Birkaç kamyon dolusu iddia
Haber herkesin yüreğini ağzına getirdi. Ankara'nın girişinde, bir ihbar üzerine durdurulan kamyonda bulunan 900 el bombasından bahsediyorum.
El bombası deyince artık piyadenin taarruz esnasında pimini çekip karşı mevziye fırlattığı, patlayınca sağa sola saçılan parçalarla çok can yakan mühimmattan bahsetmiyoruz. Üç yıl önce Ümraniye'de ele geçen bir sandık el bombası, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan el bombaları veya Zir Vadisi'nde, Poyrazköy'de toprağın altından çıkartılan el bombaları aklımıza geliyor. Önceki gün ele geçen bombaların üzerindeki seri numaralarının kazındığı iddiası, yine bombaların MKE yerine ABD menşeine dair söylenti ve nihayet bu kamyonun Kontrgerilla'yı da içinde barındıran Özel Kuvvetler Komutanlığı'na teslim edilecek olması zihnimizi bulandırıyor. Bu mühimmat naklinin yönetmelikte yer alan esaslara uygun yapılmaması, emniyete haber verilmemesi şüpheleri çoğaltıyor.
Savcılık, kriminal incelemeler de dahil her türlü soruşturmayı yürütüyor. Bütün şüphelerimiz emin ve ehil ellerde takip ediliyor. Endişeye mahal yok.
Ancak Türkiye'de sorumlu ve ilgili herkesin dikkat etmesi ve gidermesi gereken bir endişe topluma yerleşiyor. Bir kamyon dolusu bomba, hepimizi korkulara sevk eden birkaç kamyon dolusu iddianın yanında hiçbir şey.
Son günlerde birkaç ilimizi ziyaret ettim. Zaman Gazetesi okuyucuları ile sohbet ettim. Ben, Türkiye'nin üzerine çöken kâbusun sona erdiğini, bundan sonra her şeyin hukuk çerçevesinde çözüleceğini anlatıyorum. Artık silahlı vesayet dönemi sona erdi. Sadece usulüne uygun biçimde cenazeyi kaldıracağız. Bu iyimser yorumlarıma çok güçlü itirazlarla karşılaşıyorum. Ortak endişe: Ya yine kötü şeyler olursa? Bu endişelerin giderilmesi, toplumun rahat nefes alması ve insanların eşkıya korkusu olmadan işine gücüne bakması lâzım. Peki bu nasıl olacak? Endişe edenleri, askerî darbeler döneminin kapandığına nasıl ikna edeceğiz? Sağda solda gözümüze çarpan bombaların Kafes veya Balyoz planı gibi, doğrudan vatandaşlara kasteden katliam planları için kullanılmayacağından nasıl emin olacağız?
Darbeyi ne önler?
Kurtarılmayı bekleyen bir vatan ve devlet olmayınca kendilerini çok mutsuz hisseden birkaç "Çılgın Türk"ün bir araya gelip darbe planlaması mümkün değil mi? Elbette mümkün. Peki başarıya ulaşmaları mümkün mü? Kesinlikle hayır. Peki ne olur? Elimizde sadece akim kalmış yeni bir darbe teşebbüsü davası ve cezaevinde tutuklu darbe teşebbüsü sanıkları olur.
Darbeyi, darbe teşebbüslerinin cezalandırılması önler. Bugün darbe planlama iddiasıyla tutuklananlar ve görülmekte olan davalar, gelecekte vuku bulması muhtemel darbe teşebbüslerini önlemenin en kestirme ve en etkili yolu. Türkiye, ilk defa seri halde darbe teşebbüslerini yargılıyor. Soluğu özel yetkili sivil savcının önünde almayı göze alan varsa buyursun darbe planlasın.
Türkiye, darbe teşebbüslerini, kanunların izin verdiği çerçevede Ergenekon davası ile yargıya taşıdı. Bir yığın sulandırma ve profesyonel engelleme çabasına rağmen suçlar kovuşturulmaya başlandı. Ancak dönüm noktası, askerlere sivil yargı yolunu açan yasal düzenleme oldu. Anayasa Mahkemesi'nin iptal etmesine rağmen, yargının hukuka uygun yorumu sayesinde ucu darbeye uzanan bütün asker kişilere ait iddialar artık sivil yargıda görülüyor. Böylece darbe teşebbüsü, eksiksiz yargı önüne getiriliyor. Koca silahlar artık yargının önünde çakı bıçağı kadar anlam taşımıyor.
