“On yılda onbeş milyon genç” nasıl oldu?
Ben, bu kafa yapısını bir türlü anlayamadım gitti...
"İşlerine gelen" bir olayda hemen "Atatürk"e sarılırlar ve ondan bir "vecize" kullanırlarken, "işlerine gelmeyen" bir konuda ne Atatürk geliyor akıllarına ne de "vecize"si!.. İşin daha ilginç tarafı; "Atatürk'e ait" dedikleri birçok sözün, Atatürk'e ait çıkmaması!..
Evet, evet, "Atatürk diyor kiii..." diye ağızlarını yaya yaya sarfettikleri sözlerin çoğu Atatürk'e ait değildir...
Meselâ, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın; bir süre önce "Atatürk'e atfen" kullandığı şu söz:
"Vatan mevzubahis ise, gerisi teferruattır!"
Sadece Büyükanıt mı; "Atatürk" ismini bir "zırh" olarak kullanan hemen herkes sarıldı bu söze!.. İ.ü. Rektörü Mesut Parlak'tan İnönü üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu'na ve hatta "kartel yazarları"na kadar!..
Evet, hepsi yazdı;
"Vatan mevzubahis ise, gerisi teferruattır!"
Oysa, Atatürk'e ait böyle bir söz yok!..
Atatürk böyle bir sözü hiç sarfetmemiş!..
ATATüRK DEMESE DE ATATüRKçüLER DEDİRTİR!
Gerisini, Gazeteport adlı internet sitesinden Sevilay Yükselir'den okuyalım:
"Düne kadar ben de öyle biliyordum ama, bu sözler maalesef Atatürk’e ait değilmiş.
Nasıl mı bu kadar emin olabiliyorum?
çünkü Atatürk çalışmaları ile tanınmış bir uzmana sordum da ondan... Profesör Utkan Kocatürk’e...
Kendisi aynı zamanda, Atatürk Araştırmaları Merkezi Kurucu Başkanı.
‘Doğru’ dedi Utkan Hoca... Ve devam etti:
‘Bu bir Atatürk vecizesi değildir ama Atatürk’çe bir sözdür. Tıpkı, ‘İstikbal göklerdedir’ sözü gibi. Bunlar Atatürk’ün söylev ve demeçlerinde yok. Ama millet tarafından Atatürk’e yakıştırıldığı, Atatürk gibi bir yaklaşım sergilediği için ona mal ediliyor.’ ”
Peki, "Atatürk tarafından söylenmediği" halde "Atatürk'e maledilen" başka sözler yok mu?..
Söz, yeniden "uzman"da...
Yani, Prof. Utkan Kocatürk'te:
“Ankara’daki Emekli Sandığı merkez binasının üzerinde, 20 yıl boyunca yazan bir söz vardı. ‘İhtiyarlarına hürmet etmeyen toplum, toplum değildir.’
Sonradan, bu sözün Atatürk’e ait olmadığı, bir emeklinin yazdığı mektupla ortaya çıkınca yazı kaldırıldı.
Bir gün şoförler odasından bir heyet geldi; ‘Hocam. Atatürk, ‘Şoför dünyanın en namuslu, en dürüst adamıdır’ demiş midir, dememiş midir?’ diye sordular.
‘Yok, tabii böyle bir sözü Ata’nın’ deyince derneğin kapısındaki yazıyı sildirdiler."
Görüyorsunuz ya;
Bazı çevreler, "işlerine geldiğinde" Atatürk'ü veya onun söylediğini iddia ettikleri bir sözü tepe tepe kullanıyorlar!..
"Vatan mevzubahis ise, gerisi teferruattır."
Sözü de, bunlardan biri!..
"Bu sözü Atatürk söylememiş", hiç önemli değil!..
çünkü efendim;
Atatürk söylemese de, Atatürkçüler söyletir!..
ERGüN'DEN DEMİREL'E CEVAP
Benim derdim, elbette "Atatürk'ün vecizeleri" değil... Kalkıp da; hangi sözü "söylemiş", hangisini "söylememiş" konusunu tartışacak değilim...
Benim derdim;
"Atatürkçü geçinenler"in veya "Atatürk'ten geçinenler"in, işlerine gelmediği durumlarda, Atatürk'ü hiç ağızlarına almamaları!..
Şu, son "nüfus tartışması"nda da böyle oldu...
"3 çocuk yapın" sözünden dolayı Başbakan Tayyip Erdoğan'a yüklenenler; "Atatürk’ün de nüfus artışını özendirdiğini" hatırlamazdan geldiler!..
Hatta, Demirel gibi "en bi Atatürkçü" ve "en bi laikçi" olanlar; bu konuda "sap" ile "saman"ı veya "şap" ile "şeker"i birbirine karıştırdılar!..
Demirel gibiler, dediler ki;
"Nüfusun artması iyi bir şey midir?.. İş veremediğiniz nüfus yoksul olur!.. İş veremediğiniz nüfus, sokaklarda kadınların çantasını kapar!"
Gerçi, AK Parti Grup Başkanvekili Nihat Ergün; dün, Demirel'e hakettiği cevabı verip;
“Demirel yaşlandıkça kendi toplumundan ne kadar koptuğunu gösteriyor. ömrü boyunca siyasetin hep merkezinde ve sağında yer almış bir siyasetçinin, ömrünün sonunda siyasetin uçlarında yer alması kabul edilebilir bir şey değil!
Süleyman Demirel'in üç kardeşi oldu...
Hiçbiri de sokak çocuğu olmadı!..
Kendisi Cumhurbaşkanı olmuştur, kardeşleri işadamı olmuştur. Tabii kardeşlerinin içinde yanlış yola sapanlar da olmuştur. Ama bu Süleyman Demirel'in anne-babasının suçu değildir. üstelik bunlar okumuş-yazmış çocuklardır. Yani okumuş yazmış olan da yanlış yola sapabilmektedir.
Başbakan'ın sözlerinden, 'çocuğumuz olsun sokağa salalım' yaklaşımı çıkmaz. Bu beyanlar, bağlamından koparılırsa Demirel gibi değerlendirme yaparsınız.
Demirel'in sözleri kendi kardeşlerinin durumunu bile izahtan uzaktır.”
Dedi ama, benim için önemli olan Süleyman Demirel gibi "en bi Atatürkçü" olanların ne dediği değil, Atatürk'ün ne yaptığı!..
Zira, "en bi Atatürkçü" görünenler bile, "işlerine gelmediği" durumlarda, Atatürk'ün sözlerini veya tavırlarını "yok hükmünde" sayabiliyor!..
"Başörtüsü" veya "tesettür" konusunda da öyle yapmadılar mı?.. Atatürk'ün "tesettür"le ilgili sözlerini "yok" saymadılar mı?.. Aynı Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ın, hem de "çarşaf"a benzer bir tesettüre bürünmesini görmezden gelip, "başörtülü" öğrencilere "ceberrutça baskı" uygulamayı sürdürmediler mi?..
NüFUS ARTIŞINA TEŞVİK!
İşte şimdi de, Atatürk'ün "nüfus"la ilgili tavrını görmezden geliyorlar!..
Niye?..
çünkü efendim;
"Sizinle bir başbakan olarak değil, dertli kardeşiniz olarak konuşuyorum. Biz genç nüfusumuzu aynen korumalıyız. Bir ekonomide aslolan insandır. Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyor. Yaptıkları, aynen budur. Genç nüfusumuzun azalmaması için en az üç çocuk yapın."
Diyen insan, Tayyip Erdoğan'dır!..
Oysa, aynı sözleri 1928-1930 yıllarında Atatürk de söylemişti... Hatta, söylemekle kalmamış, "kampanya" bile açtırmıştı!..
Evet, Atatürk, Cumhuriyet'i kurduktan sonra Türkiye'yi güçlü bir devlet hâline getirmek için nüfus artışını devamlı olarak teşvik etmişti.
Türkiye'nin en önemli tarihçilerinden Prof. Dr. Vahdettin Engin'in, dönemin basınına dayanarak Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus artışının nasıl teşvik edildiğini gösteren ilginç bir araştırması vardır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, "nüfus artışını teşvik"te gazetelerin de önemli rolü olmuştur. 4 Şubat 1928 tarihli Cumhuriyet gazetesi "10-12 çocuklu ailelerin memleketi" başlığı altında "kalabalık bir İtalyan ailesi"nin fotoğrafını yayınlayıp, "bu manzaraya gıpta etmemenin mümkün olmadığını" vurgulamaktaydı.
Gazetede İtalya'dan yeni dönen Doktor Osman Şerafettin Bey'in şu görüşlerine de yer veriliyordu:
"Avrupa ülkeleri arasında nüfusu en hızlı artan ülke İtalya'dır. Bundan otuz sene kadar önce İtalya'nın nüfusu 26 milyon idi. Şimdi ise 44 milyondur. Bu nüfus artışına hayran olmamak elde değil. İtalya'da dikkatleri en çok çocuklar çeker. Şehirlerde biraz merkezden uzaklaştığınızda sokakların çocuklar ile dolu olduğunu görürsünüz. İrili ufaklı birçok çocuk sokaklarda oynar.
Bazen üzerlerinde don bile yoktur.
Ekserisi zayıftır ve üstü başı temiz değildir."
CUMHURİYET'TEN "çOK çOCUK" KAMPANYASI
Cumhuriyet Gazetesi 11 Şubat 1928 tarihli nüshasında, nüfus artışını teşvik için bir kampanya başlattı.
çok çocuklu ailelerin fotoğrafları gazetede yayınlanacaktı. çok çocuklu kabul edilmek için aynı anne ve babadan en az altı çocuk sahibi olmak ve çocukların hayatta olmaları şarttı.
Böylece bir yandan fazla çocuk yapmanın önemi hatırlatılırken, diğer yandan doğan çocukları yaşatmanın da aynı derecede önemli olduğu vurgulanıyordu.
Türk aileleri kampanyaya büyük ilgi gösterdi.
Cumhuriyet'in başyazarı Yunus Nadi, 29 Şubat 1928 tarihli makalesinde bu konuyla ilgili olarak şunları yazmıştı:
"çok çocuklu aileler cemiyetin en hayırlı zümresini teşkil eder. Bundan dolayı özel bir şefkat ve hürmetle davranılmayı hak etmişlerdir. Bu tür aileler bazı vergilerden muaf tutulabilecekleri gibi, ayrıca kıymetli yardımlar almağa dahi hak kazanmış sayılabilirler. çok çocuk sahibi olmak memleket için maddi ve manevi anlamda bir kazançtır. Bu mesele bilhassa aziz Türkiye'mizde toplumca en özen gösterilen konular arasına yükseltilirse asla lüzumsuz bir iş yapılmış olunmaz.
Türk ailesi esasen üretkendir. Bu kabiliyet, Türk milletinin her zaman ve zeminde en büyük manevi kuvvetini teşkil eder. Bunca badireden sonra nüfusumuzun 14 milyonu bulmasının sebebi budur. Eğer bu hakikati bilir ve milletçe lazım gelen önemi verirsek geleceğimizi garanti altına almış oluruz. Gazetemizin açtığı kampanya ilerledikçe bu hayati konu üzerinde daha çok söz söyleyeceğiz.
Bu bakımdan çok çocuklu aileler bahsine el birliği ile sahip çıkalım. Bu bir milli ihtiyacın açığa çıkarılması ve ifade edilmesidir. Şunu tekrar ifade edelim ki, çok çocuklu aileler milletin en hayırlı uzuvlarıdırlar ve bu sebeple en fazla hürmet edilmeye ve yardım görmeye layıktırlar".
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus artışını teşvik edici politikaların uygulanmasıyla istenilen netice kısa sürede alındı. 1927 yılında 13,6 milyon olan nüfus, 1940 yılında 17,8 milyona ulaşmıştı.
Bu araştırmasından dolayı Erhan Afyoncu'yu tebrik ediyorum... Gerçekten de; ancak özetle aktarabildiğim çok güzel bir araştırma koymuş ortaya.
10. YIL MARŞI'NDAN N'AABER?
Bunca "bilgi"den sonra; "nüfus artışı"na karşı çıkıp, hâlâ "gaspçı olurlar" diyenler olabilir mi acaba?..
Olabilir... Demirel gibiler olabilir!..
Ancak, şu soruya cevap vermekte, herhalde zorlanırlar:
"Atatürk, nüfus artışını teşvik ederken, Türkiye'de aş mı vardı, iş mi vardı?!?"
Bir soru daha:
Eğer "nüfus artışı" teşvik edilmemiş olsaydı;
"çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan."
İfadelerinin geçtiği ve adeta “orgazm” haliyle okunan 10. Yıl Marşı yazılabilir miydi acaba?..
"On yılda onbeş milyon genç" nereden çıktı?..
Bunlar durdukları yerde mi çoğaldı?..
çok merak ediyorum; 1920'li-30'lu yıllarda "kucağı bebekli" olmak övgü sebebiydi de, 2000'li yıllarda "kucağı köpekli" olmak mı moda oldu?!?..
Lâfın özü ve özeti şu:
Tayyip Bey'in "daha çok bebek" çağrısı desteklenmelidir...
Aksi halde, "köpek"lerin istilâsına uğrar Türkiye!..
"Kucakta taşınan köpekler"in!.
Böyle bir tablo da;
Atatürk'ün hiç hoşuna gitmezdi herhalde!..
Kendiniz, eşiniz ve ülkeniz için 3 çocuk yapın!
"Türkiye'ye özgü şartlar" sloganına bir "tabu" gibi sarılıp, "çok çocuk yapmaya karşı çıkanlar" Atatürk'ü dinlemediği gibi, "çağdaş(!) Batı"ya baktıkları da yok... Oysa; Türkiye'ye "nüfus plânlaması"nı dayatan Batı ülkeleri, kendi insanına "en az 3 çocuk yapın" çağrısında bulunuyor... İşte o ülkelerden birkaç örnek: ¥ Almanya: Hükümet, doğan çocuk başına aylık 100 Euro ödüyor. Kadınların çocuk sahibi olup, çalışabilmesi için yuvaların çoğu ücretsiz... ¥ İtalya: çocuk doğuran her kadına 1000 Euro, 2 ve daha fazla çocuk sahibi olan ailelere ise 5 yıl içerisinde 10 bin Euro "bonus" veriliyor. ¥ İspanya: çocuk sahibi olan aileler, yılda çocuk başına 1000 Euro daha az vergi ödüyor. Hükümet, "Bir kendiniz, bir eşiniz, bir de ülkenizin geleceği için 3 çocuk yapın" sloganıyla çiftlere çocuk başına yılda 3 bin dolar ödemeyi taahhüt ediyor. ¥ Fransa: çocuk sahibi kadınlar 4 ay "tam maaşlı bebek izni" alabiliyor. çocuklu ailelere ulaşım, konut ve eğitimde büyük fırsatlar sunuluyor. Hükümet, "3 çocuk sahibi olun, otomobiliniz bedavaya gelsin" çağrısı yapıyor. ¥ İsveç: Bebek doğuran kadına 15 ay maaşlı izin veriyor. İsveç hükümeti, çocuk sahibi olan annelere 15 ay maaşlı izin imkânı tanıyor.
Uzun lâfın kısası; "Türkiye'ye fransız" Türk aydınları; Avrupa'nın, artık "köpek"lerden kurtulup, "bebek"lere yöneldiklerini bile göremiyorlar!..