Bir Mehmet Akif’imiz daha var mı?
Bir Mehmet Akif’imiz daha yok. Olan Akif’i de ne kadar anlayıp anlamadığımız tartışılır. Yalnız tartışmaya solun tüm çeşitleri ile millete ve devlete başkaldıran; darbeci, cuntacı, karanlık işlerin çeteleri ile Ergenekoncular ve onları destekleyenler tartışma dışıdır.
Mehmet Akif insandı, adam gibi adamdı. Ve tam bir “iman” sahibiydi. Ancak insan ve iman sahibi olanlar, İstiklal Marşı’nı, Çanakkale Şiiri’ni yazabilirdi. Bugüne kadar Akif düşmanlarından böyle bir şiir ya da düz yazı yazan görülmüş müdür? Evet görülmüştür. Ya Akif’e küfretmişlerdir ya İstiklal Marşı’na ya da Çanakkale’ye.
Sadece Akif’in iyi bir Müslüman olması bile, belli çevrelerin ona düşmanlık etmesi için yeterli sebeptir. Müslüman bir halkın ekmeğini yiyen, suyunu içen, tarlasından, bağından, bahçesinden beslenen, her türlü ihtiyacını bu ülkeden gideren kişi ya da kişilerin, halka ve halkın değerlerine düşman olmasını kim nasıl izah edebilir? Geçelim.
Dün İstiklal Marşı’nın kabul yıldönümüydü. O günlere ve marşın yazılmasına dair şu notları bilgi tazeleme bakımından aktarmak isterim.
Milli heyecanı koruyacak, milli azim ve imanı besleyecek, zinde tutacak bir marşın yazılması, ordu adına teklif edildi. Yarışma Maarif Vekâletinin genelgesiyle okullara duyuruldu ve basın yoluyla da “Türk şairlerinin nazarı dikkatine” sunuldu.
Yarışmaya 724 parça şiir katıldı. Fakat hiçbirisi milli marş olmaya layık görülmedi. Böyle bir marşın ancak Mehmet Akif tarafından yazılabileceği ve para meselesinden dolayı onun da yarışmaya katılmadığı kulaktan kulağa yayılıyor ve biliniyordu.
Hasan Basri Bey, para meselesinin kaldırıldığını söyleyerek, Akif’in yarışmaya katılmasını sağladı. Mehmet Akif’in şiiriyle birlikte üç parça orduya gönderilerek, asker üzerinde tesiri en fazla olan eserin tespit edilmesi istendi. Cevap olarak Mehmet Akif’in şiirinin beğenildiği bildirildi.
Maarif Vekâleti tarafından gönderilen İstiklal Marşı teklifi gündeme alındı. Başkanvekili Hasan Fehmi Efe’nin başkanlığındaki toplantıda ele alınan marşın tab ve tevziine karar verildi. Marş, Hamdullah Suphi tarafından Meclis’te okundu. Büyük bir coşkuyla dinlenen marş, sık sık alkışlarla kesildi.
Marşın kabul edilmesi, 12 Mart 1921 tarihindeki toplantının öğleden sonraki oturumunda ele alınarak marşın oya sunulması kararlaştırıldı ve “oy birliği ile kabul edildi.” Marş teklif üzerine en son ayakta dinlendi. Kahraman orduya ithaf edilen marş, İstiklal Marşı olarak kabul edildi. Akif; “Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım” dedi ve bu marşı Safahat’a almadı.
İşte insan ve Müslüman böyle biridir. Akif’e ve onun inandığı değerlere düşman kesilenlere bir insanlık örneği daha vermek isterim.
Millî Mücadele sırasında yakın arkadaşlarından Ankara Baytar müdürü olan zat, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi konferans salonundaki bir konuşmasında şunları söyler:
“Mehmet Akif’in giyecek bir paltosu yoktu. Tâceddin Dergâhı’ndan Büyük Millet Meclisi’ne kadar paltosuz olarak yaya giderdi. O zamanlar Ankara’nın soğuğu çok şiddetli idi. Ben daireme gelir, paltomu Mehmet Akif’e gönderirdim. O da giyer, Meclis’e giderdi.
İstiklâl Marşı için verilen parayı geri vermesinden dolayı kendisine; ‘Mehmet Akif üzerinde bir palton yok, verilen parayı da almazsın’ dedim. Bunun üzerine, bana darıldı, paltomu da kabul etmedi. O soğuklarda paltosuz olarak Büyük Millet Meclisi’ne gitti, geldi.”
Bir örnek daha:
Harb-i Umumi içinde kardeşinin evinde çayı şekerle içtiklerini görünce; “Milletin yemediğini siz nasıl yiyorsunuz” demiş ve bir müddet kardeşinin evine bile gitmemiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.