değil. Daha düne kadar Diyarbakır veya herhangi bir valiliğin önünden geçilemez, geçilmek zorunda kalınsa bile kapıdaki görevlilerin geçenlere; “potansiyel suçlu” gibi bakışları, insanı ürkütüp gizli bir sevimsizlik aşılarken, bugün valiliğin kapısından içeri girilebiliyor. Ülkenin ve milletin özlediği bir manzaradır bu hal.
Türkiye’mizin herhangi bir ilinde, Cuma namazına giden bir valinin, herhangi bir ilçesinde, Cuma namazına giden bir kaymakamın sevildiği kadar hiç kimse sevilmez. Sırf Cuma namazına gidiyor diye o şehirde huzur, güven ve istikrar kendiliğinden oluşur.
Bu örneklere özellikle Güneydoğu’da rastlanmıştır. Valisi ve kaymakamı insan evladı olan il ve ilçelerde farklı bir huzur ve güven vardır. Sanki paylaştığımız bu bilgiler çok acayip bir şeymiş gibi değil mi? Müslüman bir ülkede ne hale geldiğimizin resmidir işte bu vaziyet.
Oysa Müslüman bir ülkede gayet normal değil mi? Normal ama o hale getirilmişiz ki, feleğimiz şaşmış, kendimize gelemiyoruz. Oysa millet olmadan devlet olmaz. Devlet millet için varsa, devlet adamı da millet için var demektir. Bundan öte yol mu var?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.