Vakit’in değişmez misyonu: Doğru haber, temiz bilgi
Geçen haftanın en çok konuşulan, en çok tartışılan konularından biri de; şüphesiz ki, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden dönüşte, uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar esnasında sarfettiği “Referandumlara alışalım” sözü oldu... Başbakan’ın, “Moskova ziyareti” ve “gündemdeki konular”la ilgili açıklamaları arasında, en “özel” olanı “referandum”la ilgili sözleriydi ki; Vakit de dahil, geziye katılan “8 gazete”de bu konu “manşet”e çekildi... Çünkü diğer sözlerini, gerek “basın toplantıları”nda, gerek çeşitli platformlarda Başbakan zaten dile getiriyordu... Ancak uçakta, madem ki “farklı” bir konu gündeme gelmişti, gazeteler de bu farklı konuyu manşetlerine taşıdılar...
Hemen söyleyelim; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; bu konuda ne bir talimatı, ne bir dahli ve ne de bir telkini oldu... “Referandumlara alışmalıyız” sözünü manşete taşımak, tamamen “gazetelerin kendi tercihleri”dir!..
Bunu, “özellikle” vurguluyoruz... Zira, bu konu, çok “speküle” edildi... Bazı “internet siteleri” ve bazı “gazete”ler, uçaktaki sohbeti “referandum” odaklı yansıtan gazeteler için “pişti oldular” veya “kanka oldular” şeklinde yansıttılar ki; bu tavrın “çirkin ve seviyesiz” olduğunu söylemek durumundayız.
GERİLİM TÜCCARLARI İSTİYOR Kİ!
Yine söylemek durumundayız ki;
Gazeteler birbirleriyle “rakip” olabilirler, “farklı dünya görüşleri”ni dillendirebilirler ve hatta “birbirlerini kıyasıya eleştirebilirler” ama bu demek değildir ki; birbirlerine “düşman” olsunlar, bir araya geldiklerinde, birbirlerinin gırtlağına sarılsınlar!..
Nihayetinde hepimiz “insan”ız...
“Fikir”lerimiz ve “yaşam biçimlerimiz” birbirine taban tabana zıt olsa da; “medenî insanlar”ın birbirleriyle konuşmasından, birbirine “saygı” duymasından daha tabiî ne olabilir?..
Bu tür “medenî ilişki”leri “spekülasyon konusu” yapanlara sormak lâzım:
Onlar “dağ”da, “orman”da veya “mağara”larda tek başlarına mı yaşıyorlar?.. Çünkü, sadece “mağara adamları”dır ki, sadece “görgüsüz”ler ve sadece herkesi “düşman” ve “öteki” olarak görenlerdir ki, bir “medenî ilişki”ye bile tahammülleri yoktur.
Aslında Türkiye’yi bu hâle getirenler; yani “kamplaşma”ları körükleyip, insanların “Biz ve ötekiler” şeklinde kategorize olmalarına yol açanlar, işte bu “sevgi ve saygı” kavramından uzak “hastalıklı kafa”lardır!..
Onlar, insanların “düşman kamplar”a bölünmesini isterler... Çünkü bu durumda “gerilim” devam eder... Ehh, kendileri de “gerilim tüccarları” olduğu için, “kavga ve çatışmaların rantı”nı yerler!..
Türkiye, ne çekiyorsa;
Maalesef bu “gerilim tüccarları”ndan, onların “ötekine tahammülsüzlükleri”nden çekmektedir!..
Ama şurası bir gerçek:
Türkiye’de, “o devir” kapanacak!..
“Düşman”lığın yerini “saygı” alacak!..
Gerilim tüccarları da “iflâs” edecek...
ERDOĞAN “REFERANDUM” DEDİ, ÇÜNKÜ!
Bunu, böylece ifade ettikten sonra, gelelim “referandum” konusunun niye öne çıkarıldığı meselesine... Hükümet, “biraz geç kalmış olsa” da, bir “Anayasa değişikliği” yapmak istiyor... Ne var ki; Anayasa değişikliği için gerekli olan “367 oy”a sahip değil!..
O halde ne yapacak?..
Ya, “böyle gelmiş, böyle gider” deyip, “değişiklik” yapmayacak, ya “muhalefetle uzlaşmaya” çalışacak, ya da “referandum”a gitmeyi göze alacak!..
Tablo ortada... Muhalefet partileri, tavırlarını baştan açıkladılar... Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve açılım konusunda yapılacak bir değişikliğe “şiddetle karşı” olduklarını bildirdiler...
Oysa Hükümet’in “muhtemel paket”i şöyle:
¥ CHP’nin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü, askerlere sivil yargı yolunu açan yasal değişikliğin anayasaya da taşınması.
¥ Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmek...
Anayasa Mahkemesi’nde üye sayısının 11’den 21’e yükseltilmesi, 12 üyenin TBMM tarafından seçilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin iki daireden oluşturulması; HSYK’da da üye sayısının 21’e çıkarılması...
¥ Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmak...
Parti kapatmada ‘Venedik Kriterleri’ esas alınacak. Yani, şiddet ve teröre bulaşmadığı sürece partiler kapatılamayacak...
Ve tabiî, “açılım”la ilgili “Anayasa değişikliği gerektiren” maddeler...
Dedik ya; muhalefet, böyle bir değişikliğe şiddetle karşı... Hükümetin ise “367 oy”u yok... O halde, “referandum”a gitmekten başka bir yol yok!..
Referandumun süresi ise 120 gün!..
