Geçmişten kaçılmıyor
Özden Sanberk, Akşam’dan Nagehan Alçı’ya konuşmuş. Nagehan Hanım Ermeni meselesiyle pek ilgili ve bu hususlarda müktesebatı olan birisi. Bu alanda röportajlar yapıyor ve derinlemesine makaleler yazıyor. Hrant Dink’in cinayetinin yıldönümünde yazdığı bir makalede bu ilgisini nazara veren bir ifade kullanmıştı. “Yılın bir günü Ermeni’yim, kalan 364 günü ise Türküm...” Tabii ki ne hissettiği evvelemirde kendisini ilgilendirir. Lakin Ermeni meselesini konuştuğu Özden Sanberk, bilinen bazı noktalara vurguda bulunmuş. İki tarafın farklı algılama biçimlerini analiz etmiş. Özden Sanberk, Osmanlı’nın enkazı üzerinden teşekkül eden yeni Türkiye’nin tamamen geçmişe sırtını döndüğünü; Ermeni meselesinin de aynı pozisyondan etkilendiğini söylemiş. Söylediklerinin merkezinde bu var. Daha doğrusu, Türkler geçmişlerini nisyana terk etmişler ve tarihi nadasa bırakmışlar. Nagehan Alçı’nın ifadesiyle Türkler Cumhuriyet idaresiyle birlikte sıfır kilometre tarih anlayışı geliştirmişler ve bir gecede bin senelik alfabeye veda ettikleri gibi tarihe ve kökenlerine de veda etmişler. Ama Ermeni meselesinde işte edememişler. Alfabe veya elifba peşlerini bıraksa da Ermeniler peşlerini bırakmıyor. Ermeniler ise Türkler tarihe arkalarını döndüler dememişler ve ‘hesabını babalarından soramasak da evlatlarından sorarız’ anlayışıyla yola devam etmişler. Daha doğrusu kimliklerini travmatik bir geçmiş üzerine kurmuşlar. Yahudiler istikballerini ve kimliklerini nasıl diaspora ve Holokost üzerine inşa etmişlerse, şimdi de onların izinden giden Ermeniler aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar. Modern kimliklerini jenosit üzerine inşa etmeye çalışıyorlar. Burada Türkiye’yi de bu algılarına veya ezberlerine boyun eğdirmeye gayret ediyorlar.
¥
Ermeni iddiaları bu bağlamda şantaj unsuru olarak da kullanılıyor. Sözgelimi, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komisyonu’ndan geçen son Ermeni tasarısı da Semih İdiz’in yazdığı gibi protokollerin Türkiye tarafından imzalanması için Obama tarafından icra edilmiş bir şantaj ve dayatma politikasıdır. Jenosit iddialarının gölgesinde Türk dış politikasını yönlendirmeye çalışıyor ve lisan-ı halleriyle bize ‘Yukarı Karabağ’ı falan unutun. Azeriler ne halleri varsa görsünler. Ermeniler için gerekirse doğalgazı daha yüksek fiyatlardan kullanmaya da alışın...” diyorlar. Bundan dolayı Ermeni protokolleri başımıza bela olmuş ve Ermenilerde de ek yeni bir intikam dürtüsü oluşturmuştur. Burada benim asıl ilgimi çeken, İttihatçılarla Hitler politikası arasında bağlantı ve ilinti kurulmasıdır. CBS Televizyonunda Ermeni tezleriyle ilgili yayınlanan bir belgesel filmde, Ermenilere karşı yapılanların Hitler’e ilham kaynağı olduğu ileri sürülmüştür. Bazıları da yine bunu tersinden değerlendiriyor ve İttihatçıların Ermeni politikalarının, Almanların etkisiyle kurgulandığını ileri sürüyorlar. Bu bağlamda, Robert Fisk gibiler bile kendilerini tutarsızlıklardan kurtaramıyorlar. Fisk, Batı’da Ermeni tezlerinin en yaman müdafileri arasında bulunuyor. Tek ayaklı bir analoji kuruyor. Türklerle Almanları mukayese ederken ve İttihatçıları Hitler’in öncüsü olarak görürken, Türklerin yaptığı gibi analojide ikinci bir ayak veya köprü kurmuyor. Robert Fisk gibiler sadece İttihatçılar ile Hitler veya Türklerle Almanlar arasında münasebet kuruyor ama ikinci ayağı teşkil eden Ermenilerle Yahudiler arasında bir analoji tesis etmiyor? Niye?
¥
Zira o zaman kendisiyle çelişecek ve ters düşecek. İsrail’e vurarak Ortadoğu halklarının kalbine giriyor ve kahramanı oluyor. Bu durumda analojisine ikinci bir köprü kurarak Ermenileri Yahudilere benzetecek olursa tezi düşecek ve bir işe yaramayacak. Populizmin devamı için bunu yapmamalı. Pekala, İsrail yayılmacılığıyla Karabağ’ı işgal eden Ermeni yayılmacılığı arasında bağ kurabilir. Neden yapmıyor? Populizm suret-i haktan görünmektir ve suret-i haktan görünmek için analojinin ikinci ayağı oluşmamalı da ondan. Ama Washington’da ikinci ayak oluştu bile.
Fisk kendi doğruları üzerine tek şıklı bir önermede bulunuyor ve cevabını da kendisi veriyor: Hitler doğu Avrupa’daki milyonlarca Yahudi’yi öldüreceği Polonya seferi öncesinde basit bir soru sormuştu: “Bugün Ermenileri kim hatırlıyor?” Evet, Hitler bu hafta Obama’dan duymuş olmayı isteyeceği cevabı aldı.
Belki de bizim alacağımız ders ve cevap şu olmalıdır: Geçmişten ve kaderden kaçılmıyor. Ermeniler, kimliklerini mazi üzerine inşa ettiler. Türkiye ise kimliğini reddi miras üzerine yani geçmişi silmek ve inkar üzerine kurdu. Türkiye’yi Ermeni tezlerinin inkarı üzerinden suçlayanlar ve sorgulayanlar neden kültürel ve dini inkarı hatırlamıyorlar? İşlerine gelmiyor. Ve işte bütün bu alanlarda bu yüzden bir sağırlar diyaloğu yaşanıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.