Sağ yap, Sağ yap... Hoopp, ezdin oni!
Karadenizli Temel ve Dursun’la ilgili meşhur fıkrayı bilirsiniz... Fıkra bu ya; Temel ile Dursun, bir “otobüs” almış... Temel, “Geç bakalım direksiyona” demiş Dursun’a... Dursun; olurdu-olmazdı derken, geçmiş direksiyona... Temel de aşağıdan yönlendiriyor... “Sağ yap, sağ yap!.. Gel, gel, gel!.. Hoop, dur!”... Dursun, “Niye durdurdun?” deyince, “Ezdin oni” demiş, Temel;
“Çocuğu ezdin!”
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini gazetelerde okuyunca, bu fıkra geldi aklıma... Devamlı gündeme gelmek ve sürekli gündemde kalmak için, “atraksiyon”lar yapan Kemal Bey; “Onur Öymen’e olan tavrı”nın arkasında duramadığı için “kaybolan itibarı”nı yeniden kazanabilmek için, geçtiğimiz günlerde, “hayli sivri lâflar” etmiş...
“Türkiye’de CHP dışındaki sol öldü” deyip, eklemiş: “Artık Sol yok!.. Sağımız güçlü!.. Bu yüzden Sağ’a gidiyoruz!”
Peki niye “Sağ”a gidiyorlar?.
Kemal Bey diyor ki;
“Çünkü Sağ’dan oy alacağız!..
Kimden alacağız oyu?..
Sol, sokağı göremedi...
Oturduk, sıcacık evlerimizde gazete okuduk... Ankara’da sosyolojik uçurumlar var...
Ankara’da öbür tarafına gidelim dedik mi?..
Altındağ’da bir aileye misafir olduk mu?..
Onlar bunu yapıyor, biz yapmıyoruz...
Rahata alıştık, tatillere gidiyoruz.”
KOCAMAN BİR GÜNAYDIN!
Kemal Bey’in bu “tesbit”leri çok doğru...
Sol ve CHP, gerçekten de “sokak”tan, yani “halk”tan koptu... Halkın, ne “duygu”larından haberleri var, ne “inanç”larından!..
Halkı dışladılar!..
Tabiî, halk da onları dışladı!..
“Sahil”lere sıkışıp kaldılar!..
CHP’ye, yani “halkın partisi” olması gereken bir partiye, “gariban insanlar” değil, “ensesi kalın, göbeği şişkin” takımı ile “sosyete” kesimi oy verir oldu!..
Bu da “iktidar” olmaya yetmiyor tabiî!..
Aslında, Kemal Kılıçdaroğlu Bey’e kocaman bir “Günaydın” demek lâzım!..
Günaydın Kemal Bey!..
Üsküdar’da sabah oldu,
Günaydın!..
Çünkü biz, yıllardır bunu söylüyoruz...
“Halktan kopmayın!..
Halkın inançlarına saygı gösterin” diyoruz!..
Ama onlar ne yaptı?..
“Gecekonducular”la değil, “Ergenekoncular”la kol kola girdi, onların “avukat’lığını yaptılar!..
Oysa; gerek “başörtüsü” konusunda, gerek “katsayı” konusunda ve gerek “demokrasi ve özgürlükler” konusunda, azıcık “halk”ın yanında olsalardı, bugün “ebedî muhalefete mahkûm” olmazlardı!..
Ehh, ne diyelim...
Bu da bir merhaledir!..
Yalnız, dileğim o ki;
Daha önceki “çarşaf açılımı”nda olduğu gibi, “Sağ’a açılım” da lâfta kalmasın!..
“Söylem”le kalmayıp,
“Eylem”e de geçsinler!..
HALK SÖYLEM DEĞİL, EYLEM İSTER!
“Eylem”i özellikle vurguluyorum, çünkü “lâf”la peynir gemisinin yürümediğinin örnekleri çok!..