Darbeleri önlemenin ikinci yöntemi, gizlilik zırhının kalkması. Asker, otonom alanını gizlilik arkasına saklanarak savunuyor. TBMM'nin gündeminde olan Sayıştay Kanunu tasarısı, askerî harcamalar üzerinde normal bir malî denetim öngörüyor. Genelkurmay, -Yurdagül Şimşek'in Radikal'de dün çıkan haberine göre- askerî gizlilik gerekçesi ile bu denetime karşı çıkıyor. Gizlilik yüzünden orduevlerini malî olarak denetleyemediğiniz bir ülkede yaşayabilmek için, zihnî melekelerinizin bir kısmını iptal etmek yerine, bu denetimi paşa paşa yaptıracaksınız. "Askerî sır" kapsamında gerekçe olarak ileri sürülen gizliliği de, elinizde internet varsa, NATO kaynaklarından veya stratejik araştırma merkezlerinin web sitelerinden çıktı alıp, malî denetime karşı çıkan Genelkurmay'ın önüne koyabilirsiniz.
Türkiye, askere sivil yargı yolunu açan düzenleme ile bir dönemi kapattı. Şimdi Sayıştay denetimi ile yeni bir dönemi başlatacak. Darbeler mi? İşte böyle önleniyor.
Alevîleri istismar edenler
MHP'nin darbelere karşı tutarlı duruşu, darbe önlemeyi bir hükümet sorumluluğu olmaktan çıkardı ve ortak siyasî aklın sorunu haline getirdi. CHP lideri Baykal'ın çaresiz darbe karşıtı mevziye yerleşmesi, artık darbe teşebbüsleri için de çok caydırıcı bir gelişme olarak okunmalı. Yani? Darbenin sivil-siyasî destekçisi kalmadı.
Baykal, "İrtica ile mücadele planı"nın ilk fotokopi metni yayımlandığı zaman "Bu bir komplo belgesidir." demişti. "Bu metnin bir belge niteliği taşımadığını herkes kabul etmelidir. Başbakan bu komployu aydınlatmalıdır." diye adeta tepinmişti. Bugün, "Eğer Genelkurmay'da böyle bir belge hazırlanmış ise bunun net bir şekilde ortaya çıkması lâzım." diyor. Hatta sadece Albay Dursun Çiçek'in değil, Genelkurmay Karargâhı'nda başka suçlular varsa "önünü arkasını" soruşturmayı savunuyor.
Baykal'ın vardığı yer, iki açıdan önemli. Birincisi, Baykal'ın sahip olduğu üst düzey bilgiler ışığında artık bir darbe ihtimalinin bulunmadığını gösteriyor. İkincisi, darbe karşıtlığının sivil siyasetin vazgeçilmez cüzlerinden biri haline geldiğini gösteriyor.
Göç, yolda düzülüyor. Türkiye, 50 yılın kirini pasını soğukkanlı biçimde tarihin tozlu raflarına kaldırıyor. Darbe heveslilerini cezaevlerinde misafir ediyor. Darbe teşebbüsü suçunu, cesaretle ve hiçbir şeyi atlamadan yargılıyor.
Geriye bazı alışkanlıkların değişmesi kalıyor. Tıpkı Alevîler üzerinden darbe siyaseti yapanlar gibi. CHP, 3. Ordu Komutanı'nın Alevî köylerine okul yaptırmasının "bir ayrımcılık" şeklinde iddianamede yer almasını, "Alevî köylerine okul yaptırmak savcılıkça suç kabul ediliyor" diye eleştiriyor.
CHP'li siyasetçiler Alevîleri bu kadar saf mı zannediyorlar? Bir Alevî çıkıp da şu soruları sormaz mı: "Alevîsi Sünnîsi bir kenara, okul yaptırmak ordu komutanının işi mi?" Sonra, "Darbe planları ve komplolar peşinde koşan, Alevî vatandaşları ve dernekleri fişleyen biri gelip benim köyüme okul yaptıysa, ben son taşına kadar o okulu iade etmez miyim?"
Allah aşkına, Alevîliği darbecilikle yan yana anmanın Alevîlere yapılacak en büyük haksızlık olduğunu artık öğrenemediniz mi? İddia, ordu komutanının Alevî köylerine okul yapması değil, darbe için Alevîliği istismar etmeye kalkması. Asıl bu istismara ne diyorsunuz?
Bir kamyon bomba ve birkaç kamyon iddia var. Yeni kamyonlara yeni iddialar yükleyecek çılgınlar çıkar mı? Özel yetkili cumhuriyet savcılarından hiç korkmayan çılgınlar... Ben sanmıyorum...