“Allah” Diyerek Saldırmak
Askerlikde başıma geldi bu. Eğitim esnasında “Yüksek sesle ‘Allah Allah’ diyerek saldıracaksınız” dediler başımızdaki çavuşlar. Ben güldüm gayr-i ihtiyari. Neden güldüm, bunu bir yazımda anlatmıştım burada. Kısaca bir daha yazayım.
Haçlılar “hurraaa” diye bağırarak saldırırmış. Bunu filmlerde ve çizgi romanlarda görmüştük. Biz Müslümanlar da “‘Allah Allah” diyerek hücuma kalkarız. Bunda bir gülünecek bir şey, bir garabet yoktu elbette, ama ya aklıma gelen ihtimaller?
Mesela ya “Kadiriler kışlayı bastı” gibi bir haberle “cehrî zikir” yapmaktan tutuklanırsak? İşin aslı anlaşılıncaya kadar çekmediğiniz çile kalmaz.
Ya “irticaî kalkışma var” diye deliğe tıkılırsak?
Ya birisinden “burası tekke mi lan, burası kışla” diye hakaret yersek?
Ya “dinciler, mürteciler, yobazlar” diye askeriyeden atılırsak?
Bunlar olmadık işler değil ki!
Ben ciddiyim, siz “daha neler?” diyerek niye gülüyorsunuz ki?
Namaz kıldığı için, eşinin, anasının başı örtülü diye ordudan atılanları sanki hiç duymadınız mı?
Ama ortam gülünecek bir başka garabet ile doldu taştı. “O da ne?” demeyin, sabırlı olun, anlatacağım.
Biz dört aylık askeriz. Hepsi de yüksek tahsilli. Bunların bir kısmı çavuşa itiraz ederek, “Biz Allah Allah diye bağırmayız” demesinler mi?
Neden bağırmazlarmış?
Açık açık söylüyorlar, “Allah Teâlâ’ya inanmadıkları” için.
Ayıkla pirincin taşını. Ne olacak şimdi?
Şimdi komutanlar askere “Allah’a iman et ve Allah diye bağır” mı diyecek? Adama inanmadığını dayatacak mısınız?
Çavuşlar “evet” diyorlar, “ben anlamam, mecbursunuz söylemeye.”
Fakat bu Anayasa’ya ve kanunlara göre yasak! Bu bir suç! Ne olacak şimdi?
De gel de gülme ağlanacak halimize…
Şimdi “Balyoz” darbe planı ile bu tekrar gündeme geldi. GKB İlker Başbuğ diyor ki: “Biz askeri “Allah Allah” diye hücum ettiriyoruz, Allah’ın evi camiyi bombalatır mıyız?”
“Böyle düşünmek vicdansızlıktır, lanetliyorum” diyor.
Bundan ne anlaşılır?
“Bizim dinle, imanla, Allah ile ve eviyle bir sorunumuz yok” anlaşılır herhalde.
Ama bu söz burada kalmıyor. Sağımdan solumdan itiraz sesleri yükseliyor “öyleyse” diyerek.
Mesela İmam Hatip Liseliler haykırıyor: “Öyleyse 28 Şubatta bizi neden biçtiniz?”
“Üniversiteye girme hakkımızı neden aldınız? Neden yıllarca mezunlarımıza iş vermediniz?”
“Bizi neden orduya almıyorsunuz? Polisliğe almayı neden yasakladınız? Bu yasak hala neden devam ediyor?”
Mesela YAŞ kararıyla atılan dindarlar soruyor: “Bizi neden ordudan attınız? Ne suçumuz vardı namaz kılmaktan başka? Eşimiz, anamız başörtülü ise neden biz suçlu olalım?”
Analar, bacılar, teyzeler, halalar soruyor, “Bizi neden yavrumuzun ordu evindeki düğününe veya yemin törenine almadınız?”
Mesela kimi sermaye gurupları, iş adamları, kebapçı dükkanları: “Bizi neden “yeşil sermaye” diyerek fişlediniz?” diye haykırıyor.
Kur’an Kursları, “bizi yıllarca neden denetlediniz? Sizi ne ilgilendirir buradaki eğitim? Kur’an Kursunda işiniz ne sizin?” diyor.
Sevgili Ahmet Taşgetiren soruyor: “Ben ve benim yazdığım (dün Yeni Şafak, bugün Bugün) gazeteler TSK'nın akreditasyon uygulamasında hep yasaklılar arasında yer aldı. Basın brifinglerine bile davet edilmedik. Benim gibi onlarca insan bu muameleye tabi tutuldu.
Neden?
Dindar olduğum için mi?
TSK ile ilgili düşüncelerim tehlikeli bulunduğu için mi?
TSK ile ilgili hangi düşüncelerim hangi gerekçe ile tehlikeli bulundu?
Fikri çizgim Türkiye'ye zararlı olduğu için mi?” (*)
Evet, en zorda adamlardan birisi Başbakansa şimdi, birisi de General İlker Başbuğ’dur her halde. Aşağı tükürse cuntacılar, yukarı tükürse demokrasi ve yasalar var. Yutsa yutulacak gibi değil, zehir gibi acı…
Ağzından çıkan her söz değerlendiriliyor ve bin bir soruya muhatap oluyor. Eline tutuşturulan yalan veya yanlış mumlar yatsıya varmadan sönüyor. Şaşırıp kalmış gibi. Ne yapsın, sinirleniyor, parmak sallıyor, yumruğu masaya vuruyor, generalleri arkasına dizerek konuşuyor, harp gemisinden haykırıyor, ama nafile, mızrak çuvala girmiyor.
Bence herkes gibi onlar da bir muhasebe yapmalı. Haktan, hukuktan, yasalardan ve doğrulardan yana olmalı. Suçluları korumamalı. Hak eden yargı eliyle cezasını çekmeli.
Millet ikna edilemeyince bundan ordu zarar görüyor. Adalet olmazsa mülk bile yıkılır. Bunu bilmeyecek ne var?
Önemli olan sözde değil, özde hukuka bağlı olmaktır. Velev ki işin ucunda bunu meşhur eden bile olsa?
Kimdi o hatırlıyor musunuz?
Ben bir iki ip ucu vereyim. Hani “27 Nisan muhtırasını ben yazdım” diyen. Hani bir resepsiyonda Ergenekon Savcısını görünce “beni almaya mı geldiniz?” diyen var ya, işte o.
Şaka maka, kendisi de bekliyor galiba bunu…
www.cemalnar.com
(*)https://www.habervaktim.com/yazar/21261/bana_dusman_diyen_zihniyet.html