Namaz yasak, darbe serbest
Gelebilecek ithamları en başta cevaplayalım: Hiç kimse, ama hiç kimse yazdıklarımızdan ‘ordu düşmanlığı’ çıkarmaya çalışmasın. Yazılanlar, hatırlatılanlar yanlış ise ‘yanlış’ olduğu söylensin.
Maalesef, hiç yan yana gelmemesi gereken kavramlar değil yan yana gelmek, iç içe geçmiş durumda. Bin yıldır İslâmın bayraktarlığını yapmış bir kurumun, gün gelip de ‘namaz kılanlar’ı dışlayacağı, içinden atacağı akla gelir miydi? Akla gelmezdi, ama başa geldi...
12 Eylül 1980 ihtilâli sonrası gelişen hadiseler öyle bir noktaya vardı ki, artık bazıları sadece namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu için orduda görev yapamıyor. Şimdi bu tesbite de bazıları itiraz edip ‘iftira!’ diyecek. Keşke öyle olsaydı, ama şahitler öyle demiyor!
Yazar ve edebiyat araştırmacısı Prof. Dr. İskender Pala, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ardından girdiği Türk Silâhlı Kuvvetlerinden (TSK) 1996’da Yüksek Askerî Şûrâ kararları ile ihraç edilene dek 15 yılda yaşadıklarını, “Keşke Yaşanmasaydı” adlı bir hatıra kitabında topladı. (Kapı Yayınları, 2010) (Pala şu bilgiyi de vermiş: Benim gibi o süreçte TSK’dan ihraç edilmiş 1665 insan var.)
Unutmadan hatırlatalım: YAŞ kararıyla ordudan atılanların itiraz hakları da yok! Yani, hem yargılanmadan atılıyorlar, hem de bu kararlara itiraz edemiyorlar. Çifte haksızlık bu olsa gerek!
Prof. Pala, ordudan atılma sürecini anlatırken de şöyle demiş: “Bizim gözümüzün üzerindeki kaşımız, namaz kılmamızdı, eşimizin başörtülü olmasıydı. 28 Şubat sürecinde namaz kılan ve eşi başörtülü olan insanların bu göz üstündeki kaşı sanki lekeliymiş gibi görüldü.”
Hatıralarında, namaz kılarken yakalandığını anlatan Prof. Dr. Pala, şöyle devam etmiş: “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde hiç kimseye ‘Bakın ben namaz kılıyorum’ diye gösteriş için, alelâde ortamlarda namaz kılmadım. Namazımı kılmam gerekiyor. Falanca komutanımın isteği doğrultusunda Allah’ın istediğinden vazgeçemem. Dolayısıyla namaz kılarken, kapımı içeriden kilitliyordum. Siz buna gizli gizli diyorsanız, gizli gizli. Öğle vakti mesaimi namaz için harcamadım asla.” (AA, 12 Şubat 2010)
“İyi de bu hatıraların doğru olduğunu nereden bileceğiz?” diyen itirazcılar olabilir. Şükür ki onun da çok güzel başka bir delili ve ispatı var. Bu kitap yayınlanmadan aylar önce İskender Pala’nın sırf namaz kıldığı ve eşinin başı örtülü diye ordudan atıldığını eski bir kuvvet komutanı itiraf etmişti.
Şimdi de o ‘delili’ aktaralım: Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Salim Dervişoğlu 17 Mart 2009 tarihinde Yeni Şafak’ta yayınlanan röportajında Mehmet Gündem’in soruları üzerine şöyle konuşmuştu:
Soru: Prof. Dr. İskender Pala’yı tanırsınız...
Cevap: Evet, benim emrimde çalıştı. Bizim camiamızda yetişmiş çok nadir insanlardan biriydi. Müzede yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacak şeylerdir. Osmanlıca dokümanları okuyacak adamımız yoktu, hepsini okuyup tasnif etti, yetenekleriyle müzenin arşivini bugünkü haline getirdi.
Soru: Bu kadar yetenekli birini neden attınız?
Cevap: Biz kişinin kendine ait zamanda yaptıklarına karışmayız, ama makamında namaz kılmak bizde kabul edilebilir şey değil.
Soru: Kendisini siz hiç ikaz ettiniz mi?
Cevap: Hayır. Konu bana gelene kadar bağlı bulunduğu sicil kumandanının dosyasına yazdığı şeyler vardı... Pala meslek itibariyle gayet değerli bir subaydı, demek ki uyum sorunu olmuş... (Dervişoğlu ile yapılan röportajı merak edenler için internet adresi: http://yenisafak.com.tr/Roportaj/?t=17.03.2009&i=175401)
Hadi bakalım, delilli ve ispatlı ‘katmerli zulüm’ için inkârcılar ne diyecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.