Su üstünde yürüyebilir misiniz?
Yürüseniz bile muhalifleriniz “Yüzme bilmiyor” derler, eminim…
Hikâyesi bile var bunun…
Sadrazamın biri su üstünde yürüyecek kadar mahurmuş. Muhalifleri “Sadrazam yüzme bilmiyor” diye laf çıkarmışlar…
Şaka bir tarafa, “su kertenkelesi” denen bir tür kertenkele bu işi başarıyor…
Ama onu anlatmaya gelmeden, bir tavsiyede bulunayım: Boş kaldığınız günlerden bir gün, şöyle geriye doğru hayatınıza bir bakın…
Bakın ki, zaman zaman neden başarısız oldunuz, zaman zaman nasıl başardınız?..
Yıkıldığınızda tekrar nasıl dirildiniz?
Hayatınız size ipucu verecektir.
•
Karadenizliyim, iyi yüzerim, ama tüpsüz üç-dört metreden fazla dalamam. Oysa tüpsüz kırk, elli metre dalanlar var.
“Onlar farklı” diyeceksiniz, doğru. Farkları, dalmayı çok istemeleri, çok çalışmaları ve ellerinden gelenin en iyisini yapmaları...
Ben de çalışıp kendimi yetiştirseydim, üç aşağı, beş yukarı onların yaptığını yapabilirdim. Çok çalışmadığım ve çok istemediğim için derinlere dalamıyorum.
Teorik olarak, saniyede yirmi adım atabilseydim suyun üstünde yürüyebilirdim. (Mesela saniyede yirmi adım atan su kertenkelesi suyun üstünde rahatça yürüyor).
•
Kel Akbaba kemik iliği yemeyi çok sever. Fakat gaga yapısı kemiği kırıp içindeki iliğe ulaşacak güçte ve yapıda değildir. Bununla birlikte, hiç bir Kel Akbaba, kendine kemik iliği ziyafeti çekmekten vazgeçmez...
Güçlükleri nasıl aşar, problemi nasıl çözer biliyor musunuz?..
Bulduğu kemiği gagasına alıp beş, altıyüz metre yükselir. Sonra kemiği o yükseklikten kayalıkların üzerine bırakır. Kemik hızla düşüp kayalara çarpar. Parçalanırsa, Kel Akbaba, çok sevdiği ziyafete konar.
Ama bazı kemikler çok serttir ve Kel Akbabanın bu işlemi üç, hatta beş kez tekrarlamasını gerektirmektedir...
Kel Akbaba hiç çekinmeden, üşenmeden, vazgeçmeden ve asla umudunu yitirmeden aynı işlemi defalarca tekrarlar...
Sonunda, çok sevdiği iliğe ulaşır, armağanını alır.
•
Biz insan olarak akbabalardan da, su kertenkelelerinden de, diğer tüm varlıklardan da daha akıllı, daha yetenekli, daha kararlı ve bilinçliyiz. Bizi korkularımız, kuşkularımız, umutsuzluklarımız ve tembelliklerimiz durduruyor.
Bugün şu sözü verelim kendimize: Bundan sonra asla durmak, korkmak, bıkmak, kaçmak, umutsuzluğa düşmek ve vaz geçmek yok...
Bıkan, kaçan, umutsuzluğa düşen kaybeder.
Bununla birlikte insanız: Zaman zaman bıkkınlık, yorgunluk, yılgınlık olabilir...
•
Gün gelir her şeyden bıkar insan. Başarısızlıktan, yenilmekten, incinmekten, kırılmaktan, kızmaktan, çalışmaktan, üretmekten, başarmaktan, hatta yaşamaktan bıkar!
Onu bunaltmak, ezmek, yıkmak için tüm dünya işbirliği yapmış da üzerine abanmış gibi gelir. Koskoca evrende tek başına kaldığını sanır.
Kör bir kuyuya düşer yüreği; kendini bitmiş, tükenmiş, incinmiş, yıkılmış hisseder. Onu dinleyen, dinleseler bile anlayan kimse kalmamıştır sanki...
En kötüsü çırpınmak gelmez içinden, çırpınıp kurtulmak gelmez. Sadece korktuğunu, ürktüğünü ve sadece kaçmak, kurtulmak istediğini düşünür.
Artık iki yol vardır karşısında: Ya şartlara teslim olup çürüyecek, ya da direnip o yıkılış anını dirilişe çevirecektir.
Zaten asıl diriliş anı, yıkılış anıdır!.. Yıkıldığı yerde dirilmesini bilmeyenler (fert, millet ya da devlet) yüzüstü sürünmeye mahkümdurlar.
Şartları lehine çevirmeye çalışmayan, hayata teslim olur. Hayata teslim olan biter!
Bakın ki, Peygamberler ve başarılı tarihi şahsiyetler şartlara teslim olmuşlar mı?..
Hayata zaman zaman Hz Âdem, Hz. Yusuf, Hz. Yunus, Hz. İbrahim, Hz. Hacer, Hz. Musa, Hz. İsa ve nihayet Hz. Alişan Efendimiz gibi bakın...
Bizimkinden çok daha zor şartlara bile teslim olmamışlardı.
Hz. Âdem yalnızlığı, Hz. İbrahim Nemrud’u, Hz. Yusuf ihaneti (onu çekemeyen kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı) ve karanlığı, (yedi yılı Mısır zindanlarında geçti), Hz. Yunus imkânsızlığı (balık tarafından yutulmuşluğunu hatırlayalım), Hz. Musa Firavun’u, Hz. İsa Roma despotlarını, Hz. Hacer yokluğu-yoksulluğu (uçsuz-bucaksız çölde küçücük oğluyla yapayalnız bırakılmıştı), Hz. Alişan Efendimiz ise Ebu Cehil’i ve elindeki dünyevî tüm imkânları yendiler.
Hayata onlar gibi bakabilirsek, sebeplere sığınmadan ve şartlara teslim olmadan “adam gibi” (onlar gibi) yaşayabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.