Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

70 Milyon mu büyük, yoksa 1 mi?

70 Milyon mu büyük, yoksa 1 mi?

Künyesi, kısaca şöyle: 10 Mart 1950 tarihinde Şanlıurfa’da doğmuştur. Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’ni bitirmiş, Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1973 yılında mezun olduktan sonra, askerliğini Tuzla’da kısa dönem olarak yapmıştır...
Ankara hakim adayı olarak mesleğe başlayan Yalçınkaya, sırasıyla Acıpayam Bulanık Hakimliği, Gürün Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, Gürün Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığı, Silifke Hakimliği ve Yargıtay Tetkik Hakimliği görevlerinde bulunmuştur. 14.4.1998 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçilen Abdurrahman Yalçınkaya, Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyesi iken Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca gösterilen adaylar arasından 21.06.2004 tarihinde Cumhurbaşkanı Sezer tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine, sonra da başsavcılığına seçildi. Yalçınkaya, bu görevini halen sürdürmekte olup, İngilizce bilmektedir... Evli ve iki çocuk babasıdır.
İşte bu adam; şimdi kalkmış, “Türkiye’de iki kişiden birinin oy verdiği” bir parti, evet AK Parti hakkında “kapatma davası” açtı!..
Bu demektir ki;
“Türkiye’nin yarısı” olan kitle hiçbir şey bilmiyor ama, “Başsavcı” her şeyi biliyor!..
“Türkiye”nin “laiklik”le ilgili herhangi bir problemi yok ama, “Başsavcı”nın var!..
BU DâVâYI AçACAĞI BELLİYDİ!
Aslına bakarsanız, “Başsavcı”nın böyle bir işe kalkışacağı taa 17 Ocak’ta belliydi!..
Hatırlarsınız;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İspanya’da “başörtüsü” ile ilgili açıklamalarda bulunmuş, Türkiye’ye döndüğünde de “Gerekirse tek cümle ile hallederiz” demişti.
Bu tartışmalardan sonra 17 Ocak’ta yazılı bir açıklama yapan Abdurrahman Yalçınkaya, “Cumhuriyet’in temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği, halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya, sonra da çatışmaya götüreceği açıktır” demişti.
İşte bu sözler, “kapatma sinyali”ydi ve o günkü gazeteler, “Başsavcı’nın belge biriktirdiğini” yazıyordu!.. Aslında, belgelerin biriktirilmesine Sabih Kanadoğlu döneminde başlanmıştı ya, o da ayrı mesele!..
Uzatmayalım... Sinyaller, önceki gün eyleme dönüştü ve Başsavcı dâvâ açtı!..
Hem de, ne zaman?..
Şu “tesadüf”(!)e bakın ki, “kapatma dâvâsı” tam da “Erdoğan’ın başbakan olduğu gün” açıldı!..
Şu “tesadüf”(!)e bakın ki;
Kapatma dâvâsı, “Erdoğan’ın Siirt milletvekili seçildiği”, dolayısıyla “Başbakanlığa layık görüldüğü gün” açıldı!..
Şu “tesadüf”(!)e bakın ki;
"Kapatma dâvâsı"nın açıldığı 14 Mart tarihi, aynı zamanda “Erdoğan Hükümeti’nin kurulduğu gün”dür!..
Hele hatırlayın;
“Şiir okuduğu için” hapsedilen Erdoğan, hapisten çıkmış, yapılan mini seçimin ardından Siirt milletvekili olarak TBMM’ye girmişti. Bu sürecin ardından Gül, Başbakanlık’tan istifa etmiş, 58. Hükümet düşmüştü!..
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, hükümeti kurma görevini AK Parti Siirt Milletvekili Erdoğan’a vermişti. Başbakan Tayyip Erdoğan da “14 MART 2003 CUMA” günü 59. AK Parti Hükümeti’ni kurduğunu açıklamıştı!..
Ve 5 yıl sonra 14 Mart 2008...
"Kapatma dâvâsı" açılıyor!..
Aaa, ne tesadüf!!!
3 BAŞSAVCININ HEDEFİ MİLLET!
Hadi, söyleyin şimdi;
Bu, gerçekten de bir “tesadüf”(!) müdür?.. Yoksa, “planlı, programlı bir kalkışma” mı?..
Bana göre bu bir “kalkışma”dır!..
“Millet iradesi”ne karşı “kalkışma”dır!..
Abdurrahman Yalçınkaya, tıpkı eski başsavcılara özenmiş ve Vural Savaş gibi, Sabih Kanadoğlu gibi, “millet iradesini hiçe sayan” bir girişimde bulunmuştur!..