Bu ülkede “devrimci”ler niye başarılı olamadı, halkı niye yanlarına alamadı biliyor musunuz!..
Evet; “silahlı halk devrimi” yapıp, “düzeni değiştirmeye” kalkıştıklarında, yanlarında “halk”ı bulamamışlardır!.. Halkın arasına karışıp, onlara “propaganda” yapabilmek için “fabrika”larda “işçi kılığı”na bile girmişler, ancak işçi ve köylüden yüz bulamamışlardır!..
Niçin bulamamışlardır?..
Çünkü, akşama kadar “devrim propagandası” dinleyen işçi ve köylü; akşam olduğunda “iftar açmaya” veya “cami”ye “teravih namazı” kılmaya gittiğinde, yanında, bu “halk devrimcileri”ni bulamamıştır!..
Uzun lâfın kısası, devrimbazların “lâfları cilalı”dır, ama yaşantıları “halktan farklı”dır!.. Sonuçta, “hüsran” yaşamışlardır!.. Oysa, ne güzel “halk devrimi” yapacaklar, işçi/köylü “iktidar” olacaktı!..
Olmadı... Halk, “söylem ve eylemi birbirini tutmayan” bu devrimbazlara prim vermedi!..
Hani, diyorum ki;
CHP de aynı “fiyasko”yu yaşamasın!..
Çünkü bu halk;
“Propaganda” yapan insanların “söyledikleri” kadar, “yaptıklarına” da bakar!..
Eğer söylem ve eylem arasında “çelişki ve tutarsızlık” varsa; söylenen lâf, bir kulağından girer, öteki kulağından çıkar!..
Bu millet, böyle bir millet işte!..
“Lâf”lara karnı toktur!..
İllâ da “yaşantı”ya bakar!..
İster ki;
Konuşan “kendisinden biri” olsun!..
Kendisi gibi düşünsün,
Kendisi gibi yaşasın!..
Kemal Bey bunları söylüyor ama, acaba CHP’liler, bir zamanlar benim de yaşadığım Altındağ’a gidip de, “gecekondu sofrası”nda bağdaş kurup oturabilecekler mi, önlerine konulan “tarhana çorbası”na kaşık sallayabilecekler mi, biraz sonra “kıble”ye yönelip “namaz” kılabilecekler mi?.
Eğer bunları yapabilirlerse ne alâ, eğer yapamayacaklarsa, bir an önce vazgeçsinler “Sağ açılımı” sevdasından!..
Öyle ya;
“Dimyat’a pirince giderken,
Evdeki bulgurdan olmak” da var!..
“Sağ”dan oy almaya çalışırlarken, “kaymak tabaka”nın ve “sosyete”nin oylarını da kaybedebilirler!..
Hani, Deniz Bey;
“Küçük olsun, benim olsun” diyor ya, “küçük CHP”nin “güdük CHP”ye dönme riski de var!..
Ya açılacaksanız tam açılın!..
Ya da, “kıyı”larda çırpınmaya devam!..
BU AÇILIM, GEÇMİŞİN DE İNKARIDIR!
Madalyonun bir yüzü böyle...
Bir de öteki yüzüne bakalım!..
Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri, aslında “sol politikaların iflas ettiği”nin de itirafıdır!..
Yani, Kemal Bey demek istemiştir ki;
“Sol çıkmaz sokak!..
Mecburen Sağ’a kayıyoruz!”
Bu sözler, sadece “iflas”ın ifadesi değil, aynı zamanda “geçmişin inkarı” anlamına da gelir!..
“Sol öldü, sağımız güçlü” ne demektir?..
Bu söz, “sol politikaların öldüğü” ve “Sol’un çıkmaz sokak” olduğu anlamına gelmez mi?..
Zaten öyle diyor ya Kemal Bey;
“Hep eleştiri yaparak bir yere varılmaz!”
Demek oluyor ki;
Tayyip Bey’e hak vermeye başladılar...