İktidar, işte bu uzun süreyi “45 güne indirmek” istiyor ki, “halka müracaat”ın yolu kısalsın!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, hiçbir “ayrıntı”ya girmeden, “Türkiye referandumlara alışsın” şeklindeki “tek cümlelik söz”ünün altında yatan budur...
“Olayın arka plânı”nı bilen gazetelerin o tek cümleyi manşete çekmelerinin sebebi de budur!..
Kimse, başka bir sebep aramasın!..
Kaldı ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan, Hükümet olarak “yargının elinden neler çektiklerini” önceki gün Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin açılış töreninde gayet veciz olarak ifade etmiştir;
“Biz bir adım atıyoruz, yargı pat karşımızda.
Ciğerlerimize kadar kan ağlatıyorlar, kan!”
Hele söyleyin;
Böyle bir “yargı engeli”nin aşılması için hiç mi Anayasa değişikliği yapılmasın, mevcut yapıya hiç mi dokunulmasın?.
Bunu savunmak, “hukukçular”ın ifadesiyle, “yargı diktası”nı savunmak değil midir?..
Biz, “her türlü diktaya” karşıyız!..
HAFTAYA DAMGASINI VURAN HABERLER
Evet, geçen haftanın “Türkiye gündemi”ne oturan konuların başında “referandum” konusu geliyordu... Tabiî, “Siyonist İsrail’in küstahlığı” ve Türkiye’nin “kararlı” tavrıyla dilettiği “özür” de, kamuoyunun en çok konuştuğu konular arasındaydı... Bu arada hemen belirtelim, Vakit’in “Siyonist küstahlık” ve ertesi günkü “İsrail dize geldi” başlıkları, sizlerden büyük takdir gördü... Takdir ve tebrikleriniz için teşekkür ediyoruz.
Bu konuda, “tek yürek, tek ses” halinde hareket eden ve İsrail’e “topyekûn tepki” gösteren medya organlarını da kutluyoruz.
Tabiî, Vakit’in gündeminde sadece Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Moskova ziyareti veya referandum ya da İsrail konusu yoktu...
¥ Vakit, geçen hafta da “ilk”lere imza attı... Meselâ, SGK Başkanı Emin Zararsız, tartışma gündemindeki “eczane krizi” ilgili olarak “sadece Vakit’e” konuştu... Arkadaşımız İbrahim Acar’ın röportajı, “krizin perde arkası”nı gözler önüne serdi.
¥ Geçen haftaki bir ilginç röportajı da arkadaşımız Hakan Gündüz gerçekleştirdi... “Firarî Uzanlar”ın yanı sıra Vakit aleyhinde dâvâ açan 312 General’in avukatlığını da yürüten Bilgin Yazıcıoğlu, ilginç “itiraf”larda bulundu... Hakan Gündüz’ün haberinden bir kere daha öğrendik ki; Vakit aleyhindeki dâvâ, “emir-komuta” ile açılmış!..
¥ Üsame Karakış’ın, ETÖ’nün tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal’la ilgili haberi de, “Ergenekon hastaları”(!)nın aslında nasıl “sağlam” ve nasıl “turp gibi” olduklarını gözler önüne seren ilginç bir haberdi... Öyle ya; İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde yatan ve “taburcu olabilir” raporlarına rağmen “yatmaya” devam eden Haberal’ın adamları hastane çevresinde “ofis” tutmuşlar, geleni-geçeni çeviriyorlar!.. Üsame Karakış’ın haberi, “tek parti diktası” suçlamasında bulunanların yüzüne vurulmuş bir “şamar” özelliği de taşıyordu.
¥ Ve, Vakit’e bir “ödül” daha... Ankara Büromuz muhabirlerimizden Aslan Değirmenci, 17 STK tarafından “yılın muhabiri” ödülüne lâyık görülmesinden sonra, geçen hafta da kısa adı Memur-Der olan Memur Dernekleri Federasyonu tarafından “İnsan Hakları” ödülüne lâyık görüldü.
Aslan Değirmenci ile birlikte, geçen hafta hem “çarpıcı”, hem de “özel haber”lere imza atan muhabir arkadaşlarımızı tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
AHMET ER’LE 27 MAYIS RÖPORTAJI
Bu hafta da, yine “ilginç bir röportaj” okuyacaksınız... “Tarihî” konularda dizi yazılar hazırlayan arkadaşımız Fatih Uğurlu ve Haber Müdürümüz Nazif Karaman, bir süre önce gittikleri Manisa’nın Akhisar ilçesi Sünnetçiler Köyü’nde, eski Millî Birlik Komitesi üyelerinden Ahmet Er ile konuştular...
Son yıllarda “münzevî bir hayat” yaşayan, çeşitli “kitap”lar yazan Ahmet Er’in, “27 Mayıs Darbesi’nin perde arkası”nı anlatan açıklamalarını ilgiyle okuyacağınızı zannediyoruz.
Şunu da söyleyelim: “Röportaj”lardan uzak duran Ahmet Er’in Vakit’e konuşmuş olması, bir “ilk”tir!..
Bu gazete, inşallah “ilklere imza” atmaya, okuyucusuna “doğru haber, temiz bilgi” vermeye devam edecektir... Çünkü biz, “bilgi kirlilikleri”nin toplumu ne hâle getirdiğini çok iyi biliyoruz.
Onun için de;
“Doğru haber, temiz bilgi” diyoruz.
Aldığımız “ödül”ler de bunun kanıtıdır...
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...