Sayın Başbuğ'a 5 soru
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Milliyet ve Hürriyet gazeteleri üzerinden peş peşe mesajlar veriyor. Demokratik ülkelerde asla böyle bir şey söz konusu olamaz.
Nitekim geçen yılki Türkiye ile ilgili AB ilerleme raporunda; Genelkurmay Başkanlığı'nın, laiklik, siyasî partiler ve askerlikle ilgili olmayan çok sayıda iç ve dış politika konusunda, görüş açıklamasının tasvip edilemeyeceğinin altı çizilmiştir.
Daha da önemlisi, devam etmekte olan Ergenekon davasının; "Türkiye için, demokratik kurumlarının düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne olan güveni güçlendirmek açısından bir fırsat olduğu" belirtilmiş ve üstüne basa basa; "bu süreçte, Org. Başbuğ, yargıyı baskı altına alan yorumlarda bulunmuştur." denmiştir...
Demek bizim gördüğümüz yanlışı, herkes görüyor. Bir de Sayın Başbuğ, meselenin özünü kabullenmeden, hep "kim sızdırıyor?" konusunu öne çıkarıyor. Rica ederim, bir yerde bir cinayet işleniyorsa, "katili kim ihbar etti?" sorusu mu önemlidir, yoksa "neden bu kadar çok insan önünde böylesine pervasızca cinayetler işlenebiliyor?" sorusu mu önemlidir?
Org. Sayın Başbuğ'a belli gazeteler üzerinden vermeye çalıştığı mesajlarla ilgili 5 soru sormak istiyorum.
1. Üçüncü Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk, şu anda iddia olunan Ergenekon terör örgütünün, Erzincan sorumlusu olarak "bir numaralı sanık"tır. "Onun arkasındayız, suçsuz olduğuna tereddütsüz inanıyoruz" demeniz, yargıyı baskı altına almak değil midir? Bu yaklaşımınız, sizin durmadan tekrarladığınız, "yargıya saygılıyız" sözünüzle çelişmiyor mu? Çelişiyorsa, bunu nasıl izah ediyorsunuz?
2. Balyoz eylem planı ile ilgili olarak "bizim için çok ciddi bir olaydır" dediniz. Biz de ümitlendik. "Nihayet ciddiye alınacak bir olay çıktı" dedik. Ama siz, neyi ciddiye aldığınızı şöyle ifade ettiniz: "Yani olayın kendisinden ziyade, TSK'ya etkisi ve sonucu ciddi oldu." Yani o plandaki, detaylı ve korkunç darbe hazırlıkları o kadar önemli değil, sizin "silah arkadaşlarım, muvazzaf, emekli hiç fark etmez" dediğiniz insanların, gözaltına alınmaları önemli, öyle mi?
3. Ankara'da 958 el bombasının taşındığı kamyonla ilgili olarak diyorsunuz ki; "İhbarı, bize haber vermemiş olmaları benim için önemli..." İlk okuyunca, "evet Sayın Başbuğ çok haklı" diyoruz. Hatta "bu şekildeki davranışlar, kurumlar arasındaki karşılıklı güven duygusunu zedeler. Toplumda gereksiz yere gerginlik yaratır." tespitiniz çok isabetli. Ancak, o kadar uzun izahların arasında geçiştiriverdiğiniz bir ifade daha var. İlgili yönerge, bu kamyonun varlığından, Denizli ve Afyon valiliklerinin de haberdar edilmesini gerekli kılıyormuş. Fakat bunun yapılmadığını söylüyorsunuz; "bizimkiler, mülki ve mahalli emniyet birimlerine bir nedenle iletemiyorlar" diyorsunuz. Meselenin en can alıcı noktası işte burası. Kurumlar arasındaki güvensizliğin asıl kaynağı burası. Çünkü siz haber verseydiniz, acaba ihbar ciddiye alınacak mıydı? Sonra, "bir nedenle" ne demek? Nasıl bir nedenle? Bu nedeni bize açıklar mısınız?
4. Sayın Başbuğ, siz her hafta Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'la görüşüyorsunuz. Hatta son olarak 25 Şubat'ta Çankaya'da üçlü bir toplantı oldu. Bu da toplumda devlete olan güveni, göreceli de olsa artırdı. "Ortak akıl" devreye girdi diye düşündük. Ama siz buna rağmen gazeteci çağırıp, sanki o toplantılarda hiç bu konular konuşulmamış gibi medya üzerinden mesajlar vermeye devam ediyorsunuz. Bu tavır, sizce "devlet adamlığı" ile bağdaşır mı?
5. Diyorsunuz ki; "Adlî soruşturma açtığınız zaman, artık bütün yetki, sorumluluk askerî savcıya aittir. Kimsenin askerî savcılar tarafından yapılan işlere müdahale etmesi söz konusu değil. Bu bence önemli. Bakın, karargâh ifadesini kullanmayın. Yetkili olan askerî savcılık. Bu karargâhın işi değil..." Fakat hemen arkasından, "benim askerî savcım" diyorsunuz. Bunu, bir dil sürçmesi olarak mı kabul edelim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.