Değiştirilemez yasayı savunanların çelişkisi
Bazı kesimlerce tartışılmasına asla tahammül edilemeyen bir konudan söz ediyorum.
Anayasa’daki meşhur şu üç maddeden.
Yani, “değiştirilemeyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” maddeler.
Bu maddelerin “dokunulmazlıkları” var.
Dahası, bazı kesimlerce “kutsallaştırılan“, “tabulaştırılan” maddeler bunlar.
***
Bu kesimler, lafa geldiğinde kutsallara, tabulara karşı çıkıyorlar.
Dediklerine göre; laiklik ilkesinde devlet, dine ve kutsala dayanamaz, dayandırılamaz.
Yine onlara göre; “Din dogmatiktir, tabulaşmış hükümlere, değişmeyen, değiştirilemeyen ilkelere sahiptir. Bu ise, hayatın akışına terstir. Çünkü hayat dinamiktir, bu değişmezlik sebebiyle din, çağın gerisinde kalmıştır” demektedirler.
Ama iş, bu değişmeyen, hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelere gelince, izahlar değişir, savunmalar başlar:
“Devletin bekası”, “ilkelerin korunması”, “Türkiye’nin özel konumu”…vs. hep gündeme getirilen mazeretler olur.
***
Amacım buradaki tutarsızlığa işaret etmektir.
Hem, din (ki burada kastedilen İslam dinidir) statik ve hükümleri değişmez olduğu için çağdışıdır, diyeceksiniz, ardından da, değiştirilemez, teklif dahi edilemez diyerek bazı maddeleri tabulaştıracaksınız, kutsallaştıracaksınız.
Açık, dürüst ve samimi olalım.
Şayet, bazı maddelerin değiştirilemez olduğunu kabul ediyorsanız, İslam’ın değiştirilemez hükümlerine karşı çıkmanızın manası ne?
***
Aynı kesimler, bir yandan “şartlar değişince hükümler de değişir” kuralını kabul ediyor (ki İslam’ın da kabul ettiği bir kuraldır bu), bir yandan da şartlar ister değişsin ister değişmesin bazı hükümlerin asla değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini savunuyor!
Siz bunu savunmakta samimi iseniz, İslam’ın değişmeyen hükümlerine “doğma” demeye, “çağdışı” diye nitelemeye hakkınız olabilir mi?
Yok eğer bunu savunmuyorsanız, Anayasa’nın her maddesinin veya hükmünün değiştirilebileceğini de kabul ediyor olmanız gerekir ki, dürüstlük budur.
Aksi halde, ahmakça bir çelişkiye düşmüş oluyorsunuz!
***
Hemen belirtelim ki, “Allah’ın değişmez hükümleri” sayılı ve çok azdır.
Bunun dışında, değişen şartlara ve insan hayatının gelişimine göre pek çok hüküm değişir ve değiştirilir.
Günümüzde de, fıkhî olarak değişen ve değiştirilen hükümler fazlasıyla vardır.
Önemli olan, bu hükümlerin, “Allah’ın değişmez temel hükümlerine” aykırılık teşkil etmemesidir (mesela namazın farzıyyeti, Haccın zamanı, tesettür emri, zinanın yasaklanması, rüşvet, katl, hırsızlık, içki ve kumarın haramlığı...gibi).
Buna şöyle bir itiraz gelebilir:
Madem ki, “Allah’ın değişmez hükümleri” az da olsa vardır
Peki, insanların koyduğu değişmez hükümler olamaz mı?
Eğer insan, kendini Allah’ın yerine koyarsa neden olmasın?
Ancak insan, Allah’ın yerine kendini koyma küstahlığına girişirken şunu unutuyor:
İnsan; değişen, dönüşen, hayatı sınırlı, muhtaç, aciz bir varlıktır.
Ama Yüce Allah öyle değil!
***
Değişen varlıkların değişmeyen yasaları olmaz.
Değişmeyen varlığın değişmeyen yasaları olur.
Çünkü O, hakim ve kadir-i mutlak mükemmel bir varlıktır.
O, ezeli ve ebedi bilgi sahibidir.
Bütün varlıkları O yarattığı gibi, insanı yaratan da O’dur.
Dolayısıyla, insanın kıyamete kadar ihtiyaçlarını en iyi bilen de, Allah’ın bizzat kendisidir.
***
Tekrar edelim:
Değişmeyen yasaları ebediyen ancak yüce Allah koyar.
İnsanın, ne bu yasaları değiştirmeye, ortadan kaldırmaya, ne de kendi kendine değişmeyen yasalar koyup bunları ebedileştirmeye gücü yoktur.
Aksini düşünenler, Allah ile ilahlık yarışına girişmeye kalkışan zavallı mahluklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.