Hubb-u câh: Şan, şöhret, makam sevgisi
Hubb-u câh denilen şöhret hırsı, halkın nazarında mevki sahibi olmak hissi, az-çok bütün insanların yapısında ‘yaratılış itibariyle potansiyel olarak’ vardır. Hattâ o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi bazı insanları sevk eder. (Dağcıları ve tehlikeli oyunlara girenleri, yüksekten atlayanları ve çok katlı apartmanlara tırmananları düşününüz. Şöhret hırsı ve ‘Bu bu işi başardım’ diyebilmek için hayatlarını tehlikeye atarlar.)
İnsî şeytanlar, cinnî şeytanlardan aldığı dersle, Kur’ân yolunda olan fedakâr hizmetkârları önce bu makam ve şöhret hissi vasıtasıyla aldatmak; kudsî hizmetlerden, mânevî ulvî cihaddan vazgeçirmek isterler.1 Dünyaya yönelik rütbe ve makamların asıl amaç edinilmesi gerektiğini ve ‘devamlı’ olduklarını telkin ederler. Bu konuda da oldukça başarılı olurlar.
Zîrâ, makam-mevki, şan-şöhret sevgisi insanların en zayıf damarlarındandır. Şeytanlar ve şeytanlaşmış insan sûretindeki yamakları; insanı bu zayıf damarından yakalayıp okşar ve kendilerine çekerler. Sonra, onun uğrunda bir sürü maddî-mânevî cinâyet işletirler!
Oysa şöhret hissi; hem dünya, hem de âhiretini düşünenler için gayet tehlikelidir. Yalnız dünya hayatına kilitlenenler için de gayet dağdağalı ve birçok kötü ahlâkın da kaynağıdır;2 insanı, esfel-i sâfilîne düşürür. Şöhretperestlerin bir gayel-i hayâli olan şan ve şerefin süslü perdesi altında ağır bir riyâ, soğuk bir hodfuruşluk, muvakkat bir sersemlik3 yattığından, insana gerçek bir teselli vermez.
Nefis hesabına olan mecâzî şöhretten kaçmak gerekir. Çünkü;
- İnsanın en zayıf damarlarından olan şöhret zehirli bir baldır.
- Şöhret riyâkârlığın sebebidir.4
- Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mâl eder.5
- Şöhret hırsı, insanı insana köle yapar.6
- Şeytan, Kur’ân hizmetkârlarını makam sevgisiyle aldatır.
- Şöhretperest, para ve şâna tapan bir putperestir.
- Şöhretperest, esfel-i sâfiline düşer.
Şöhretperestlik hastalığından şu noktayı nazara alarak kurtulabiliriz: Hepimizde “şan/şöhret ve makam” sevgisi potansiyel olarak var olduğuna göre; makam sevgisinin yönünü değiştirmek gerekir. Allah’ın rızası, iltifâtı büyük bir makamdır. İnsanlığın en büyük makamı, marifetullahtadır. Allah rızasının, sevgisinin, merhametinin, iltifatının, Allah’ın kabul etmesinin, insanlarınkiyle asla kıyaslanamayacak bir çapta olduğunu düşünmek, anlamak ve kabul etmektir. Bu öyle bir makam, öyle bir anlayış, öyle bir ilim, öyle bir inançtır ki, insanların teveccühü/yönelmesi ve güzel karşılaması7, O’nun teveccühü, sevgisi, alkışı yanında ‘sönük bile kalmaz’, ‘hiç hükmünde’dir!
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 401.
2- Age.
3- Lem’alar, s. 232.
4- Mesnevî-i Nûriye,
s. 71, 135.
5- Sözler, s. 657.
6- Age, s. 714.
7- Mektubat, s. 401.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.