Ne diyordu Tayyip Bey;
“Bize ‘Türkiye tek parti diktatörlüğüne gidiyor’ iftirasını atanlar önce aynaya bir baksınlar. Bu ülke tek parti diktatörlüğünü CHP ile yaşadı ve o diktatörlük döneminde CHP’nin il başkanları aynı zamanda o ilin valisiydi, belediye başkanıydı.
Ayıp oluyor ayıp, kendinize çeki düzen verin.”
Kemal Bey’in sözleri onu gösteriyor ki;
Tayyip Bey’i “diktatör” veya “sivil faşist” gibi yaftalarla yaftalamak, CHP’ye hiçbir şey kazandırmaz!..
Öyle ya;
Sen böyle söylersen, alırsın cevabını!..
“Aynaya bak” derler adama, aynaya yani “kendi geçmişine” bak!..
“Diktatör” orada, “Şef” orada!..
İsmet İnönü’nün “İkinci Adam”lığı tartışılır ama Şevket Süreyya Aydemir’in de kişisel sohbetinde ifade ettiği gibi, “Kinci Adam” olduğu tartışılmaz bir gerçek!..
“Komünist Avı” başlatan o!..
Tan Matbaası’nı bastırtan o!..
Başbakan’ı sürgüne gönderen o!..
Varlık Vergisi getiren o!..
Basına sansür uygulayan o!..
Geçmişinde böyle bir “diktatör” bulunan CHP’nin, bugün kalkıp da Tayyip Erdoğan’ı diktatörlükle suçlamaya yeltenmesi, sadece ve sadece “bumerang” etkisi yapar!..
Bu silah, döner, kendilerini vurur!..
İşte bu yüzdendir ki;
Kemal Kılıçdaroğlu, “hep eleştiri, hep eleştiri” politikasından vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor!..
Aslında, doğru da yapıyor!..
Ne var ki;
Bu “halk”ın bir özelliği de şudur:
Bu halk; “asıl”lar dururken, kalkıp da “fotokopi”lere yüz vermez!..
Yüz de vermez, oy da vermez!..
Kemal Bey, şimdi Deniz Bey’e sesleniyor:
“Sağ yap, sağ yap!”
Umarım;
“Hoopp... Ezdin oni” demek zorunda kalmaz!..
Çünkü; Baykal bu...
Sağı-solu hiç belli olmaz!..
===========
Emine Hanım’a bu yapılırsa!..
Hani, Emekli Org. Çetin Doğan’ın hazırladığı “Balyoz” darbe plânında adları, “yararlanılacaklar” listesinde yer alan “gazeteci”lerden söz ediliyordu ya; işte onlardan bazıları ekranlara çıkıp; üstüne basa basa anarlar ki; “eşinin başörtüsünden dolayı ordudan atılan hiçbir subay yok!.. Bir tane bile gösteremezsiniz!”
Uzağa gitmeye gerek yok... Sadece Vakit’in dünkü sürmanşetinde yer alan Org. İbrahim Fırtına imzalı “belge”ye bakmak yeterli... Çünkü, Fırtına “talimat” veriyor: “Ziyarete gelenler kıyafetlerini uygun hâle getirseler bile nizamiyeden içeri alınmayacaktır!”
Sadece bu mu?.. Ya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım’a reva görülen muameleye ne demeli?..
Emine Hanım, birkaç yıl önce GATA’da yatan Nejat Uygur’u ziyaret etmek istiyor... Ama GATA’nın komutanları, “olmaz” diyorlar; “Türbanlı haliyle buraya giremez!”
Sormak lâzım “faydalanılacak” gazetecilere;
“Başbakan’ın eşine bile bu zulüm uygulanıyorsa, sıradan vatandaşa acaba neler yapıldı?..”
Artık “at gözlük”lerini çıkarıp, “Türkiye’nin acı gerçekleri”ni görmeye başlasalar, çok iyi olur!.. Yoksa, “kör”leşecekler!..