“Kur’ân Yılı”nda Kur’ân ve Namazla Diriliş Sefer
Miladi 610 yılının Ramazan ayı Kadir Gecesi’nden başlayarak peyderpey nazil olmaya başlayan Kur’ân-ı Kerîm, Rasûlüllah’ın (s.) vefatından kısa süre önce, “Bugün dininizi kemâle erdirdim ve size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum.” (Maide 5/3) ayetinin gelmesi ile tamamlandı. Vahiy nimetinin tamamlanması, Rasûlüllah’ın (s.) vefatının da habercisi idi. Nitekim ashab-ı kiramdan bazıları bunu tahmin edip ağlamaya başlamışlardı bile...
Rasûlüllah’tan (s.) sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) halife seçildi. İki yıl sonra da onun vefatı üzerine ve onun işareti ile Hz. Ömer (r.a) halife seçildi. Onun on yıllık hilafeti döneminde büyük fetihler yapıldı...
Hz. Ömer (r.a), gerek yeni fethedilen bölgelere Kur’ân mesajının doğru ve etkili biçimde ulaşması amacıyla ve gerekse ümmetin Kur’ân’la ilişkisinin zayıflamış olması ihtimalinden hareketle geniş çaplı bir Kur’an Seferberliği başlattı; vali ve komutanlarına birer mektup göndererek şu talimatı verdi:
“Kur’ân hafızlarının/okuyucularının isimlerini bana yazın ki, ben onları şeref ve maaş hususunda yükselteyim. Onları etrafa göndereyim ki halka Kur’ân öğretsinler.”
Ebû Musa el-Eş’arî (r.a), Hz. Ömer’e (r.a) yazdığı cevabi mektubunda şu bilgiyi arz etti:
“Benim yanımda Kur’ân hafızlarının/okuyucularının sayısı üç yüz küsur kişidir.”
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a), ona ve Kur’ân hocalarına şöyle bir mektup yazdı:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Allah’ın kulu Ömer’den, Allah’ın kulu Abdullah b. Kays’a (Ebû Musâ’ya) ve beraberinde bulunan Kur’ân hafızlarına!
Selâm sizin üzerinize olsun. Kesinlikle bu Kur’ân sizin için bir ecirdir, bir şereftir, bir hazinedir. Siz Kur’ân’a tâbi olunuz. Sakın Kur’ân’ı kendinize uydurmayınız. Çünkü kim Kur’ân’ı kendisine uydurursa, Kur’ân onu yüz üstü cehenneme atar. Fakat kim Kur’ân’a tabi olursa, Kur’ân onu Firdevs cennetlerine götürür. Kur’ân’a uyarsanız, o mutlaka size şefaatçı olacaktır. Sakın Kur’ân sizin hasmınız olmasın. Kur’ân kime şefaat ederse, o cennete girer, kime hasım olursa, o da cehenneme girer. Biliniz ki bu Kur’ân hidayetin kaynaklarıdır, ilmin çiçeğidir ve Allah katından en son gelen ilahi kitaptır. Allah, onunla kör gözleri, sağır kulakları ve kapalı kalbleri açar. Biliniz ki kul geceleyin kalkar, misvakla abdest alır, sonra tekbir getirir ve Kur’ân okursa, Allah’ın meleği ağzını o kulun ağzı üzerine koyar ve ona: ‘Oku! Oku! Temiz ve güzel kokan ağzınla oku. Sana mübarek olsun’ der. Kesinlikle namazda okunan Kur’ân korunmuş bir hazinedir; kurulmuş bir hayır ve bereket sofrasıdır. Öyleyse bunu elde etmek için gücünüz yettiği kadar çalışın. Çünkü namaz, zulmet perdelerini yırtan bir nurdur. Zekât yol gösteren bir rehberdir. Oruç, kötülüklerden koruyan bir kalkandır. Sabır ferahlatan ışıktır. Kur’ân ise, ya lehinize veya aleyhinize şahittir. O halde Kur’ân’a saygı gösterin, onu küçümsemeyin. Allah Teâlâ, Kur’ân’a saygı gösterenlere şeref verir. Onu hafife alanları alçaltır. Biliniz ki, Kur’ân’ı ezberleyen ve onun emirlerini yerine getiren kimsenin duası Allah katında muhakkak kabul edilir. Allah dilerse ona ecrini dünyada verir, dilerse ahirette verir. Şunu unutmayın ki, Allah katındaki nimetler, Allah’a inanarak tevekkül edenler için dünya menfaatlerinden daha üstün ve süreklidir.”
Ebû Musa el-Eş’arî’nin, yaklaşık 300 kişi olan kurrâları bir araya toplayarak, “Sakın huzuruma bütün Kur’ân’ı ezberlemeyen kimse girmesin” dediği dikkate alınırsa, onların tümünün sıkı Kur’ân hafızları ve âlimleri olduğu anlaşılır. Huzuruna giren kurrâlara Ebû Musa (r.a) şöyle öğütte bulunur:
“Siz memleketin kurrâlarısınız. Sakın uzun emellere kapılmayınız. Ehl-i kitabın kalplerinin katılaşması gibi kalpleriniz katılaşır.” (Bunları Kandehlevi’nin Hadislerle Müslümanlık isimli eserinden (3/511-512) aktardık.)
Ebû Musa (r.a), bu uyarısında Hadid sûresinin 16. âyetine işaret etmektedir. Bu âyet-i kerimede Rabbimiz: “İman edenlerin kalplerinin Allah’ın Zikrine ve hak olarak inene (Kur’ân’a) yumuşamasının zamanı gelmedi mi?” ikazından sonra; “kendilerine kitap verilip, (onunla ilişkiyi keserek) üzerlerinden uzun zaman geçmiş de artık kalpleri katılaşmış insanlar gibi olmasınlar” buyurarak müminleri Kur’ân konusunda duyarlı olmaya ve kalplerinin katılaşmaması için vahiyle yeniden yoğrulmaya çağırır.
Bugünün, Kur’ân’la ilişkileri iyice zayıflayan müminleri için bu ikaz daha bir anlamlı hale gelmiştir.
Evet! Kur’ân’dan uzaklaşarak katılaşan kalplerin yine ve yeniden Kur’ân’la yumuşamasının zamanı gelmedi mi? Gönüllerimizin ve ruhlarımızın tekrar dirilmesi için Kur’ân’a dönmenin vakti değil mi?
“Kitab’dan sana vahyedileni oku/anlat/uygula ve namazı ikâme et” (Ankebut/45) ilahi emrini şiar edinen Namaz Gönüllüleri, 2010 yılında “Kur’an ve Namazla Diriliş Seferberliği” başlatıyorlar.
Diyanet’in “Kur’ân Yılı” ilan ettiği 2010’da ve her zaman Kur’ân ‘kalbimizin baharı’ olsun inşallah.
NOT: 14 Mart Pazar günü, 13.30 - 15.30 saatleri arasında sizleri TV Net, Hilâl TV, Dost TV, TV 5, Kon-TV, Urfa TV, Berat TV, Çay TV’yi izlemeye davet ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.