Kur’an-ı Kerim Tozu ve Abdülhamid
İstanbul’u bilenler bilir, bilmeyenler için söyleyelim. Cennet mekân Abdülhamid Han’ın kabri, Cağaloğlu ile Çemberlitaş arasındadır ve Cağaloğlu’na daha yakındır. Oradan gelip geçen herkesin rahatlıkla görebileceği bir türbedir.
Müslümanlık öğretisinde, Müslüman olduğu bilinen insanların ruhuna “Fatiha okumak,” ibadet sınıfındandır. Bu nedenle, Abdülhamid’in türbesinin önünden geçen her Müslüman, orada bir Fatiha okuyarak yürür gider.
Abdülhamid’in daha ilerisinde ise Abdülhamid’e “kara cahil” diyen, “istibdadçı” diyen Fuat Köprülü’nün kabri vardır. Bakanlar kurulu kararıyla babasının yanına defnedilmiştir. Abdülhamid’e Fatiha okuyanlar o tarafa giderken Fuat Köprülü ve babasının ruhuna da okurlar. Peki, Fuat Köprülü’nün anlattığı Abdülhamid’e inananlar ve bu yüzden de düşmanlıklarını sürdürenler, Fuat Köprülü’ye şimdiye kadar kaç kere Fatiha okumuşlardır?
Görüldüğü gibi Abdülhamid düşmanlarının ölüsüne de, dirisine de ne varsa yine Abdülhamid’e sahip çıkanlardan var. Tabii bu söylediklerim, Müslümanlık kültürü ile yetişmiş insanlar için geçerlidir. Yoksa dine diyanete ateş püskürenlerin zaten böyle bir derdi yoktur. Onlar için Fatiha okumak, gericilik sınıfına girer. Geçelim.
Yine Çemberlitaş’taki bir Abdülhamid hizmetinden söz edeceğim ama şu bilgileri kaydettikten sonra. Abdülhamid ile ilgili son yıllarda belgelere dayalı gerçekler ortaya çıktıkça doğrusu pek çok Abdülhamid düşmanı ya sessiz kalıyor ya da itiraflarda bulunuyorlar. Elbet sevindirici bir gelişme, iyiler her zaman kazanacaktır, yeter ki sabredilsin.
Fuat Köprülü’nün tarih kitabında, Abdülhamid’in ülkeyi “harap” ettiği yazılıdır. Oysa Türkiye, Abdülhamid döneminde imar edilmeseydi, bugün darmadağın olmuştu. Cennet mekân Abdülhamid, velevki hiçbir iş yapmamış olsa dahi sadece inşa ettirdiği demiryolları yeter de artar. Bu kadarını bile göremeyen zihinlere memleket mi teslim edilir?
Eğer kara ve demiryolları inşa edilmemiş olsaydı İzmir, Ankara, Bursa, Konya, İstanbul, Halep gibi merkezler birbirinden kopuk yerleşim birimleri olarak kalacak, tarım ürünleri ülkenin bir ucundan öbürüne ulaşmayacak, modern bir ekonomi politiğin oluşması daha uzun zaman alacaktı.
Öte yanda Birinci Dünya Savaşı’nı gerçekleştirecek donanımlı ve eğitimli bir ordu, iyi yetişmiş komutanlar ve birliklerinin bir cepheden öbürüne koşturulması gibi demiryolunun eseri olan müthiş bir hareketliliğin sağlanmayacağı da açıktır.
Her şeyden önemlisi de eğer Milli Mücadele, İstiklal Savaşı’nda kendisine Ankara diye bir merkez edindiyse ve Garp cephesinde zaferi kazanabildiyse, bu çok büyük ölçüde demiryolunun, Ankara’yı bir yandan İzmit’e, Bilecik’e, İstanbul’a, diğer yandan Konya’ya, Eskişehir’e, Afyon’a, Manisa’ya, İzmir’e, Adana’ya v.s. bağlaması sayesindedir.
Bütün bunlar görülüyor, zamanla görüşler değişiyor ama bazı tohumların topraktan tam olarak temizlenmesi herhalde biraz zaman alacağa benziyor. Neyse tekrar Çemberlitaş’a döneyim. İstanbul’da ilk Kur’an-ı Kerim baskısı, Çemberlitaş’taki Fırat Kültür Merkezi’nin olduğu binada yapılmış.
Bu konuda geniş bilgi aktaran Armağan, şunları kaydediyor:
“Bu bilgileri yazarken, kendisini aradığım saygı değer büyüğüm Uğur Derman, beni çarpan bir bilgiyi ışınladı satırlarıma. Hocası büyük hattatlarımızdan Necmeddin Okyay bir gün kendisine demiş ki; ‘Abdülhamid bu matbaanın kirli suyu için ayrı suyolu yaptırmıştır.’ Sebebi mi? Elbette Kur’an-ı Kerim’in tozunun diğer kirli sularla birlikte kanalizasyona karışmaması için.” İşte Kur’an-ı Kerim tozuna saygılı bir Padişah.
Evet, Abdülhamid’i tahtan indirten zihniyet ile indirenlere ve halen düşmanlıklarını sürdürenlere baktığımızda, esas olarak kimlerin neye düşman oldukları açık değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.