Demokrasiye tahammül edebilmek
Kimsenin mazereti kalmadı. Sadece konuşacağımız değil, uyacağımız ve uygulayacağımız şeyin kendisi de demokrasi. Yükseklerde duran bir ideal değil, siyasal hayatımızı düzenlemesi ve yönetmesi gereken bir yığın prensipten söz ediyoruz.
Bizler bu prensiplere uyarak aklımızı, barışı ve huzuru egemen kılacağız. Daha medenî bir toplumda özgürlük ve refah içinde yaşamanın neresi kötü?
Cuma günü, Sakarya niversitesi'ndeydim. Gençler, hem kendileri umut dolu, hem de gelecek için umut veriyorlar. Kamu Yönetimi Bölümü öğrencilerinin kurduğu Genç Vizyon Kulübü'nün davetlisi olarak gençlere demokrasiyi anlattım. Demokrasiyi var eden asıl ilkenin, çoğunluk karşısında iktidarın uzağında duranların temel hak ve özgürlüklerini korumak olduğunu anlatıyorum. Anlatmakla olmuyormuş. Küçük bir grup konuşmamı sabote etti. Protesto yerine sabote kelimesini bilerek kullanıyorum. Zira protestonun da bir usulü ve adabı olur. Kalkıp sözümü kesen ve korsan bildirisini ezberlediği şekilde okuyan genci kürsüye davet etmem, gürültülerden anlaşılamadı. Ciddiyetle beni dinlemeye gelen öğrencilerin sabrı ve tahammülü hayranlık vericiydi. Sabote eden gençlerden birinin sadece "Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sözünü anlayabildim. Neciler, kimler, hangi fikri savunurlar, nasıl bir Türkiye hayal ederler, nelerden şikayetçiler bilmiyorum. Sabotaj bittikten sonra verdiğim hüküm şu oldu: Farklı fikirleri ifade özgürlüğü mutlaka saygı duyulması gereken bir özgürlük. Söz konusu olan kendi fikriniz olsa da bir fikrin protesto edilmesine de anlayış göstermelisiniz. Ama demokrasinin olmazsa olmaz ilk şartı nezakettir. Asgari düzeyde nezaketin var olmadığı bir yerde, demokratik usulleri işletemezsiniz. Cuma günü gençlerin protestosunda eksik olan ve farklı duruşlarını kaba bir sabotaja çeviren de bu nezaket eksikliği idi. Bir konuşmacının düşüncelerini açıklamasını bağırarak, çağırarak engellemek demokratik bir tutum değil, demokrasiyi de imkansız kılan bir nezaketsizliktir.
Benim üniversite yıllarımda, hoca ders anlatırken bazen kapı şiddetli bir şekilde açılır ve bir militan duyuru yapardı. Duyuru "forum" duyurusu olurdu. Ders yarıda kesilir, öğrenciler zoraki sınıftan çıkartılır ve hoca naçar kalırdı. Sonraları bu müdahaleye "eğitim özgürlüğünü engelleme" adı verildi ve çok ağır bir disiplin suçu olarak yönetmeliğe yerleştirildi. Üniversitede ders verirken böyle bir müdahaleyle karşılaşsaydım ne yapardım? Bu soruyu hocalarımızın düştüğü durumu anlamak için kendime sordum. Cevabını vermeyeyim.
Yine de her fikrin serbestçe ifade edilebilmesi şart. Bir fikrin saçmalığını ve korkutucu niteliğini, fikrin sahibi ancak bunları açıklayabildiği zaman fark edebilir. Bir ayna gibi sizin yüzünüzdeki bıkkınlığı ve sabrı görmesi gerekir. Marjinal hayal dünyalarının ürettiği saçmalıkların tek tedavi yöntemi belki de terapisi bu fikirlere ifade imkânı tanınmasıdır. O zaman demokrasiyi sabır ve tahammül olarak anlamamız gerekir.
Türkiye artık bu olgunluğa ulaştı. Her fakültenin bahçesine birer "speaker corner" koysak ne zararı olur? Tek tek herkes kantinde bir tahtaya duyurusunu yapsa toplayabildikleri kadar kalabalığa nutuk çekseler. Belki de o kürsülerden geleceğin büyük hatipleri yetişir.
İdeolojik körlüğün ve bağnazlığın tek ilacı açıklık. Kör ideolojiler hayatı değiştirmek için değil, küçük grupların dayanışmasına çimento olmak için varlar. Marjinallik bu yüzden her zaman ve her devirde müşterilerini buluyor. Her marjinal fikir, daha sıkı bir dayanışma ağı oluşturmak için kendi içinde bu yüzden bölünür.
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne Mustafa Kemal'i sorsam acaba bilirler miydi? Bugünün dünyasında kendilerini "asker" olarak nitelemenin karşılığını anlatabilirler miydi? Nezaketin çaba göstererek oluştuğunu kavrayabilirler miydi? Bilmiyorum. Benim anladığım bu gençlerin de demokrasiye ihtiyaçları olduğu. Bizim göstereceğimiz sabır ve hoşgörü belki onlarda da nezaket olarak karşılık bulur. Kim bilir? Evrensel demokratik birikim bu yöntemin işe yaradığını gösteriyor.