HSYK isterse yapar
Birtakım çevreler yargı reformunu yokuşa sürmek için “idarenin yargıyı sarması” şeklinde kafa karıştırıcı beyanlarda bulunmak yerine HSYK’yı şu andaki tansiyonu düşürücü açılımlar yapmaya zorlasa bence daha doğru olur...
HSYK’nın geçmişte yanlışları yok değil, olayları siyaset gözlüğü ile değil de hakça ele alırsak yapılanların pek de doğru olmadığına karar vermiş oluruz.
Geçmişte gündeme düşen Hakim Adayları Merkezinde başörtüsü skandalı ile ilgili olayı daha önce bu köşede yazmıştım. Üç adayın meslekten atılması için yapılan oylamada eski müsteşar Uğur İbrahimhakkıoğlu “Ben hukukçuyum, hukukun gereğini yaparım” diyerek lehte oy kullanmasaydı adaylar atılacaktı.
Yanılmıyorsam şu anda üst yönetimde olanların birisi yeğeni, diğeri ise gelini.
Bu kadarla yetse iyi...
...
Geçmişte 900 hakim adayı almak için yapılan imtihanın komisyon başkanı bendim.
Bir önceki imtihanda İmam Hatipli almamışlardı. Birisi elekten kaçmış olacak ki sonradan öğrenilince notları düşürülerek kellesi alındı.
O cenah şimdilerde “yargı bağımsızlığı” diye bağırıyor.
Bitmedi...
900 kişiden imtihanı kazanan 200 İmam Hatip Lisesi çıkışlının hikayesi daha da hazin.
O zamanki kurul, bu 200 İmam Hatip çıkışlıyı hakim yapmak istemiyordu...
Zamanın Bakanı Hikmet Sami Türk “Sırf okulundan sebep kur’a çektirmemeye karşıyım” ifadesini kullanarak kurulun toplantısına iştirak etmemiş.
Kurul karar vermek üzere toplandığında bu sefer de Cumhurbaşkanı sayın Sezer’in, Köşk’e Hukuk İşleri Danışmanı olarak aldığı Reşat Şamiloğlu “Bu çocuklar devletin açtığı okullardan mezun oldular” gerekçesiyle oylamada lehe oy kullandı.
Değilse, 200 kişi sırf okudukları okullar yüzünden mesleklerinden olacaklardı.
Sanırım bu iki tarihi örnek tarafsız ve de bağlantısız kalması gereken kimi hakimler hakkında çok şeyleri ifade ediyor.
O halde “Siyaset yargıya baskı yapıyor” diyenler, lütfen birazcık seslerini kıssınlar.
Eleştiri ise öncelikle kendimizden başlayalım.
...
Diyorum ya, HSYK isterse bazı sorun giderici açılımları siyasetin yargıya müdahalesine imkan vermeden yapar ve tansiyonu düşürür. “İsterse yapar” dememdeki kastım budur.
Sıralayalım:
2461 sayılı HSYK Kanunu’nun 4. maddesi üye seçiminin nasıl yapılacağını yazmıyor.
Yazmadığına göre demektir ki kurulun bu konuda ilke kararı almasında yasal bir engel yoktur. O zaman şunları yapar:
Üye seçim yaşını 45’ten 55-63 arasına çeker...
Çekince, ülke genelindeki 1500 birinci sınıf hakim ve savcıdan üye olmak için başvuru sayısı 300’ü geçmez. Bu kadar sayı arasından kolayca ya kur’a çekilir veya sınav yapılır.
Yapılırsa:
Siyasi müdahalenin önü kesilir, sonra da teşkilattaki sızlanmalar son bulur.
Bir başka ilke kararı da şu olabilir:
Heyet halinde çalışan mahkemelerde kıdemli hakim başkan, büyük kentler hariç diğer yerlerde kıdemli savcı başsavcı. O zaman siyasetin müdahale edeceği saha daralır...
Diyorum ya, hakimler olarak önce üzerimize düşen görevleri yapalım, yetmezse siyasi iktidardan isteyelim... Hem yapmıyoruz, hem de şikayet ediyoruz...
....
Bir örnek de bakanlıktan vereyim.
Bakanlıkta yıllarca çalışıp hak ettikleri halde kadrosunu (1-4 derece) alamayanlar vardı.
Hizmet tamam, eğitim düzeyi tamam ama kadro yok...
Hadi desem ki İmam Hatipli değil, çoğu Alevi...
Hiçbir ayrım yapmadan hepsinin kadrosunu verdim.
İsmen bakanın makamına çağırıp kadrolarını verdiğim bayan ağırlıklı memurlar hüngür hüngür ağlamışlardı... “Alevi olduğumuz için sizden bu tip bir işlem beklemiyorduk. Hatta görev yerlerimizin değiştirileceğinden korkuyorduk, ama siz bizi duygulandırdınız...”
İşte fark burada; hak edene verelim, yasaları insanlara eşit uygulayalım.
Değilse, aşiret devleti derler bize...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.