Hilâfet kaldırıldı mı?
2 Mart (1924), “yerleştirmek” için nice darbe ve müdahalenin yapıldığı, nice cuntaların kurulduğu, nice mazlumların asıldığı laikliğe geçişin en büyük engeli sayılan hilâfetin kaldırılışının 86. yıldönümüydü...
Afyon’dan Hasan Sönmez’in oldukça “muzip” sorusu da zaten bu konuda: “Hilafet kaldırıldı, peki nereye gitti?” diye soruyor...
Bir yere gitmedi sevgili Hasan Sönmez, hâlâ buralarda bir yerde... Çünkü hiçbir kanunda “hilafet kaldırılmıştır” denmiyor...
“Hilâfetin ilgasına ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkartılmasına dair kanunun” (431 sayılı) birinci maddesine göre: “...Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, makam-ı hilâfet mülgadır.”
Yani halifeliği TBMM üstlenmiştir!
O gün bugündür kimseye devretmediğine göre de, hâlâ üstündedir...
Belki de bu yüzden, Türkiye’de hilâfet kaldırıldıktan sonra halifeliğini ilân eden Arap emirlerini (Şerif Hüseyin başta olmak üzere dokuz devlet) kimse ciddiye almadı.
Gelelim hilâfetin kaldırılma serüvenine...
Önce, Atatürk’ün o tarihte çok yakın arkadaşları olan Dr. Rıza Nur ve Hüseyin Avni tarafından verilen kanun teklifine uygun olarak 01 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı...
Hemen ardından Sultan Mehmed Vahideddin bir İngiliz savaş gemisiyle ülkeden ayrıldı. Padişah’ın bu şekilde vatandan ayrılması TBMM’de tartışma konusu oldu.
Nihayet, Konya Meb’usu (milletvekili) ve Şer’iye Vekili Vehbi Efendi hilâfet makamı boşaldığından yeni bir halife seçilmesi gereğini gündeme getirdi. Bu yönde hazırladığı fetva okunarak oya sunuldu ve kabul edildi.
Fetvanın kabulü üzerine 162 üyenin katıldığı oturumda yeni halife seçimi yapıldı, muhtelif adaylar için oy verildi; dört üyenin çekimser kaldığı bu oylamada adaylardan Abdülmecid Efendi 148 oy alarak halife seçildi.
Seçim sonucu Atatürk tarafından yeni halifeye iletildi. Aynı zamanda Akşam Gazetesi’ne verdiği demeçte, Atatürk, “Tarihimizin en mutlu dönemi hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamanlardır... Ne Acemler, ne Afganlılar ne Afrika Müslümanları İstanbul halifesini asla tanımadılar... Biz halifeyi eski ve saygıdeğer bir geleneğe saygı duyarak yerinde bıraktık. Halifeye saygımız vardır” dedi.
Bütün bunlar dindar milletvekillerinin ekseriyette bulunduğu, İstiklâl Savaşı’nı kazanan Birinci Meclis döneminde oluyordu. İstiklal Savaşı’nı zafere götürdükten sonra cumhuriyeti kuran Birinci Meclis dağılıp yerini 02 Ağustos 1923 tarihi itibariyle İkinci Meclis alınca, durumlar farklılaştı: Saltanattan sonra hilafetin de kaldırılacağı konuşulmaya başlandı.
Bu konuda devrin süper devleti İngiltere’nin çok büyük baskıları vardı. Çünkü İngiltere, İslâm dünyasını (özellikle Ortadoğu petrollerini) kontrol etmek istiyordu. Halifenin varlığı buna engeldi. Bunun için bertaraf edilmesi gerekiyordu.
Bir sabah Vatan Gazetesi’ne bakanlar gözlerine inanamadılar: 60 milletvekilinin hilafetin kaldırılmasına ve hanedanın memleketten çıkarılmasına taraftar olduğunu yazıyordu.
Buna ilişkin kanun teklifi Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ile 53 arkadaşının imzasıyla Büyük Millet Meclisi’ne geldi: Hilafetin kaldırılması teklifinin başında bir “şeyh”in imzasının bulunması dikkat çekiciydi.
Meclis’in 01 Mart 1924 tarihli açılış toplantısında konuşan Mustafa Kemal Paşa, “Millet, Cumhuriyetin şimdi ve gelecekte bütün saldırılardan kesin ve ebedi olarak masun (dokunulmaz) bulundurulmasını istemektedir. Türk Milleti üzerinde kâbus bulundurulamaz” demek suretiyle hilafete karşı tavrını netleştirdi...
Oysa daha önceki konuşmaları hilafetin üzerine titrediğini düşündürüyordu. Hilafetin kaldırılmasına ilişkin oturum üç buçuk saat sürdü...
Üç buçuk saat içinde bin üçyüz yıllık müesseseye son verildi.
İkinci Meclis, 03 Mart 1924 tarihinde, “hilâfet” işlevini üstlenerek (hilâfet müessesesi, hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsında mündemiçtir) “ilga” etti (kaldırdı).
Son Halife Abdülmecid Efendi görevden alındı. İslâm’ın ilk halifesi Hz. Ebubekir, son halifesi Abdülmecid oldu (102. halife). “İlk Halife”nin hilafeti 2 sene 3 ay, “Son Halife”nin hilafeti ise 1 yıl 3 ay sürmüşü.
Hilâfeti “ilga” eden kanuna göre, Osmanlı Hanedanı mensupları 10 gün içinde Türkiye’den çıkarılacaklardı...
Kadınlar, çocuklar ve damatlar da aynı hükme tabi idi: Hepsi birden ülkeyi terk edeceklerdi...
Meclis’te, “Kadınların, çocukların ve damatların cebri olarak yurtdışına sürülmelerinin doğru olmayacağı” şeklinde yükselen cılız bazı itirazlar anında bastırılmıştı.
Ankara, Hanedana karşı müthiş bir öfke patlaması yaşıyordu. O kadar ki, kanunun tanıdığı on günlük süre bile dikkate alınmadı. “24 saat içinde” ülkeyi terk etmeleri istendi.
Mallarını satma fırsatı bulamadan, hatta dostları, arkadaşlarıyla vedalaşmadan, alelacele bulunabilen vasıtalarla vatanlarından kovuldular.
Vatanın sahipleri, böylece “vatansız” kaldılar.
Yarın inşallah son Halife Abdülmecid’i konuşalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.