Kadınların günü var ama...

Kadınların günü var ama...

İnsanlar, günlük hayat içinde bildiklerini okumayı pek severler ama çeşitli günler ihdas ederek bazı konularda güya ne kadar “duyarlı” olduklarını kanıtlamaya çalışmaktan da geri durmazlar.
Bugün idrak ettiğimiz 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de böyle bir şey.
-
Dünya Kadınlar Günü, ilk kez 1800’lü yıllarda New York’taki bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma şartları elde etmek için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve daha sonra çıkan yangından kaçamayarak feci şekilde can vermeleri üzerine gündeme geldi.
1977 yılında da BM tarafından tüm dünyada kutlanması kabul edildi.
Peki o günlerden bu günlere kadınlar açısından ne değişti?
Hiç. Sadece kadını ezmenin ve sömürmenin araçları daha modern, daha sofistike hale getirilip güncelleştirildi.
-
Kadın hâlâ taciz ve tecavüze uğruyor... Kimileri kadınlara uygulanan şiddeti sadece Türkiye gibi az gelişmiş ülkelere has bir özellik zannederler ya da şiddeti salt bir eğitim sorunu olarak görmeye/ göstermeye çalışırlar.
Oysa araştırmalar hem “eğitimli” şiddetin “eğitimsiz”den, hem de gelişmiş batı ülkelerindeki şiddetin az gelişmiş ülkelerden daha az olmadığını hatta daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.
Yine BM’nin yaptığı bir araştırmaya göre, günümüzde dünyadaki toplam işlerin yüzde 66’sı kadınlar tarafından görülüyor, buna rağmen kadınlar, dünyadaki toplam gelirin yüzde 10’una, dünyadaki toplam mal varlığının ise sadece yüzde 1’ine sahipler.
Kadınlar işyerlerinde ucuz emek deposu olarak görülüyor. Kadınlar terfi etmek veya fazla maaş almak için erkeklerin ödemediği bedelleri ödemeye zorlanıyor. Kadın bedeni ticarette, medyada, sanatta, hülasa her yerde insafsızca sömürülüyor.
Kadınlar sadece cinsiyetleriyle değil, bazen sırf giyim kuşamları nedeniyle bile, birçok yerde ayrımcılığa maruz bırakılıyor.
Sözde feminist görünen birçok akım bile, son tahlilde erkeklerin belirlediği, hatta teşvik ettiği tuhaf zeminlerde yürütülüyor.
Kadınlar, güya kurtarılmaya çalışıldıkça daha çok eziliyor, daha çok sömürülüyor.
Bazen düşünmüyor değilim;
Kimse kadınları kurtarmaya kalkmasa, kim bilir belki de daha kolay kurtulacaklar!..
-
Bugünkü kıssalarımızı günün mana ve önemine uygun şekilde seçelim bari.
Kadıncağız eve her gelişinde eline televizyon kumandası ya da gazete alan ilgisiz kocadan bıkmış.
Bir akşam gene yemeğini yer yemez eline gazete ve kumanda aletini alan eşine seslenmiş:
-Konuşmamız lazım, sorunlarım var.
Koca, başını gazeteden kaldırmadan cevap vermiş:
-Merak etme, yakında AB’ye giriyoruz, o zaman tüm sorunlar çözülecek!
-
Bir kadın okuyucumuzun gönderdiği e-maile göre, kadınları günlük aile hayatı içinde en çok sinirlendiren tavırlar genel olarak şunlarmış:
-Gizemli havalara bürünmeleri: Sorularınıza asla net cevap vermezler. Sanki insanlığı kurtarmakla görevlendirilmişlerdir.
- Tartışmaya üşenmeleri: Hele de haksızsalar ağızlarını bıçak açmaz!..
- Tartışmanın ortasında çekip gitmeleri: “Seninle bu şekilde konuşamam” der ve ne şekilde konuşulacağını da belirtmeden kapıyı vurur giderler.
- Dalga geçme ve alaycılıkları: Siz konuşmanızın en içli yerindeyken “Senin terapi vaktin geldi” ya da “Bugün Prozac hapını almadın mı?” diye alay edip sinir bozarlar.
- Aşırı önlem almaları: Güya kavga çıkarmamak adına bol bol yalan söylerler. örneğin, “Arkadaşlarla gezmeye gittik” yerine “İşyerinde toplantı vardı” derler. Siz gerçeği öğrendiğinizde ise, “Hayatım, sana söylesem kavga çıkardı, üzülürdün” derler.
- Ağlama karşısındaki duyarsızlıkları: Siz ağlarken onlar, “Bu haline gerçekten dayanamıyorum, ne zaman büyüyeceksin acaba, altmışına gelince mi?” demeyi tercih ederler.
- Akraba ayrımcılıkları: “Senin akrabaların…” diye başlayan konuşmaları ne kadar da gıcıktır!.
-
Bu da kadınlardan yakınan bir erkek mailinden:
Ah bu kadınlar; iltifat edersin “yalan” derler. İltifat etmezsen “angut” derler. Sen arkadaşlarınla buluşursun, “ihmal” derler, kendileri toplanınca “bizim kızlar” olur. Giyimine biraz dikkat etsen “ne haltlar çeviriyorsun” olur, dikkat etmezsin “zevksiz adamın teki” olursun. Her istediğini yaparsın “kişiliksiz” derler, karşı koyarsın “anlayışsız” olursun.
-
Bir futbol hakemi ile evli kadıncağız, despot kocasından çok çekmektedir. Sürekli kavga, dayak, kötü söz!..
Bir gün kocasının idare edeceği bir maça gider. Stadın kapısında rastladığı oğlu “Keşke gelmeseydin anne” der, “Maçta hakemlere çok söverler.”
“Biliyorum” der kadın, “Fırsat bu fırsat, ben de içimi dökmeye geldim!”
-
Kadının biri yolda eski bir lamba bulup ovunca karşısına malum cin çıkmış:
“Benden bir tek dilek dileme hakkın var. Söyle, hemen yerine getirilecektir.”
Dünyanın ahvaline her gün pek üzülen kadıncağız, “Dünyadaki bütün savaşlar bitsin ve barış olsun. Herkesin karnı doysun ve işi olsun” deyince cinin yüzü asılmış:
“Sen de fazla abarttın. Ben o kadar yetkisi olan biri değilim ki! Daha mütevazı bir şeyler dile.”
Bir süre düşünen kadın “Peki” demiş, “Ben, şöyle hayırlı, dürüst, karısıyla saatlerce konuşsa bile bıkmayacak, evine her gün çiçek getirecek, ev işlerine sürekli yardım edecek, futboldan hoşlanmayacak, beni, annemi ve akrabalarımı çok sevecek sadık bir koca istiyorum!”
Cin, derin bir şekilde içini çekmiş:
“Uzatsana şu kahrolası dünya haritasını!”
Kadın-erkek, herkese iyi bir hafta sonu dileklerimle efendim…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi