Melankolik komutan!
Yahudiler melankolik bir millet olarak tanınırlar. Nedeni basittir, diaspora halinde nesiller ve asırlar boyunca sürgünde, gettolarda ve başkalarının boyunduruğu altında yaşamışlardır. Nübüvvet ocağı ve çınarı olmaktan çıkalı beri talihleri dönmüş ve yüzyılları ata yurdu özlemiyle geçirmişlerdir. Bu da onları ağır bir melankolik havaya büründürmüştür. Melankoli, ulaşılamayan özlemin yaraya dönüşmüş halidir. Mecnun böyle bir melankolik şahsiyetti. Kaybedilene duyulan, benlikte huzursuzluktan öte bir üzüntü hali yaşatan his. Bir anlamda yaslı ve yasla yaşamak. Hazan yellerinin uyandırdığı duygu. Yahudiler milletlerin merkezinde iken zamanla kenara düşmüşler ve bunun iç çalkantılarıyla yaşamışlardır. Melankolizm hüzün ile hazanın birleşmesidir. Gönlü kırık, kanatları kırık ve ötesinde yaralı olmaktır. Müslümanlar da inhitat ve decadent/çöküntü dönemlerinde ağır bir melankoli hastalığına tutulmuşlar ve geçirmişlerdir. Büyük decadent yani inhitat ve çöküntü dönemlerinde ağır bir melankolik hava oluşmaktadır. Merhum Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı ancak böyle melankolik bir halden sıyrıldıktan sonra yazabilmiştir. Zaman zaman geçen ve zaman zaman avdet eden bu halini şöyle terennüm eder:
Bir değil yüz bin bahar indirse hatta asuman
Hiç kımıldamaz benim ruhumda kök salmış hazan...
İşte bu satırlar onun yaşamış olduğu iç sızılarını ve acılarını anlatmaktadır. Akif bu satırlarında melankolik halini ifade eder (Mehmet Akif, His Life and Works, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, s: 13, İstanbul Matbaası) ve merdumgiriz olması yani içine çekilmesi de biraz bu hali yüzündendir. Basit şeyler onu ihtizaza getirmez ve neşesini iade etmez. Gözleri yollarda ve futuhattadır. Melankolik hali onu destan şairi yapmıştır. 1857 bozgununun getirdiği derin inkisar halinin Hindistan’lı Hali’yi destan şairi yapması gibi.
¥
Şarkın sevgili sultanı Selahaddin Eyyübi de fetret döneminde ve kayıp dönemde içine çekilmiş bir melankoliktir. Bilvesile Selahaddin Eyyübi’nin de decadent veya inhitat dönemlerinde zuhur eden bir melankolik komutan olduğunu görüyoruz. Bu melankoli Tevfik Fikret’i ye’se, umutsuzluğa düşürürken ve ondaki yeis, dalalet vadilerinin uçurumlarında derinlik oluştururken Akif bu halden kurtulmak için Cebrail’in kanatlarının altına sığınmıştır. Kendisi gibi melankolik olan Selahaddin Eyyübi’yi Mehmet Akif şarkın en sevgili sultanı olarak tanımlar ve ona tarih geçidinde selam durur. Amin Maalouf ise Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri adlı eserinde Selahaddin Eyyübi’yi şöyle tasvir eder: “Selahaddin’i tanımış olanlar, fizik yapısını -kısa boylu, ince, kısa ve düzgün sakallı-anlatmakla pek uğraşmayarak, çehresinden, düşünceli ve biraz melankolik, mahzun çehresinden söz etmeyi tercih etmektedirler (s: 234).”
Selahaddin Eyyübi tarihin sembol isimlerinden birisidir. Bugün itibarıyla ölüm yıldönümü. Onu da melankolik yapan hususların başında kayıp zamanlarda Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın esareti gelmektedir. Belki de Mescid-i Aksa’nın esaretinin ortadan kalkmasıyla birlikte bu melankolik havadan kurtulduğu da söylenebilir. Akif gibiler dünyadan yaralı ayrıldılar. Zira, Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi tarihin kışında dünyaya gelmişlerdi. Özledikleri baharı ancak kabirlerinden temaşa edeceklerdi. Ve şubat soğuklarına veda ederek baharın ilk ayıyla buluştuk. Önümüz bahar. Ömrümüz de bahar olsun.
Şair Şerif Kasım da bu vesile ile şu kadifeden sözleri terennüm eder:
Allahım yine bahar geri geldi; bize bayram kıl
Mütebessim fecriyle ve kokulu yakalarıyla..
Her bayrağın düşüş günü vardır/ zamanla Kur’andan başka
Yücelere ulaşmadık ve tepelere tırmanamadık
Bir gün zilletle ve boyun eğerek..
Hazan yelleri gitti ve Allahım yine bahar geldi onu yüzyılımızın baharına çevir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.