Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Balyoz döndü, sap döndü... Artık hesap döndü!

Balyoz döndü, sap döndü... Artık hesap döndü!

“At izinin, it izine karıştığı” yani bir yandan “Anayasa değişikliği”nin, bir yandan “darbe plânları”nın konuşulduğu şu günlerde, Habertürk’ten Balçiçek Pamir, önceki gece bir “ilk”i gerçekleştirdi... Öncelikle, kendisini “tebrik” ettiğimi belirtmek istiyorum... Çünkü, “367 ucubesi”nin mimarı Sabih Kanadoğlu ile Anayasa Mahkemesi Raportörü ve Demokrat Yargı Birliği Başkanı Osman Can gibi “Karşıt Görüş”teki iki insanı bir araya getirmek bir “gazetecilik başarısı”dır... Balçiçek Pamir’in, her iki konuğuna “adil” davranması da, takdire şayandı... “Darbe plânları”nın havalarda uçuştuğu, buna karşılık “Cunta Devleti”nden kurtulup “Demokrat Devlet olma sancıları”nın arttığı bir dönemde gerçekleşen program; “Ergenekon zanlıları”nın veya “Ergenekon yanlıları”nın, aslında ne kadar “sığ”, ne kadar “kof” ve ne kadar “boş teneke” olduklarını gözler önüne serdi...
Bilirsiniz, “içi boş” olan tenekeler “çok ses” çıkarırlar... Onların çok ses çıkarmaları, sadece ve sadece “boş” olmalarından dolayıdır!..
Önceki akşam gördük işte... Çeşitli platformlarda “çok ses” çıkaran Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ne kadar “boş” olduğunu gördük!..
Biz de, onun, ekranlara çıkıp, “hukuksal inci”ler döktürdüğünde “bir şeyler bildiğini” zannediyorduk... Meğer “bomboş”muş!..
Karşısına, Osman Can gibi “birikimli” ve “dünya hukukunu çok çok iyi bilen” biri çıkınca, tek kelimeyle çuvalladı!..
“Süt dökmüş kedi”ye döndü!..
Resmen “nakavt” oldu!..
Osman Can, öyle “örnek”ler verdi, öyle “delil”ler sundu ki; Sabih Kanadoğlu’nun nasıl “perişan” olduğunu bir görmeliydiniz!..
Meselâ, AK Parti’yi “bağımlı yargı oluşturmakla” suçlayan Kanadoğlu’na, 1950 öncesi ve 1960 sonrası uygulamalardan örnekler verip dedi ki;
“Siz biliyor musunuz ki; 1960 Darbesi’ni yapanlar, bağımlı yargı oluşturmak için Danıştay üyelerinin tamamını, daire başkanları da dahil Yargıtay üyelerinin ise 6’da 1’ini değiştirmişlerdir!..”
ACİZ KALINCA, YAŞLILIĞINA SIĞINDI!
İzleyenler görmüştür.
Can ile Kanadoğlu arasında Weimar Cumhuriyeti üzerinde de tartışma yaşandı... Can, Kanadoğlu’nun Weimar’ı bilmediğini belirterek, “Weimar’daki kurumların rolü hakkında hiçbir bilgiye sahip değilsiniz, siz Weimar’da Nasyonel Sosyalizmin nasıl iktidara geldiği hakkında hiçbir bilgiye sahip değilsiniz. 1960 yılından bugüne kadar gelen klişelerle konuşuyorsunuz” dedi.
Kendisinin “cahillik”le suçlanmasına fena içerleyen Kanadoğlu, herhalde “acziyet”ini gizlemek için, hemen “duygu istismarı”na başladı ve dedi ki;
“Sizi böyle konuşmaktan men ederim!.. Ben, sizden yaşlıyım... Yaşlı birine böyle hitap edemezsin!.. Haddinizi bilin!”
Osman Can’ın cevabı kısa oldu;
“Siz benim haddimi bildirecek durumda değilsiniz!”
Özetleyecek olursak;
Bir “beyin fırtınası”nın yaşandığı programda, Sabih Kanadoğlu; “fırtınanın sürüklediği kuru bir yaprak” kadar “aciz” ve “çaresiz”di!..
“Militan hukuk” anlayışı “iflâs” etti önceki gece!..
“Cunta vesayeti” ve “darbe iskeleti” paramparça oldu!..
Açık ve net söylüyorum;
Ben, bundan sonra Osman Can’ı çok daha dikkatle, çok daha heyecanla izleyeceğim... “Hukukî” konularda onu “referans” alacağım!..
Ondan öğreneceğimiz çok şey var!..
Sadece bizim değil;
Sabih Kanadoğlu gibi “militan hukuk” yanlılarının da, ondan “öğreneceği” çok şey var!..
Çünkü Osman Can, “egemen sınıf”ın değil, “millet”in yanında... Çünkü o, büyük bir inanç ve büyük bir ısrarla; “Parlamento’nun üye seçmediği bir yargının toplumsal çoğunluğun hissiyatını yansıtamayacağı” görüşünde!..
Sonuna kadar haklı...
Düşünebiliyor musunuz;
“Türk Milleti Adına” karar veren yargı bünyesinde “milletin bir tek temsilcisi” yok!.. Dolayısıyla, verilen kararlara “milletin hissiyatı” da yansımıyor!..
Hal böyleyken, birileri kalkıp, Türkiye’nin, bir “hukuk devleti” olduğunu yutturmaya kalkıyor!..
Ama, “hayır” diyor Osman Can;
“Türkiye, bir Darbe Devleti’dir!”
DARBELERDEN VE CUNTACILARDAN BIKTIK!
Osman Can, yerden göğe haklı... Çünkü Türkiye, 27 Mayıs 1960 darbesi gibi bir “kara leke”yi temizleyemeden, bir sürü “darbe”ye maruz kaldı.
12 Mart 1971 muhtırası,
12 Eylül 1980 ihtilali,
28 Şubat 1997 darbesi,
27 Nisan 2007 muhtırası!..
Tabii, “darbe girişimleri”ni de unutmamamız lazım... Ayışığı’nı, Sarıkız’ı, Yakamoz’u, Eldiven’i, Kafes’i ve Balyoz’u!..
Bu güzelim ülke; ne “darbe”lerden kurtarabildi yakasını, ne “darbe girişimleri”nden!..
Bu asker, İstiklal Harbi’nden bu yana “harp” yapmadı ama, milleti “darp” etmekten hiç geri durmadı!..
Alın işte;
Bugün “azınlık cemaati liderlerine suikast” yapıp, suçu “Sünni”lerin üzerine atmayı planlayan “Kafes” planı ile “Fatih ve Beyazıt camileri”ni bombalayıp, suçu “Alevi”lerin üzerine yıkmayı planlayan “Balyoz” planını konuşuyoruz!..
İnsanın kanı donuyor!..
Bereket ki;
“28 Şubat sürecinde Refahyol Hükümeti’nin çöküşünü hazırlayan brifinglerin mimarı Çetin Doğan”lara; “Gerekirse silah kullanırız” manşetleriyle destek veren “devlet gazeteleri” eskisi kadar güçlü ve etkin değil!..
Bereket ki;
“Brifingli gazeteci”ler de, eskisi kadar yüksek çıkaramıyor seslerini!..
Bereket ki;
Hazırladıkları “darbe planları”nı, “harp oyunu” diye yutturmaya kalkışıp, insanları “keriz” yerine koyan “paşa”lara destek veren “maşa”ların sayısı da azaldı!..
TÜRKİYE’DE BİR İLK DAHA
İşte dün, Balyoz Darbe Planı’nda, adları “tutuklanacaklar” listesinde bulunan biz “demokrat ve özgürlükçü” gazeteciler, Grand Cevahir Otel’de “ortak basın toplantısı” düzenleyip, “darbelere hayır” dedik... Sadece demekle kalmayıp, “darbeciler hakkında suç duyurusu”nda da bulunduk!..
Bu da, “Türkiye’de bir ilk”tir!..
İlk defa bu kadar gazeteci bir araya gelip, yüksek sesle dedi ki;
“5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/d maddesinin askerin iç güvenlik alanında kullanılmasına dair hükümleri (EMASYA Protokolü) iptal edilmeli... Anayasanın 145. maddesine farklı yorumlara sebebiyet vermeyecek şekilde netlik kazandırılmalı, askeri yargı hiç değilse askerlik hizmet ve görevleri ile sınırlı bir alanda faaliyetini sürdürebilmeli... Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kaldırılmalı... İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi iptal edilerek ‘Cumhuriyeti korumak ve kollamak” tanımının yanlış değerlendirilmesi sonlandırılmalı... Kanunun bu maddesi veya Anayasa’daki hiçbir hüküm Türk Silahlı Kuvvetleri’ne siyasete müdahale hakkı vermemektedir. Her müdahale bir fiili durumdur. Yasal bir temeli yoktur.
Meclis’e bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Meclis bir araştırma komisyonu kurup gelişmelere vakit geçirmeden el koymasının doğru olacağını düşünmekteyiz.”
Dileriz ki; “demokrasi ve özgürlük” taleplerimiz bir an önce karşılanır ve şu güzelim ülke, “darbe tehditleri”nden kurtulup, gerçekten “demokratik bir ülke” haline gelir!..
Aksi halde;
“Kaos”tan kurtulamayız!..
Yazımızı, Memur-Sen’in düzenlediği Uluslararası Demokrasi Kongresi’nin sonuç bildirgesindeki “çağrı” ile noktalayalım:
“Demokrasi, hemen şimdi!”

Yaptılar... Yine yaparlar!
Ekranlara çıkan “darbe girişimcileri” ve “darbe yandaşları”, deşifre olan darbe plânları için; “saçma” diyorlar, “Deli saçması!.. TSK’ya ve halkına gönülden bağlı bir insan; hiç camileri bombalatmayı, kendi uçağımızı düşürmeyi, gazetecileri tutuklamayı düşünür mü?”
Biz de soralım, düşünmez mi?.. Hani, “örnekleri” olmasa, biz de düşünmezdik!..
Ama bu ülke, “Bir Başbakan ve 2 bakan asan” 27 Mayıs Darbesi gibi bir “kara leke”yi hâlâ silemedi!..
Bu ülke, sırf “darbenin şartları olgunlaşsın” denilerek, “5 bin evlâdını” kara toprağa vermedi mi?.. 12 Eylül İhtilali’nden sonra, bu ülkenin “52 evlâdı” daracağında sallandırılmadı mı?..
Bu ülkede, “faili meçhul cinayetler” işlenmedi mi?
Bu ülkede, “taşeron örgüt”lere, “sinagog”lar bombalattırılmadı mı?..
Ne yani; “sinagog”ları bombalayan “piyon”lar, hiç “cami”leri bombalamaz mı?..
Hiç kimse kıvırmaya ve “delilik ayakları”na yatmaya filân kalkmasın!.. Çünkü, bu ayaklar koktu artık!..
Dün “yaptıkları”, yarın “yapacakları”nın teminatıdır!..
Gözlerini kan bürümüş insanlardan her şey beklenir!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi