Kırık kanatlı beyaz at 1
17 Ağustos depreminde yaşanan bir olaydan esinlenerek yazılmıştır....
Annesi :
_ Oyuncaklarını hazırla oğlum, Türkiye'ye gideceğiz , dedi .
Ahmet bu sözleri duyar duymaz en sevdiği oyuncakları çantaya koydu .
Annesi :
_Atı bırak oğlum, onun kanatları kırık! Dedi.
Ahmet bozulmuştu;
_Hayır o benim en sevdiğim oyuncağım. Hem ben onu Türkiye'de dedeme tamir ettiririm, dedi. Hazırlandılar, Türkiye'de yaşayan yakınları için hediyeler aldılar. Bir ay tatil yapacaklardı.
Ertesi gün uçağa bindiler ve Almanya'dan Türkiyeye hareket ettiler. Sevinçten hepsinin gözleri parlıyordu. Ahmet, yol boyunca kuzenleriyle hangi oyunları oynayacağını, dedesinin hangi masallarını dinleyeceğini düşünüyordu.
Nihayet Türkiye'ye geldiler... Havaalanında akrabalar hazır bekliyorlardı , Sarıldılar. Birlikte büyük babalarının evine gittiler. O gün orada kaldılar. Ertesi sabah erkenden Gölcük'teki evlerine geldiler. Anne baba, "Bir hafta dinlenelim" diyorlardı. Öyle de yaptılar... Bavulları yerleştirdiler. Genç kadın "akşam yemeğine ablama gideriz" dedi. Ablası az ilerde oturuyordu. Ahmet bu karara çok sevinmişti. Kuzeniyle oynayacaktı. Ona Almanya'daki arkadaşlarını anlatacaktı. Birlikte bahçeye çıkacaklardı....
Akşamüstü Teyzesi Ahmetlere geldi ve onları evine götürdü. Yemekten sonra büyükler kendi aralarında konuşmaya başladılar. Ahmet ise kuzenleriyle oynuyordu. Sonra ne olduysa bir ara kuzeni Ahmet'i itti. Ahmet çok sinirlenmişti, eline geçirdiği sert cisimle kuzeninin yüzüne vurdu. Burnu kanayan çocuk uzun süre ağladı , sonra Ahmed'e :
- Seni polislere şikayet edeceğim! Tutuklatacağım ve hapse gireceksin! Orada yaptıklarının cezasını çekeceksin! Dedi. Ahmet pek kale almadı, güldü geçti...
Çocukların kendi aralarında kavga ettiklerini gören büyükler onları ayırdılar ve ortalığı sakinleştirdiler.
O akşam Ahmet hiç konuşmadı. İçinden binlerce kere sitem ediyordu. Nerden geldim şu Türkiye'ye. Bir yıldır oynamayı hayal ettiğim kuzenim meğer ne kötü bir çocukmuş...
Herkes yorgundu. Çaylar içildikten sonra Ahmet ve ailesi evlerine döndüler. Annesi önce kız kardeşi Melike'yi sonra Ahmet'i yatırdı. Eşi de erkenden uyumuştu. İçinde nedenini bilmediği bir huzursuzluk vardı. Uyuyamıyordu. Evin içinde bir süre dolaştı durdu. Yorulmuştu, biraz dinleneyim bari dedi... Yatağa doğru giderken Ahmed'in de uyumadığını fark etti. Sordu:
_Neden uyumuyorsun oğlum?
_Uykum yok anne .
_Sen kuzeninle kavga ettiğin için üzülüyorsun bence.
_Sustu Ahmet. Hiç konuşmadı.
Genç kadın önce uyuyan minik kızının yanına geldi ve onu öptü. Sonra Ahmed'in kulağına eğildi ve "seni çok seviyorum oğlum. Arkadaşlar arasında böyle şeyler olur. Yarın ondan özür dilersin, barışırsınız olur biter.." dedi. Ahmet kendisine şefkatle yaklaşan annesine sarıldı sonra onun yanaklarından öptü..
Annesi:
_Hadi bakalım şimdi üzülmeden uyuyacağına dair söz ver. dedi.
Ahmet :
_Tamam anneciğim şimdi uyuyacağım ve yarın ondan özür dileyeceğim. Dedi.
Genç kadın yatağa geçti ve güçlükle uyudu...
Gece yarısı şehir korkunç bir sarsıntıyla sallanmaya başladı. Evler kağıt gibi kıvrılıyor, parçalanarak yere düşüyordu. Karanlığa karışan binlerce insan çığlığı arasında Ahmed'in annesi de vardı. Genç kadın bir kaç kez çığlık attıktan sonra kocasıyla beraber gözlerini bir daha açmamak üzere kapamış, küçük kızı Melike ise bir süre ağladıktan sonra annesiyle babasının bu uzun yolculuğuna katılmıştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.