Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Dünya Kadınlar Günü”

“Dünya Kadınlar Günü”

Biliyorsunuz; her 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanıyor...
Her “Dünya Kadınlar Günü” arefesinde mağazalar satış kampanyaları düzenliyor...
Televizyonlar, gazeteler tüketimi teşvik ediyor...
Yani, “Dünya Kadınlar Günü”nde de etraf, tıpkı “Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Sevgililer Günü” gibi istismar kokuyor!
çünkü kadın kutsallığı (annelik) bu kez özel gün (Dünya Kadınlar Günü) münasebetiyle tüketiliyor! Ayrıca da samimiyetsizlik kol geziyor.
Hatırlayın ki; Batılı hayat anlayışı, daha çok ev ve ev eşyası satma amacıyla aileyi tarumar etti...
Dede ile nineyi yalnızlaştırıp evladı anne-babadan ayırdı.
öte yandan “kadın”ı, kendi kimliğinde mündemiç “annelik” özelliğinden ve kutsallığından kopardı...
Bazen erotizmin kurbanı, bazen modanın malzemesi, bir anlamda erkekler dünyasının “eğlence malzemesi” yaptı.
Böyle bir anlayışın “Kadınlar Günü” gibi kadının değerini hatırlatan çıkışlar yapması, iyi niyetli bir yaklaşımdan çok, kadının bir başka biçimde istismar edildiğini düşündürüyor...
Bendeniz “kutsallık” içeren insanı istismar kokan oluşumlara asla iltifat etmem...
Bu bakımdan, “Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Sevgililer Günü” ve “Dünya Kadınlar Günü” gibi özel günler, taşıdıkları isim ve yüklendikleri mânâ açısından anlamlı gelse de, gizli amaçları açısından hiç anlamlı gelmiyor...
çünkü temel amaç “kadına saygı ve sevgi” öğütlemek değil, tüketimi biraz daha artırmak, insanlara biraz daha fazla mal satmaktır. Bu da doğrudan doğruya hem duygu istismarı, hem de kadının bir başka biçimde (ticari malzeme olarak) kullanılmasıdır. Peki, hiçbir faydası yok mu?
Var!! Baştacı etmemiz gerekirken, çok ihmal ettiğimiz, hatta zaman zaman yok saydığımız “kadın”ı, bir özel gün çerçevesinde olsun hatırlatması faydadır..
Belki bu münasebetle bir gül götürür, iki çift güzel sözle gönlünü alırız.
Unutmayalım ki; kadın annemizdir...
Kadın eşimizdir...
Kadın nişanlımızdır…
Kadın ablamızdır, kardeşimizdir...
Teyzemiz, halamızdır...
Ona Batı’nın koyduğu ölçüler, ya da gelenekselleşmiş yanlışlar çerçevesinde değil, inanç manzumemizle bütünleşmiş fıtrat kanunlarının öngördüğü biçimde bakarsak, bazı yanlışlardan sıyrılabilir, kadını lâyık olduğu mevkiye oturtabiliriz...
Bilirsiniz; Peygamber-i Alişan Efendimiz'in Veda Hutbesi hem Müslüman toplumların temel örgüsüdür, hem de Peygamber'den ümmetine bir vasiyettir.
Kısadır, özdür; ancak bu kısa ve öz hutbenin bir bölümünün kadınlara ayrılması, kadının öneminin o kısa metinde bile vurgulanması Müslüman toplumlarda kadının önemi açısından anlamlıdır.
Şöyle buyuruyor Resul-i Alişan Efendimiz:
“Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim...
“Siz, kadınları Allah emaneti olarak aldınız... Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.” İşte konunun bamteli, özü, özeti ve altın çerçevesi...
Aile hayatımızı “Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır” anlayışına oturtabilseydik, herhalde bugün karşılıklı şikâyetçi olduğumuz pek çok konuda uzlaşma sağlar, aile hayatımızı bu anlamda cennete dönüştürmüş olurduk.
çünkü huzur, hayatın cennetidir... Ne kadar yaşadığınız, yıllarla değil, huzur içinde yaşadığınız günlerle belirlenir... öyleyse huzura ulaşmak yaşamın ta kendisidir.
Kendi kimliğiyle özdeşleşip sevgi ve şefkatle kendini buluşturmuş kadının çevresine saçtığı şey ise, huzur ve mutluluktan ibarettir.
-
NOT: Sevgili dostlarım! Bugün saat 13.00-17.00 arası Bursa Buttim’deki Tüyap Kitap Fuarı, Nesil Yayınları standında kitaplarımı imzalayıp okurlarımla sohbet etmek istiyorum. Akşam saat 19.30’da ise Adapazarı Kapalı Spor Salonu’nda “çanakkale Destanı” konulu bir konferansta konuşacağım. Hepiniz dâvetlimsiniz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi