Bahçeli mi, Baykal mı?
Baykal "sadece boş çıkan ithamlar var" noktasında. Bahçeli ise net bir tavır sergiliyor; Genelkurmay'dan gelen açıklamalar için "tatminkâr bulmak mümkün değildir" hükmünü veriyor.
Açık ve net darbe karşıtı, özgürlükçü ve demokrat bir tavır sergiliyor. Galiba CHP'nin ve MHP'nin siyasî yelpazede durduğu yerin değişeceği bir süreç yaşanıyor.
Türkiye, doğrudan doğruya ordusunun merkezde olduğu çok derin bir siyasî krizin içinden geçiyor. Bu kriz sona erdiği zaman, taraflardan hiçbiri eskisi gibi kalmayacak. Ordumuz iç politikadan çekilecek. Siyasî aktörler için ise bu kriz aynı zamanda bir fırsat. Özellikle CHP ve MHP için. Yoksa AK Parti üçüncü dönemine rakipsiz bir şekilde vasıl olacak, demokratik açılımdan aldığı yaraları bir kalemde silecek.
Baykal, bildik kıyl u kal üslubunun içine, çok özel adreslere teslim mesajlar yerleştiriyor. Başbakan'a "Genelkurmay başkanını görevden al öyleyse" dediğine göre, kolladığı çok hassas dengeler var. Öbür taraftan Çetin Doğan'ın planı, adıyla müsemma, balyoz gibi Türkiye'nin gündemine oturmuşken kargalara bile inandırıcı gelmeyecek "somut hiçbir şey ortaya çıkmadı" savunmasını sürdürüyor. Baykal her şeyi, bu arada planın "devlet planı" olduğunu biliyor. Genelkurmay Başkanı'nın sorduğu sorunun peşine takılıyor: "Bunlardan kimler yararlanıyor?" Sahi bir suçun ortaya çıkartılmasından ve suçlunun yakalanmasından kim yararlanır?
Genelkurmay Başkanı'nın sıkıntısı ortada. Sorumlu kişisel olarak kendisi değil; ama töhmet altındaki kurumunu savunmak zorunda. Darbecileri, çeteleri bir kenara bırakalım, silahı elinde vatanı bekleyen askerin erinden en yüksek rütbeli subayına kadar hepsi zor durumda.
Yaşanan gerginlik AK Parti hükümeti ile orduyu, ister istemez karşı karşıya getirmiş durumda. Hükümet, kendisine vekâlet veren halk adına bu planların hesabını sormak, askeri demokrasinin hizasına sokmakla mükellef. Aksi takdirde hükümet olarak kalması bile mümkün değil. Üstelik, bu karşısında duran ordunun içinde yer aldığı devlet denen devasa makineyi çalıştırmaya ve ülkeyi yönetmeye mecbur. Ordu değişecek, eski alışkanlıklarından vazgeçecek. Bu durum askerler için geri çekilme olarak algılanacak. Tablonun kurumlar arası çatışma olarak takdim edilmesinin sebebi bu.
Türkiye'nin bu krizden zarar görmeden çıkmasının yolu, askerle hükümet arasındaki bu kutuplaşmayı adil ve politik olarak doğru bir denge içinde çözecek bir aktörün devreye girmesi. Bu krizin muhalefet için müthiş bir fırsat olması, dengenin muhalefet üzerinde kurulacak olması yüzünden. Demokrasi sadece hükümeti değil, muhalefeti de var etti. Muhalefet de en az hükümet kadar üzerine bastıkları zemine sahip çıkmak zorunda. Ne var ki CHP, içinden çok sağlıklı sesler gelmesine rağmen Baykal'ın liderliğinde ayağına gelen bu fırsatı ince hesaplar uğruna heba ediyor. Devlet Bahçeli ise durumu doğru değerlendirmiş ve stratejisini belirlemiş olarak halkın huzuruna çıkıyor. MHP'nin tereddütsüz ve sağlam bir tavırla demokrasiye sahip çıkması ve darbe planlarına karşı yine demokrasinin sunduğu "şeffaflık" çözümünü savunması bu anlama geliyor.
MHP darbe tartışmalarında CHP'yi sollayarak öne geçti ve demokrasiye sahip çıktı. Tablo o kadar keskin ki, solun geleneksel olarak sahip olduğu sol değerler adına CHP ile MHP'yi yer değiştirerek takip etmek gerekiyor. Bu durumda MHP, hükümet ile asker arasında halkın takip ettiği dengenin en hassas yerine oturmuş oluyor. Baykal bir yandan Sarıgül'ün, bir yandan da kendisinden rol çalan Bahçeli'nin arasına sıkışmış durumda.
Mayıs ayında CHP'nin kongresi var. Darbe karşıtı olarak kılıcını çekemeyen Baykal muhtemelen tekrar genel başkan olur, ama acaba CHP nerede durur?
Muhalefetten bahsi açmışken; camileri bombalamayı, mütedeyyin insanlarımız üzerinden kirli oyunlarını gerçekleştirmeyi planlayan cuntacılara karşı Saadet Partisi ve demokrat duruşuyla tanıdığımız genel başkan Numan Kurtulmuş neden beklenen tepkiyi göstermiyor? 28 Şubat'tan en çok mağdur olmuş kesimlerin seslerini daha fazla yükseltmeleri gerekmez mi? [email protected]