Ne cennet bedelsizdir ne de cehennem
Cennete gitmek için de cehenneme gitmek için de bir bedel ödemek gerekir. “Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil” der bir İslâm âlimimiz. Cenneti kazanmak zor, cehennemi kazanmak kolaydır. Ama her ikisi için de yine bir bedel ödemek şarttır.
Yalnız bütün bunlara inanmak için Müslüman olmak lazım gelir. Müslüman olmakla kalınmayıp, inanmak esastır. İnanmak da yetmez, inanılan değerlere “iman” etmek şarttır. İnanmaktan iman etmeye geçmiş kişi ya da kişiler; iyi Müslüman, iyi mü’min demektir.
İslâm inancına göre iyi Müslümanlar, cennete gideceklerdir. İyi Müslümanların cennete gidebilmesi için ise öncelikle kendilerine, sonra ailelerine, akrabalarına, komşularına ve sırasıyla bütün insanlığa karşı iyi ve hoşgörülü olmaları beklenir. Bu da gönül bedeli ister.
Yine İslâm inancına göre, Allah kâinatı bir denge üzerinde yaratmıştır. İnsanoğlunu da bu dengenin en şerefli varlığı ilan etmiş ve bütün bir varlığı istifadesine sunmuştur. İstifade edeceklere de haram ve helal yollar; tartışmasız, net ve açık bir şekilde belirtilmiştir.
“Helal ve hakça” bölüşmek isteyenlere cennet yolu gösterilirken; “gasp, hırsızlık, kin, öfke ve gayri insani yollara” başvuranlara da cehennem layık görülmüştür. Böylece cennetlikler “iyiler” olarak anılırken, cehennemlikler; “kötüler” olarak ilan edilmiştir.
İyi Müslümanlar; “önyargılı ve peşin hükümlü” değillerdir. Bir insan hem Müslüman hem de bilmediği, görmediği, dedikodu, iftira, bühtan ve buğza dayalı olaylar yüzünden tanıdığı veya tanımadığı kişiler hakkında önyargılı davranıp, hüküm sahibi olamaz. Olursa hak gaspıdır, gaspçıların da cennette yeri yoktur.
İmanımız gereği Allah güçlüdür ve her şey O’na ait olduğu gibi O’nun gücü üstünde de bir güç yoktur. Müslüman böyle inanır. Ama gelin görün ki, nefsimizi İslâm’a uydurmak yerine, İslâm’ı nefsimize uydurup; Din-i İslâm adına hükümler vererek, ahkâm kesiyor ve birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi zedeliyoruz. Kısaca, “Bir”imize ihanet ediyoruz.
Maalesef günümüzde cenneti umanlar, cenneti isteyenler, bilerek ya da bilmeyerek; cehennemliklere yardımcı oluyor, “Mü’minler kardeştir” emrini unutuyor, cehennemlikler her fırsatta fitne ve fesat çıkarmak için ellerinden gelen ne varsa arkalarına koymazken, siyasi ayrılıklarımız yüzünden birlik ve beraberliğimizi kesintiye uğratıyoruz.
Milletin arkasından çevrilen bu kadar oyunların asıl hedefinde Din-i İslâm olduğunu her aklıselim Müslüman kişi bilmelidir. Bu sebeple de böyle dumanlı havalarda, Müslümanca kenetlenip birbirimize destek olmak varken, sevgi ve kardeşlik bağlarımızı koparmamalıyız.
İslâm büyükleri der ki; “Müslüman kişi feraset sahibidir.” Bu nasıl bir ferasettir ki, dünya ile ahiret işleri birbirine girmiş, kısır siyasi çekişmeler veya dünyalık birtakım ideolojiler yüzünden, “Kur’anî kardeşliği, Peygamberî dostluğu” yok edebiliyor, koca bir İslâm ümmeti olarak, fitne ve fesat içinde boğuluyor, alnı secdeliler birbirine buğz edebiliyor?
Allah doğru yolu gösterip, bütün insanları tercihleri konusunda özgür bırakmıştır. Bir Müslüman ya cenneti tercih eder ya da Müslümanlıktan vazgeçip, cehennemi tercih eder. İnsanların katılacağı iki saf vardır. Ya Müslümanca yaşayıp, cennetliklerin safında yer alır ve bütün cehennemî hasletlerden uzak kalır ya da cenneti reddedip, cehennemliklerin safında yer edinerek kendisine bir Kâbe bulur.
Başta ben de olmak üzere, “Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkes; “iyi insan” olmakla mükelleftir. Yani “Hüsn-ü zan” sahibi olmak zorundayız. Müslüman kimse için başka çıkış yolu yoktur. Bir Müslümanın bir Müslümana karşı kötü zan beslemesi veya kötü zanla bakması kadar cehennemî bir davranış olamaz.
Evet, İslâm âlimleri öyle diyor. “Suizan” cehenneme giden direkt yoldur. Ve her şeyin doğrusunu Allah bilir. Kimin ne ve neci olduğu, nasıl olduğu, “Levhi mahfuzda” saklıdır. Kimse kimsenin; dili, dini, soyu, sopu, imanı ve inançları hakkında hüküm sahibi değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.