Ne garip değil mi;
Vural Savaş, bu millet için "habis ur" dedi, "vampir" dedi!.. RP hakkında "kapatma dâvâsı" açtığı günlerde, DSP hakkında açması gereken davayı açmadı... "DSP'ye dâvâ açmam şık olmaz" dedi... Sonra da gitti, "DSP'den milletvekili adayı" oldu!..
Sabih Kanadoğlu, "Tayyip Erdoğan'ı siyaseten linç etmek" için elinden geleni yaptı.
Şimdi de, Abdurrahman Yalçınkaya!..
Bütün bunlar, bir "tesadüf"(!) mü acaba!?!..
Hayır, Yalçınkaya'nın açtığı bu kapatma davası, "AK Parti'ye" yönelik bir girişim değil, doğrudan "millet"e, "millet iradesi"ne ve "milletin inançları"na yönelik bir "kalkışma"dır!..
Bu dâvâ, "millete duyulan kin"in, "millete duyulan öfke"nin dışa vurumudur!..
Başsavcı'nın "kapatma dâvâsına attığı imza", aslında "millete sıkılmış bir kurşun"dur!..
Evet, millete ve milletin "inanç"larına!..
Hele bakın "iddianamedeki suçlama"lara!..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın veya "AK Parti kurmayları"nın ağzından çıkan "Allah, Peygamber, din, iman, Kur'an Kursu, Başörtüsü veya İmam Hatip" gibi ifadelerin tamamı "suç" olarak gösterilmiş!..
Bu da gösteriyor ki;
Bu dâvâ "AK Parti"ye karşı değil, "milletin inançları"na karşı açılmıştır!..
"Allah" demek bile "suç" ise, varın gerisini siz hesaplayın!..
BAŞSAVCI’NIN ADI DA SUç!
Size bir şey söyleyeyim mi;
"Allah" dedikleri için Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın da aralarında bulunduğu "71 kişi"ye "siyaset yapma yasağı" getirilmesini isteyen Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, bu dâvâyı ilk önce "kendisi" hakkında açmalıydı!..
Niye mi?..
çünkü efendim, Başsavcı'nın ismi olan Abdurrahman, "Rahman'ın kulu" demektir... "Rahman" da malûm, "Allah"ın isimlerinden biridir!..
Yani, "Abdurrahman" demek, aynı zamanda "Allah'ın kulu" demektir!..
Şu garabete bakın ki;
İsmi "Allah'ın kulu" demek olan bir adam, "Allah" diyen AK Partililer aleyhinde dâvâ açıyor!..
Daha ne diyeyim?..
ATAMA YETKİSİ OLAN AZLEDER!
Düşünebiliyor musunuz;
22 Temmuz 2007 seçimlerinde tam olarak "16 milyon 327 bin oy" alarak iktidara gelen, bir başka ifadesiyle; 16 milyon 327 bin kişi tarafından "ülkeyi sen yönet" denilerek işbaşına getirilen bir parti, "bir kişi"nin, evet sadece bir kişinin "iki dudağının arasından çıkacak bir söz" ile kapatılacak!..
Bunun adı da, "demokrasi" olacak, öyle mi?..
üstelik bu zat, "millet tarafından seçilmiş" biri değildir!.. "Atanmış" biridir!.. Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi, "Cumhurbaşkanı tarafından atanmış biri"dir!..
O halde, şunu söyleyebiliriz:
Bu zat, madem ki "Cumhurbaşkanı" tarafından atanmıştır, o halde "Cumhurbaşkanı" tarafından da görevden alınabilir!..
öyle ya;
"Atama yetkisi" olan Cumhurbaşkanı'nın, "görevden alma" yetkisi de vardır!..
Ve, bana göre;
Cumhurbaşkanı, bu yetkisini kullanmalıdır!..
Kullanmalıdır ki;
"Koskoca Türkiye"nin bir "Yassıada" olmadığı ve yine ülkenin bir "Yargıçlar Devleti" olmadığı görülsün/gösterilsin!..
Bu gösterilmediği sürece;
"Milli irade" kavramının hiçbir anlamı kalmayacaktır!..
Bu gösterilmediği sürece;
"Seçim"lerin bir mânâsı kalmayacaktır!
Bu gösterilmediği sürece;
Meclis'in duvarlarında yazılı bulunan "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ifadesinin hiçbir anlamı kalmayacaktır!..
Uzun sözün kısası;
Kim ki "demokrasi" diyorsa, kim ki "Cumhuriyet" diyorsa, kim ki "halk" diyorsa; bu "saçmalığa" karşı çıkmalı ve Türkiye'nin bir "muz cumhuriyeti" olmadığını göstermelidir!..
Unutmayalım ki;
Bir tarafta "70 milyon" insan, diğer tarafta "1 Başsavcı" vardır!..
Türkiye, "70 Milyon'un, 1'den büyük olduğunu" göstermelidir!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi