Abdülhamid Düşmanlığını Daha İyi Anlamak İçin
1924 tarihli bir ders kitabı. Üzerinde “Milli Tarih” yazıyor. Kitabın 3. sınıflara okutulmak üzere hazırlandığı ifade ediliyor. Yazarı ise CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kuran ama daha sonra 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili Menderes’e iftira atıp, idama giden yola taş döşeyen eski Dışişleri Bakanlarından ünlü tarihçi Prof. Dr. Fuat Köprülü.
Burada iki ayrıntıyı hatırlatmakta fayda var. Fuat Köprülü, Sadrazam Köprülü’nün sülalesinden. Yani Osmanlı ailesinden gelme biri. Abdülhamid’i en iyi tanıyan aileden gelmesine rağmen, Fuat Köprülü’deki Osmanlı düşmanlığını anlamak mümkün değil.
İkinci ayrıntı, Menderes hükümetinde dışişleri bakanlığı yaptığıdır ama Demokrat Parti’den 1957 yılında istifa etmiştir. Yani Menderes’le de ters düşmüştür. “Hem Demokrat Partili hem Abdülhamid düşmanı nasıl olunur” sorusu, kafaları karıştırmasın diye bilgi aktarımında bulunmak istedim.
Evet, kitaba dönelim. “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı kitapta Mustafa Armağan şu bilgileri veriyor. “9-10 yaşlarındaki ilköğretim okulu 3. sınıf öğrencisine okutulacak olan bu kitap nasıl başlıyor biliyor musunuz? Daha ilk sayfasında başlıyor eskiyi kötüleme. Arka sayfada ise ‘Bilseniz ne kara günlerdi, Türk milleti kan ağlıyordu’ diyerek Abdülhamid dönemi karalanmaktadır.
Köprülü’ye göre tarih, o kara günlerden nasıl kurtulduğumuzu bilmek ve ibret almak için öğrenilmeliymiş. Ve sayfa 6’da hayali bir resim göze çarpıyor. Sol tarafta Abdülhamid elleri arkasında ayakta duruyor, ayaklarına kapanmış biri ve kapanmaya hazırlanan elpençe divan duran başkaları dikkat çekiyor. Alt yazıda ise şu yazılı:
‘İstibdat devrinin iğrenç bir timsali: İstibdad devrinin adamları zalim Abdülhamid’e tapınmaktan utanmazlardı.’
Bombardıman devam ediyor körpe zihinlere. Birkaç örnek daha vermekte yarar var. Yalnız örneklere geçmeden, mevcut darbecileri, cuntacıları ve CHP zihniyetini anlamak için bu kadarı bile yeterli değil mi? diye sormak geçti içimden. Cuntacılar, darbeciler ve CHP zihniyetlilerin; kime ve neye karşı şiddet, öfke ve kin beslediği apaçık ortada işte.
Neyse yukarıdaki hayali resmin altında yazılanlara devam edelim.
“16-17 sene evvel memleketimizin başında hâlâ istibdad belası ve Abdülhamid isminde cahil, zalim bir padişah vardı. Abdülhamid istiyordu ki, milyonlarca insanı daima kendine esir etsin, kendisi Yıldız’daki sarayında zevk u safasında yaşasın. Abdülhamid bu maksatla mektepleri kapatıyor, kitapları yasak ediyor, gazeteleri çıkarttırmıyordu; çünkü bir memlekette cehalet olmadıkça zulüm ve istibdad olamaz.”
Bu satırları kaleme alanlar bugünkü mürekkep yalamış cahillerden olsa yüreğimiz elbet yanmayacak. Lakin bunu yazan koca bir tarihçi. Oysa Abdülhamid cehaletin son bulması için o kadar çok okul açmış, hatta aşiretlere kadar eğitim götürmüş ve eğitime verdiği önem bütün meselelerin başında gelmiştir.
Uzaktan ya da uzaydan söz etmiyoruz. Yalan söyleyen tarihçilerin dışındaki bütün namuslu tarihçilere ve Osmanlı kayıtlarına bakıldığında, Abdülhamid’in ne kadar çok okul açtığı görülecek, bilinecek ve anlaşılacaktır. Arşivler ve belgeler yalan söylemez.
Aklıselim insanlar derler ki; Abdülhamid Osmanlı Devletini 33 yıl boyunca büyük bir siyasi deha ile idare etmiş ve Osmanlı’yı uçurumun kenarından alıp çıkarmıştır. Peki, bütün bu gerçeklere gözlerini kapatan ve yazdıkları kitapları okullarda okutanlar ne diyor:
“Abdülhamid’in zalim ve korkunç istibdad idaresinin memleketi ezip harap ettiği, uyuşturduğu, inkıraz yani çöküşe/uçuruma sürüklediği muhakkaktı.”
Evet, sözü edilen Milli Tarihte, Abdülhamid bu cümlelerle öğretiliyordu. Yarına daha ilginç bir Abdülhamid portresi hatırlatacağım. Kur’an-ı Kerim tozu ve Abdülhamid.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.