Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Sarıkamış’a Varamadan

Sarıkamış’a Varamadan

Halk olarak ağıt yakan bir milletiz, her ağıt, her destan, her türkü, bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimizdir. Kahramanlıklarımız türkülerle, destanlarla anlatılır. Kültürel değerlerimizin yaşaması halk müziği ile çok yakından ilgilidir, hatta kendisidir.
Halk müziğimiz bir kültür taşıyıcısıdır. Bu sebeple müziğe bir iletişim aracı olarak bakmalıyız. İşte bu gözle bakan “Halk Edebiyatı Araştırmacısı” ve “Halk Müziği Sanatçısı” Recep Ergül’den söz etmek istiyorum.
Pırıl pırıl bir Sarıkamışlı olan Recep Ergül, sadece saz çalıp türkü söylemiyor. Yaptığı işin mutlaka insanımıza bir hayrı dokunması için çalışıyor. Geçici eğlendirme değil, sürekli bilgilendirme yapıyor.
Recep Ergül’ün yaptığı son çalışma olan “Sarıkamış’a Varamadan” adlı eseri, işte böylesine kaliteli bir çalışma olmuş. Yeri gelmişken Recep Ergül kimdir bir de ona bakalım.
Recep Ergül, 15 Mayıs 1972 yılında Kars’ın Sarıkamış İlçesi’nde doğmuş. Bu yörenin folklor edebiyatı ve musiki kaynağından beslenmiş. Türkülerimizi otantik olarak yorumlamaya özen gösteren Ergül, Halk müziği sanatçılığı ile birlikte, Radyo Programcılığı da yapmış. Çeşitli folklor ve edebiyat dergilerinde yazıları yayınlanan sanatçı, şimdilerde yurtiçinde ve yurtdışında konserler veriyor.
Nedense Sarıkamış, bir Yemen kadar bir Balkan Savaşları kadar, hatta Kurtuluş Savaşı kadar bile anlatılmadı bizlere. Sanki bir suçluluk psikolojisi içerisinde, Sarıkamış’ı bütün hatlarıyla gizlenir gibi bir hisse kapıldık, zaten okullarda adı geçmiyordu.
Bırakın Sarıkamış’ı Çanakkale’nin bile üzeri örtülmeye çalışılmıştı bir dönem. Şükürler olsun ki, milletimizi tarihinden koparmak isteyenler başarılı olamadı. Sarıkamış’ı geçiştirmeye çalışanlara rağmen, böyle sanatçılarımız anlatıyor.
Burada sözü yine Recep Ergül’e vermek istiyorum. Çalışmasını şöyle izah ediyor.
“Çocukluğumun Sarıkamış’ında yaşlıları dinlerken, Sarıkamış uğruna donarak can veren askerlerin dramları, bir film gibi gözlerimin önünden geçerdi. Donmuş asker cesetleri belleğimde öylece kalakalmış film kareleriydi. Bugün de öyle.
Sonra o şehit askerler için yakılan türküler dondu kaldı kulaklarım ve benliğimde. Birkaç kez çocuk gözlerle gözlemlediğim ‘Çobanoğlu Kahvesi’nde, âşıkların meydan sazlarında Sarıkamış, saza benziyordu; öyle yanık, öyle hüzünlü, öyle sitemli, öyle kederliydi.
Dönemin Harbiye Nazırı (Genelkurmay Başkanı) ve Sarıkamış Harekâtının başı, 3. Ordu Komutanı Enver Paşa, basın yayın kuruluşlarına sansür koyarak, uzun süre burada yaşanan trajedinin bilinmesini, duyulmasını engellemişti ama Anadolu insanının yakacağı ağıtları, türküleri hesaba katmamıştı.
O yılların İstanbul’unda Sarıkamış gerçeğinden söz edilmezken, örneğin Bardızlı Aşık Nihai’nin sazının tellerinden bu dram süzülerek dilden dile, ilden ile akıyordu:
‘Karlarda yatarlar şerefli şanlı, / Kimisi vurulmuş nur yüzü kanlı,
Kimisi nevcivan, taze nişanlı, / Boynu bükük, melül gözü yoldadır.’
Uzun yıllar bir arkeolog titizliği ile aranıp bulunan ve üç yılı aşkın bir zamandır, olgunlaştırmak ve doğruluğunu teyit etmek için yüzlerce insanla yüz yüze yapılan görüşmeler neticesinde, aslına sadık kalınarak stüdyo aşamasına getirilen bu ağıtları, şehidlerimizin yüce hatıralarına adıyorum.
Öte yandan doğup büyüdüğüm, ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim Sarıkamış için yapılmış ilk müzik albümü olması, bana buruk duygularla birlikte onur veriyor: ‘Ne böyle bir facia olsaydı, ne de türküleri’ diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.”
Bilgi için: www.recepergul.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi