Hazreti İbrahim
Adapazarı Erenler semtinde yaz günlerinden birinde, Adanalı Mahmut Sami Hazretlerinin Hazreti İbrahim (Aleyhisselam) ile alakalı bir kitabını balkonda mütalaa ediyordum. Birden nasıl olduysa anlayamadım ve kitap elimden kaydı gitti. Kitabı rüzgarın kucağına savurmuş gibi oldum. Yani kitabı istemeden yele verdim. Sonra kitabı ne kadar aradıysam da yer yarılıp içine girmiş gibi bir daha bulamadım. Okumam yarıda kalmıştı. Yıllar sonra Hazreti İbrahim diyarı olan Urfa’ya ikinci defa geldiğimde Balıklı Göl ve Hazire-i İbrahimiye’ye bakan, Manici Oteline yerleştik ve misafir olduk. Resepsiyonda Urfa ile ilgili kitaplar bulunuyordu. Bunlardan birisi Hazreti İbrahim (Aleyhisselam) ile alakalı idi. İbrahim Canan, Cahit Baltacı ve Aytunç Altındal gibi isimlerin de katkıda bulunduğu ve sempozyum bildirilerinin kitaplaştırılmış hali olan Hazreti İbrahim kitabı beni cezp etti ve konularına doyamadım. Halil İbrahim Buluşmalarını tertip etmiş olduğundan dolayı valilik yetkililerinden Hazreti İbrahim kitabını istedim. Onlar da bir dediğimi iki etmediler. Lakin bir karışıklık eseri Hazreti İbrahim yerine serinin diğer bir kitabı olan Global Dayanışma ile karşılaştım. Bir kere daha Hazreti İbrahim’le tam olarak buluşamamıştık. Yine talihime küstüm. Velhasıl, Hazreti İbrahim’e hasret gittik ve doyamadık.
Hazreti İbrahim insanlığın ortak mirası ve atalarından birisi. Özellikle dini geleneğin referans kaynağı ve insanlık ailesinin dini soy kütüğünün merkezidir. Fusus’un hikemiyatı üzerinden gidecek olursak, İbrahimiyet makamı, birleştiricilik ve buluşturuculuk makamıdır. Bu anlamda, İbrahim Aleyhisselam cem (cami) makamındadır. Bu defa da Suriye ile Türkiye’yi buluşturdu. Heyetlerine ev sahipliği yaptı. Urfa onun şehri olduğu gibi Harran da sıfatıdır. Şöyle ki, Harran kavşak ve yolların birleştiği nokta anlamına gelmektedir. Harran mekan ismi olduğu gibi aynı zamanda Hazreti İbrahim’in kardeşinin veya yeğeninin adı olarak da bilinmektedir. Bilindiği gibi, Kur’an ve tarihi kitaplarda Hazreti İbrahim Aleyhisselam’ın babası Azer olarak verilmektedir. Bazı müfessirler ise teville Azer’i amcası olarak kabul etmektedirler.
¥
Cenab-ı Hak farklı vahiylerin ve dinlerin mensuplarına Hazreti İbrahim sevgisi bahşetmiştir (Ve cealna lehum lisane sıdkin aliyyen). Bu da Hazreti İbrahim’in camiyiyyet yani cem makamında ulu’l azm bir peygamber olduğunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerim veciz ifadelerle onu anar ve anlatır. Bunlardan birisi kavminden ve taptıklarından ve söylemlerinden yüz çevirmesi (i’tizalidir). Cenab-ı Allah, bunu yaptıktan sonra Hazreti İbrahim’i, ödüllendirmiş, kendisine zürriyet bahşetmiştir. Yüz çevirme yolunda çekmiş olduğu çilelerden ötürü Cenab-ı Hakk kendisini ödüllendirmiş ve ‘Al-i İbrahim’ peygamberlik şeceresi ve ocaklarından birisi olmuştur. İ’tizal yolunda yani Allah yolunda ilerleyen Hazreti İbrahim’e bu vasfından dolayı hanif denmiştir. Hanif ve hünefa yüz çevirenler yani ‘hakikat mutezilesi’ (İslâm’dan sonraki Mutezile ile alakaları elbette ki yok. Onlar Hasan-ı Basri’den ayrılanlardır) anlamındadır. Hazreti İbrahim’in sünnetiyle hareket eden hünefa, yalnızlar öbeği ve cemaati anlamına gelebilir. Hakikat aşıkı yeni hakikatşinas olan bu zevat çoğunluğa ve onların algılarına katılmamış ve tek başına da kalsa yolundan dönmemiş, kendi yolunu seçmiş ve o yolda devam etmiştir. İbni Ataullah İskenderi’nin deyimiyle, onu kaybeden ne bulmuş; onu bulan ne kaybetmiştir? Hanifler, ‘Allah yolunun yalnızları’ anlamına gelmektedir. Haniflerin ilki olan Hazreti İbrahim tek başına inancı temsil ettiğinden dolayı kendisine ‘tek başına ümmet’ de denmiştir. Ümmet olmak için çoğunluğa ihtiyaç yoktur. Bu anlamda, Hazreti İbrahim, nicelikli değil, nitelikli çoğunluğu temsil etmiştir. Nitelikli çoğunluğu temsil edenlerin nicelik sıkıntıları yoktur. Yalnız dahi olsalar onlar çoğunluk hükmündedir. Bu bağlamda, İbnu’l kayyım gibi alimler de sevad-ı a’zam yani ana gövdenin bazen yalnız ulema, urefa veya asfiya tarafından temsil edilebileceğini ve bu durumda çoğunluktan kopan bu azınlığa pekala sevad-u a’zam (büyük çoğunluk, ana gövde) denilebileceğini söylemiştir. ‘El Hükmü lilekser/hüküm çoğunluğa göredir’ kaidesi aslında kemmiyet alanında geçerlidir. Keyfiyet alanında ise kriterler ve ölçüler hükümrandır.
¥
Kısaca, çoğunluğa rağmen hakikat düşkünlerine hünefa denmektedir. Haniflerin piri de Hazreti İbrahim (Aleyhisselam)dan başkası değildir. Hazreti İbrahim Aleyhisselam bu özelliklerinden dolayı, kendisine üsve-i hasene (güzel örnek) denmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Hazreti Peygamberimiz hem de peygamberlerin piri Hazreti İbrahim için üsve-i hasene tabiri kullanılmaktadır. Gerçekten de, öyledir.
Ölümüne Urfa’ya giden ve arzuladığı gibi de Halilullah Hazreti İbrahim diyarında vefat eden Bediüzaman da ‘mesleğimiz haliliye mesleğidir’ demiştir. Haliliyet mesleği sahabe mesleği gibidir ve bu meslek erbabı, Allah dostu oldukları gibi, Allah için de dostturlar. Öyleyse, Allah için birbirlerini sevenlerin mesleği haliliyet mesleğidir. Ne mutlu Halil’e; ne mutlu haliliyet mesleğinde halil vasfı kazananlara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.