Ben gazetecinin ajan, aynı zamanda tetikçisini severim!
Yanlış anlaşılmasın; bu vecize kat’iyyen Atatürk’e filan ait değildir. Hani stadyumların, kapalı spor salonlarının değişmez, değiştirilemez vecizesiyle de hiçbir alâkası yoktur. Rivayete göre o vecize de Atatürk’e ait değilmiş. İşini kutsallaştırmak isteyen açıkgöz bir beden terbiyesi mensubu tarafından uydurulmuş!
Abdülhamid sansüründen şikâyet eden necip basınımızın İttihat Terakki döneminde Abdülhamid’in kıymetini anlama fırsatı bulduğu bilinir. Lâkin bu idrak gecikmesi, ona pahalıya patlamıştır. Cumhuriyet’ten sonra ise İttihatçıların sokak ortasında muhalif gazeteci öldürülen dönemi mumla aranmıştır.
Cumhuriyet’ten sonra matbuat cihazı tamamen devletin, devletlilerin pençesine düşmüştür.
Takrir-i Sükun Kanunu’nun akabinde birçok gazeteci İstiklâl Mahkemelerine buyur edilmiştir. İlk büyük muhalif gazete temizliği böylece yapılmıştır.
Asıl kökten basın temizliği, harf inkılâbından sonra gerçekleştirilmiştir.
Harf inkılâbının ertesi günü gazeteler tamamen okuyucusuz kalmıştır!
Şimdi düşünün, bugünün en çok okunan yazarları kimler, en çok satılan gazeteleri hangileri?
Bir kurtarıcı yöneticimiz, ideolojik bir karar alsa. Çin’in önümüzdeki on yıllardaki gelişmesini dikkate alarak, batılılaşmadan vazgeçip doğululaşmaya yönelse ve bunun için harf inkılâbı yapsa… Bir günde Çin yazısına geçsek?
Ortalık Kel Ali’nin bağına dönmez mi?
Okuyucu sayısı sıfıra inmez mi?
1928’te Türkiye’de aynen böyle oldu. Gazeteler tamamen okuyucusuz kaldı.
Çok hayırhah, aynı zamanda basınsever Cumhuriyet hükümeti gazetelerimizin bu fena günlerinde imdadına yetişti. Bütçe kanununda gazetelere devlet tahsisatı ayrıldı.
Ve bu tahsisattan faydalanan gazeteler yayınına bir müddet okuyucusuz da olsa devam etti. (Ne tip gazetelerin bu tahsisattan beslendiği tahmin etmeyen varsa, onlara yardımcı olabiliriz!)
Anlayacağınız; bir müddet gazeteler tamamen devlet parasıyla çıktı.
Faydalanamayanlar ne oldu? Tabiî olarak hepsi kapandı! Yüzlerce gazete yayınını tatil etti. 1950’lere kadar basın belini bir türlü doğrultamadı.
Bütün basınımız devletçi, hükümetçi ve cumhuriyetçi oldu! Kahraman basınımıza da bu yakışırdı zaten.
O zaman gazetelerde ajan bulundurmaya ihtiyaç hissedilmezdi.
Çünkü gazeteler zaten devletin, hükümetin, cumhuriyetin ajanı idi. Yani, temsilcisi, acentası…
Ajanın asıl mânası budur zaten. Şimdi türkçedeki yaygın mânası “agent secret”, yani “gizli ajan”ın kısaltmasıdır.
Kahraman Türk basınında çok sayıda ajan varmış!
Bunların çoğu bilinirmiş. Yani gizliliği olmayan ajanlar!
Bunlar ne yaparlarmış peki?
“Karakter suikastı yaparlar”mış. “İstihbarat kurumları, onlara şu adamı yıpratın der ve onlar da yıpratırlar”mış. “Suçlayıcı ve çarpıtma haberleri ve yazılarıyla yıpratırlar”mış…
Bunu basın camiasının en tanınmış üst düzey yöneticilerinden biri söylüyor!
Şimdi bu gözle 28 Şubat basınını bir gözden geçirin! Bu bahsedilen işleri en fazla kimler yaptı? Bunlara âlet olanları, kapılanları ayırmak için “en fazla” kaydını koydum.
İsimler hızla zihninizden geçiyor değil mi? Evet evet, hepsi doğru! En fazla yapan da şu namussuz dediğinizi duyar gibi oluyorum. O da doğru. Peki bunlar şimdi ne yapıyorlar?
Yine vazifelerini! Ergenekon adına karakter suikasti yapıyorlar, isimleri yıpratıyorlar, suçlayıcı ve çarpıtma haberler yazıyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.