Başbuğ bildiklerini açıklamalı
"Sabrımız taşarsa elimizdekileri açıklarız" tehdidinin hangi diyalog tarzına uygun düştüğünü hatırlatmak isterim: "Açıklamazsan namertsin"...
Hepimize tanıdık gelen bir manzara. Belediye meclis üyeliğine aday bir yerel politikacıdan, veya grup toplantısında bir parti genel başkanından bu sözü duyabilirsiniz. Veya birbiriyle saç saça baş başa kavgaya dalmış, kıskançlık krizlerine girmiş iki sanatçı arasındaki polemiğin son cümlesi. Adam rakibine kızmış. Artık mantık sınırları aşılmış. Bir yandan karşısındakini tehdit edecek, bir yandan da suç işlememiş olacak. Kısaca başka çare kalmamış. Tabancanın namlusunu çevirip ateş etmeye hazırlanır gibi, "ben de bildiklerimi açıklarım"...Cevap ise, belinden silahı çekip doğrultur gibi bir üst perdeye geçen tehdit tonunda: "Açıklamazsan namertsin" olur. Bu sözü İlker Başbuğ'a söylemek benim aklımın köşesinden geçmez. Neden mi?
Çünkü İlker Başbuğ böyle bir adam değil. En sert sözleri söylediği basın toplantılarındaki vücut diline, mimiklerine ve ses tonuna dikkat edin. O aslında centilmen bir komutan. Bireysel ilişkilerinde çok medenî ve saygılı olduğundan yüzde yüz eminim. Askerliğin doğasında olan sertliği, zekâsı ve özgüveni ile yumuşatmayı başarmış bir askerî lider. Genelkurmay Başkanlığı makamına, her zaman bu göreve en uygun olan kişinin gelmediği doğru. Ama gelenlerin tamamının da belirli bir düzeyin üstünde olduğunu kabul etmek lâzım. Türk ordusu kurumsal olarak zor bir dönemden geçiyor. Komutan sıkıntılı. Altı ay sonra görevi sona erecek. Geride, kendi adıyla anılacak döneme ait kötü hatıralar bırakmak istemiyor. Doğal değil mi? Peki hata nerede?
Hata yığınakta, yani stratejide yapılan esaslı bir hata. Asker kendisini devletten, ülkeden ve milletten bağımsız veya özerk bir güç olarak görüyor. Hesaplarını ve stratejisini bu özerk kurumsal gücün maddî ve manevî çıkarları üzerine inşa ediyor. "Askerin morali bozuk" diyor İlker Başbuğ. Eğer Türkiye'nin dış güvenliğine yönelik bir zaaftan söz ediyorsak, askerden daha önemlisi milletin morali bozuk. Savunma görevini profesyonelce yapan bütün askerlerin, Genelkurmay Başkanı'ndan Harbiye'yi yeni bitirmiş teğmenine kadar bütün subayların öncelikli görevi, aynı profesyonellik içinde milletin moralini düzeltmek olmalı. Çünkü bir ülkenin savunması sadece askerlerin görevi değil. Genelkurmay Başkanı'nın moralinin bozuk olduğundan şikâyetçi olduğu askerler arasında ihtiyat kuvveti olarak ben de varım. Modern savaş, hatta postmodern savaş mantığı her bireyi ve ülkenin her imkânını savunma konsepti içine yerleştiriyor.
Kronik olarak tekrarlanan yapısal bir hata, stratejik hatayı derinleştiriyor. Genelkurmay Başkanı, devam eden soruşturma ve davalarla ilgili olarak -ki bunlar toplumu derinden sarsan Balyoz, Kafes gibi katliam planları- bir mahkeme kuruyor. Savcı gibi iddialarda bulunuyor. Delilleri değerlendiriyor ve hüküm tesis ediyor. Rahmi Koç Müzesi'nin önüne demirli denizaltıda bulunan patlayıcılarla ilgili İlker Başbuğ'un delil değerlendirmesi yapması ve sarih bir kanaate ulaşması hukukun neresine uyuyor?
İlker Başbuğ, bu hafta içinde verdiği röportajlarda bu hataları tekrarladı. Bu strateji yanlış. Ufkuna, yönettiği ordunun değil, ülkenin çıkarlarını yerleştiren bir komutanın bu durumu fark etmesi lâzım. Ne kadar yara alırsa alsın, ne kadar şaibe altında bulunursa bulunsun bir ordunun görevi ülkeyi savunmaktır, kendisini değil. Ülkeyi savunmanın bir ordu için vazgeçilmez ön şartı ise hukukun içinde kalmak ve politik arenadan uzak durmaktır.
Genelkurmay Başkanı, komplolardan bahsediyor. "Birileri gerekeni yapar" diye beklediklerini belirterek, politikacılara has bir üslupla adrese postalı mektup yazıyor. Bu üslup doğru bir üslup mu?
Genelkurmay Başkanı'nın çok zor durumda olduğu belli. Ancak, bugün yaşanan sorunlardan hiçbirinin onun eseri olmadığı zaten biliniyor. Türkiye'nin güzide bir ordusu var. Ayrıca Türkiye'nin vazgeçilmesi mümkün olmayan savunma öncelikleri var. İkisi arasında bir uçurum oluştu. Komutana düşen bu uçurumu kapatmak. Politikacılara özgü polemiklerle hem kendisini hem de zaten yıpranmış olan ordusunu tartışmaların odağında tutmak değil. Tek çözüm askeri politikanın bataklık bölgelerinden uzaklaştırmak.