Meclis’teki provokasyonun gerisindeki sebepler!
Bilirsiniz, “atasözleri”miz ve “deyim”lerimiz, tarihin imbiklerinden süzülerek bugünlere ulaşmışlardır... “Olay”ları, “kişi”leri veya “davranış” biçimlerini, “en kısa” ve “özlü” şekilde anlatırlar... Meselâ, “Bal kokmaz, asıl azmaz... Kokarsa yağ kokar, aslı süttendir” demiş atalarımız... Ve yine; “Anasına bak kızını, kenarına bak bezini al” demişler... Dikkat ederseniz, sözlerin hepsinde “asıl”a ve “ana”ya, yani “öz”e vurgu var... Eğer “asıl” sağlam ise, onda hiçbir yamukluk, hiçbir deformasyon olmaz. “Yanlış”lar da yapsa, bir gün mutlaka “aslına” döner... Tıpkı; “armut, dibine düşer” atasözünde olduğu gibi... Ama, benim en çok sevdiğim söz şudur:
“Katranı eritsen de olmaz şeker,
Cinsini sevdiğim, cinsine çeker.”
Yüzyıllar, belki de yüzyıllar öncesinde söylenen bu sözler, “bugünlere” ulaşmakla kalmıyor, bugün yaşanan olaylara da “ışık” tutuyor...
“Teşhis”, taa o yıllarda konulmuş:
“Bal kokmaz, asıl azmaz!”
“Anasına bak kızını,
Kenarına bak bezini al!”
Demek oluyor ki;
Bir kişi hakkında “hüküm” verirken “aceleci” olmayacak, önce “kök”lerine, yani “gen”lerine bakacaksın!..
Öyle ya;
“Katran”ı eritsen de, ondan “şeker” elde edemezsin!.. Bir insanı da, ne kadar eğitirsen eğit, o yine “cinsine”, yani “aslına” çeker!..
O KONUŞMA, ÖNCEDEN PLÂNLANMIŞ!
Günlerdir tartışıyoruz... “Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız”, ya da “Kanımız aksa da, zafer İslâm’ın” diye yola çıkan bir MHP, nasıl olur da “GATA’daki örtü yasağı”nı savunur ve nasıl olur da “başörtülüleri incitici” sözler sarfeden birine sahip çıkar?..
Osman Durmuş, büyük bir “densizlik” ifadesi olan o konuşmayı “irticalen” mi yaptı, yoksa “bir plân dahilinde” mi çıktı o kürsüye?..
Sorunun cevabını, AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın dünkü açıklamasında bulduk... Bekir Bozdağ; Durmuş’un, o konuşmayı “irticalen” değil, “yazılı metin”den yaptığını, dolayısıyla “önceden plânlanmış” olduğunu belirterek, “delil” olarak da “Osman Durmuş-Oktay Vural paslaşması”nı gösterip, dedi ki;
“Osman Durmuş kürsüde konuşurken, Oktay Vural da oturduğu yerden CD sallıyordu... Demek oluyor ki; o konuşma önceden plânlanmış!.. O konuşma; bilerek ve istenerek yapılmıştır!..”
Tamam da; böyle bir “densizlik”ten dolayı suçlanacak tek kişi Osman Durmuş ve Oktay Vural mıdır?.. Ya da, bu tavra sahip çıkan Devlet Bahçeli midir?..
Hani;
“Anasına bak, kızını al” diyoruz ya; “evlât”ların bu densizlikleri, “sadece bugüne mi mahsus”tur, yoksa “kök”lerde de bir “problem” var mıdır?..
NİZAM’CILAR VE ALEM’CİLER!
Daha önce yazdım... Bugüne kadar da hiçbir “yalanlama” gelmedi... Onun için tekrar yazmakta bir sakınca görmüyorum.
Efendim; 8 Haziran 2007’de yazdığım ve Tuğrul Türkeş’e atfetilen bir anekdotu yeniden aktarmak istiyorum...
Rivayet bu ya;
Tuğrul Türkeş, 12-13 yıl öncesinde Bakü’ye gitmiş... Otelin “bar”ında “içki”sini yudumlarken; “ülküdaşlarından biri” görmüş kendisini...
“Bu ne iş Tuğrul Abi” demiş ülküdaşı; “Biz ki, Nizam-ı Alem fikriyatını savunan bir partiyiz!.. Böyle bir tablo, hiç yakışıyor mu bir Nizam-ı Alemci’ye?”
“Boşveeer arslanım” demiş Tuğrul Bey;
“Nizam’cılar BBP’ye gitti,
Âlem’ciler MHP’de kaldı!..
Ama sen, illâ da Nizam arıyorsan; git, Muhsin Bey’e takıl!”
Dedim ya, bir “rivayet”tir...
Doğrudur, yanlıştır bilemem...
Ama, bir “kafa yapısı”nı ortaya koyması açısından, enteresan bir örnek!..
Gerçekten de öyle olmadı mı;
1968’de “hareket”in içine giren merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile MHP’nin yolları 1992’de ayrılmadı mı?..
Bu “ayrılış”ta hangi saikler etkili oldu acaba?.. Tuğrul Türkeş’in ifadesiyle “Alem”ciler MHP’de kalıp, “Nizam”cılar BBP’ye mi gitti?..
Galiba öyle oldu!..
Eğer öyle olmasa; Osman Durmuş gibiler, “başörtülüleri inciten” o konuşmayı yapmaz, Oktay Vural gibiler de “provokasyona destek” vermezdi!..
MHP’DE ŞAMANİST RUH YAŞIYOR MU?
Ama, bu örnekler bile “MHP’nin tavrı”nı açıklamaya yetmiyor... Sebep, daha “derin”lerde, yani “kök”lerde olmalı!..
O halde “kök”lere bir bakalım... Daha doğrusu, “MHP’nin kökleri”ni anlatan Şamil Tayyar’ın önceki günkü yazısından bir bölüm aktaralım.
Şamil Tayyar, “yaşadığı” olayı şöyle anlatıyordu.
“Asıl şoku, 1994 yılı Ağustos ayındaki Erciyes Kurultayı’ndan sonra yaşadım. Milliyet’ten yeni ayrılmış, Yön Dergisi Ankara Bürosu’nda haber müdürü olarak çalışıyordum.
Kurultayı izlemek üzere görevlendirdiğimiz foto muhabiri arkadaşım Vahit Aras, bana takıldı: “Müdürüm seninkiler Erciyes’te bol bol uludular.”
Kızdım, “İşin yok mu senin, git başımdan” dedim. Meğer kaydetmiş, gerçekten bizimkiler kurt gibi uluyorlar.
Anladık ki; MHP içinde hâlâ “Asena adlı dişi bir kurtla bir Türk’ten üreyen Türkler” efsanesine inananlar var.
Şaman ruhu taşıdıklarını düşünüyorlar.
Özden Örnek günlüklerinde ismi geçen MHP’li Ömer İzgi, bu efsanenin neresinde konuşlanmıştır bilmem ama Kızılcahamam ormanındaki vahşi kurtlara sıklıkla et götürür. Milliyetçi Hareket içindeki bu damarın yakın tarihteki en güçlü temsilcisi ise Nihal Atsız’dır.
Merhum Alpaslan Türkeş de aslında başlangıçta bu çizgideydi.”
Şamil Tayyar’ın bu yazısı, Meclis’teki “MHP provokasyonu”nu anlatmaya ve “altında yatan sebepleri” görmeye herhalde yeterlidir!..
Demek ki, atalarımız boşuna söylememiş:
“Kız” alacaksan “ana”sına bakacaksın!..
Öyle ya;
“Armut dibine düşer!”
MHP’DE YAŞANAN İÇ ÇATIŞMA!
Şamil Tayyar, söz konusu yazısında; Osman Durmuş’un sebep olduğu “kavga”nın, aslında “Devlet Bahçeli’yi tasfiye” etmeye yönelik, “MHP’nin iç kavgası” olduğunu yazıyor ve diyordu ki;
“Devlet Bey’i etkilemeye çalışıyorlar... Onlara göre; CHP ile koalisyon kurulmalı, CHP’li vekiller gibi Silivri’deki duruşmalara katılarak sanıklara destek verilmeli, gençler sokaklara dökülmeli, başörtüsü ve katsayı probleminin çözümü lâikliğe aykırı olduğu için görmezlikten gelinmeli...
İkinci grubun zaferi, birinci grubun tasfiyesinden geçiyor. MHP oylarındaki artış, tasfiye planını zora sokuyor. Ne zaman oylar tırmanışa geçse, provokasyon başlıyor. MHP oyları düşmeli ki, Bahçeli daha kolay devrilebilsin!”
Bu tesbit, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “MHP ve CHP ruh ikizi” değerlendirmesini de doğruluyor.
Gerçekten “ruh ikizi” gibiler!..
Çünkü, bu “planlanmış gerilim”in içinde CHP de var... Malûm, “gerilim”in fitilini ilk ateşleyen, CHP’li Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu olmuştu!..
Sonra, arkası geldi...
İşte bu da; “Ergenekon avukatlığı”nı üstlenen CHP’liler ile MHP içindeki “Şamanist zihniyet” arasında bir “işbirliği” olduğunu göstermeye yeterlidir!.. CHP ve MHP’deki bu iki zihniyetin ortak paydalarında “Ergenekon” vardır!..
Evet, “Ergenekonculara sahip çıkmak” vardır!..
TSK İÇİNDEKİ “ŞAMANİST KAFA”LAR!
İşin tuhaf tarafı;
“Yalnız” da değillerdir!..
Çünkü, “TSK içindeki cuntacı yapılanma”nın görüş ve düşünceleri, hatta eylemleri de “Şamanist zihniyet”le örtüşmektedir...
O kadar örtüşmektedir ki;
Şu anda “emekli” olan bir “Tümgeneral” bundan 10 yıl öncesinde, yani 19, 20 ve 21 Temmuz 2000’de, tam “3 gün boyunca” askerlere verdiği “konferans”ta aynen şunları söyleyebilmiştir:
¥ “En büyük emeklerimizden birisi, Türkiye’deki camilerin sayısını azaltmaktır!.. Çünkü camiler, silâhlı şeriat kalkışmasının merkezleridir.”
¥ “Ezan sesi, beni çok rahatsız ediyor!.. Günde 5 vakit ezan sesi duymaktan kafam şişti!”
¥ “İslâm’ı kaldırınca, yerine ne koyacağımızı soruyorlar... Önce İslâm’ı kaldıralım, yerine koyacak bir şeyler buluruz!.. Zaten, Türklerin asıl dini, İslâm değil, Şamanizm’dir!..”
¥ “İstiklâl Marşı’nın, İstiklâl Savaşı’nın kargaşası içinde Türk Milli Marşı olarak kabul edilmiş olması, büyük bir talihsizliktir!”
Söyleyin şimdi;
Ağzından bu “kusmuk”lar fışkıran “Emekli Tümgeneral” ile “MHP’deki Şamanist zihniyet” arasında bir fark var mıdır?..
Ya da, şöyle soralım:
“Ergenekon’u savunmak” için yola çıkanlar; bu yolun, kendilerini “Şamanizm”e götürdüğünün, ya da “onların oyununa geldiklerinin” farkında değiller mi?..
Söyleyecek söz çok... Ama, kısaca ifade etmek gerekirse, şunu söyleyebiliriz:
Hiçbir olay “basit” ve “sığ” değildir!.
Onun, mutlaka bir “geri plân”ı vardır!..
Ya da, “altında yatan” sebepler!..
O halde, “Meclis’te kavga” deyip geçmeyin!..
“Kök”lerine, “gen”lerine bakın!..
Ne demiş atalarımız;
“Katranı eritsen de, olmaz şeker!”
Bilmem, anlatabildim mi?!?..
=============
Bir Akaydın eksikti!
Başbakan Tayyip Erdoğan; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için “ruh ikizi” demişti... Bu eleştirisini daha da ileri götürüp, önceki gün dedi ki; “Onlar, artık tek yumurta ikizidirler!”
“Meclis’teki kavga”ya yol açan CHP’li Güldal Mumcu’nun “ortamı geren” sözleri ve MHP’li Osman Durmuş’un densiz konuşması, Erdoğan’ı haklı çıkarıyor... Buna bir de, “AKPM’deki oylama”da CHP’li Birgen Keleş’in “hayır” oyu verdiğini, MHP’li Tuğrul Türkeş’in de “oylamaya katılmadığını” eklersek; CHP ve MHP’nin “tek yumurta ikizi” gibi hareket ettiklerini görürüz...
Ama olay, burada da bitmiyor...
Dün Antalya’dan gelen bir haber, “tek yumurta ikizi” benzetmesinin ne kadar isabetli olduğunu gözler önüne serdi.
Efendim, CHP’li Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın da; MHP’li Durmuş’un sahiplendiği “GATA’daki örtü yasağı”na destek verip demiş ki; “Camilere girerken nasıl ayakkabılar çıkarılıyorsa, GATA’ya girerken de örtüler çıkarılmalıdır!”
Buyurun, buradan yakın!.. İllâ, “ruh ikizi” olduklarını gösterecekler!..
NOT: Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’le birlikte Hindistan ve Bangladeş’e gideceğimden, “bir hafta” süreyle yokum... Şimdilik Allahaısmarladık...