Laikçi Âyin’den geliyorum!..
Müthişti!..
Üç saat boyunca; “türbanlıları” nasıl oyuna getirdiklerini, onları nasıl “gizlice” kayda aldıklarını “huşu” içinde anlattılar.
Yaptıkları “suç”tu... İşledikleri “suç”la övünmekten çekinmediler.
¥
İki saat boyunca acayip laflar ettiler;
Merhum Özal, hatasını son günlerinde anlamış... Hatta vefatından çok kısa bir süre önce, “bu zatlarla” bir araya gelip, “Hıristiyanlar Pazar, Yahudilerse Cumartesi günleri ibadet yapıyor. Öyle günün çeşitli vakitlerinde ibadetleri yok. Bizim de Dinde reform yapmamız lazım. Cuma günü namazını kıl yeter” demiş!.. “Ben de Müslüman’ım. Şarabımı da puromu da içerim” demiş!..
Özal dostlarının şiddetle karşı çıktıkları laflar bunlar.
Birkaçı ile görüştüm. “Kuyruklu yalan” diyorlar!...
¥
Etkinlik Ankara Barosu’nun...
“Ah... Sen... Sen Yok musun Sen” yollu yazılarımıza konu olan Baro Başkanı Ahsen Coşar’ın fikirlerinin hemen hiçbirine katılmayız. Ama bazı “örnek alınası” özelliklerinin olduğunu da teslim ederiz. Bunlardan biri de dünya görüşünü benimsemiş “tecrübeli hukukçulara” iltifat için “ölümlerini” beklememesidir.
“Cemaatlerinde” ne kadar, “kalburüstü hukukçu” varsa sırayla, mesleğe ve davalarına yaptıkları katkıları övmek için “Saygı günleri” düzenler Coşar. Bu etkinliklerde, “yaşayan hukukçular” ödüllendirilir, onların hizmetleri “hayattayken” anlatılır. Ödüller, hediyeler verilir. Geçmişin “güzellikleri” yâd edilir.
Bu, “Sağ” tandanslı hukukçuların, yazarların, siyasilerin ve diğerlerinin genel tavrına zıt etkinlik tarzıdır.
“Sağ” tarafta, “az bir marifet gösterenleri” yok etmek için ellerinden geleni yaparlar. Kıskançlıklar, çekememezlikler vesaire...
Böyle yaparlar; öldüklerinde ise yere göğe sığdıramazlar.
O tarafta, hani nasıl söylesem, “Laikçi” tarafta, “aşırı sol” tarafta, dikkat çekici bir ittifak hali var.
Onlar; birbirlerini batırmak, yok etmek için değil de, yüceltmek için uğraşıyorlar. “Yek millet” halinde hareket ediyorlar. Bu da “dünya planında” avantaj sağlıyor onlara. “Organize” hareket ettikleri için, “iktidar” olamasalar da “muktedir” olabiliyorlar!..
¥
Neyse...
Etkinliği yansıtmaya devam edelim.
Bugün de; Avukat Bilgin Yazıcıoğlu’nun; hani şu VAKİT’e “organize” ya da “Ergenekonize” dava açan 312 Paşa’nın avukatının “hizmetlerini” dile getirmek üzere bir araya geldiler.
Toplantıda hazır bulunan Bilgin Yazıcıoğlu’nun anılarını konu alan bir film gösterimi oldu önce; ardından bir panel ve teker teker kürsüye çıkışlar.
Her konuşan, O’nun “laikliğe, türban karşıtı mücadeleye” ne büyük katkılarda bulunduğunu anlattı. Ne kadar ilkeli, kararlı bir hukukçu olduğunu ispat gayretiyle bir dolu hatıra dile getirdi.
Yekta Güngör Özden’inden Nusret Demiral’ına, emekli korgeneralinden Yüksek Yargı üyelerine kadar bir alay laikçi hukuk adamının, camialarının bu önemli mensubunu öve öve bitirememeleri dikkat çekiciydi.
Bu zatlar; kendilerinden bahiste ne kadar nazikseler, “nefret ettiklerinden” bahiste o kadar kabalar.
Mesela (ismi kayıtlarımda ama şimdilik saklı tutayım), “Tayyip Erdoğan’ı hapse attık ama adam olamadı!” gibi son derece çirkin bir ifade kullanan çıktı. Demokrasi mücadelesine önemli katkıda bulunan “Muhafazakar” eğilimli gazetelerden birinden, “cemaate” de işaretle “Paçavra” diyerek bahseden oldu.
İlginçtir, biz de anons edildik. “VAKİT gazetesinin Ankara Temsilcisi de aramızda. Bizi takip ediyor” anonsu, “dikkate çağrı” mesajıydı.
Laikçi Türkiye’nin ilelebet yaşayacağını haykırırken, bize doğru bakıyorlardı.
Kalktık ve salona “teveccühünüz” anlamına gelen hareketler çektik.
¥
Operasyonların olanca hızıyla yürüdüğü şu günlerde, birbirlerine iyice sokulmuş bir halleri vardı.
Etkinliğin bir parçası olan kokteylde de, bu “arkadaşlarla” uzun uzun sohbet ettik.
Yekta Güngör Özden, bize “Dost kazığı” diyerek bir havuç dilimi ikram etti. Biz de kendisine; “Arkadaş hediyesi” diyerek, bir salatalık dilimiyle mukabelede bulunduk!..
¥
Orasını da unutmayalım. “Bir gazetemizden” paçavra diyerek söz eden “sözde hukukçu”nun yanına gittik ve kendisine vaaz-ı nasihatlerde bulunduk!..
¥
Program boyunca Paşaların avukatı Bilgin Yazıcıoğlu ve diğerleri arasındaki çok sayıda hatıra dile getirildiğini söylemiştik.
Zamanında birlikte futbol oynadığı bir “Yargıtay Üyesi”nin futbolda ilerlemesine, hatalı gol yedirmek suretiyle engel olmuş.
Birlikte, güzel kızlar peşinde koşmuşlar. Ve peşinden koştukları kızlarla da evlenmişler. Hukukçuluk hayatları boyunca birlikte hareket etmişler, birbirlerinin alanına girmemeye, herhangi bir sebepten dolayı karşı karşıya gelmemeye büyük özen göstermişler. Hiç kavgaları olmamış; malûm “dâvâları” için hep omuz omuza hareket etmişler.
Bir ara Bilgin Yazıcıoğlu’nun stajyerleri çıktı kürsüye; her biri “Çok titizdi, bizi çok yorardı, canımızı çıkartırdı ama ondan çok şey öğrendik. Kendisine çok şeyler borçluyuz” yollu ifadeler kullandı.
Vefa!..
Laflar, böyle böyle giderken, “ayin” ya döndü dolaştı “Türban karşıtlığı” mücadelesine geldi. Her iki lafın birinde “Laikliğe” vurgu yapıldı; “Bizi dinliyor olabilirler, başımız derde girmesin” vurgularıyla “Balyoz sürecine” göndermede bulunuldu.
Emekli Korgeneraller filan geçti etrafımdan; son derece tedirgin olduklarını fark ettim. Her gazeteci sorusunun ardında “başlarını sıkıntıya sokacak bir tuzak” arıyor gibiydiler.
¥
İçkiler içildi, gözler kaydı. Müritlerden bazıları, salondan kahkahalar atarak ve tabii yalpalayarak çıktı.
Bilgin Yazıcıoğlu’na “nice mutlu ve huzurlu yıllar” dileyerek ayrıldık laikçi âyinden.