Huzurlu bir ömrün garantisi imândır
Endişe, kaygı ve korkulardan uzak, huzûr ve mutlu bir ömür sürmenin yegâne garantisi imândır. İnsanın rûh/duygu ve bedenindeki cihaz ve âletlerin yapısıyla işleyiş tarzını incelediğimizde yaratılışın asıl ve en büyük gayesinin “imân ve ibâdet” olduğunu ve buna göre dizayn edilip programlandığını anlarız. Bu da yaratılış amacına uygun savunma mekanizmalarının zarûretini ortaya koyar. Yanlış da olsa, fıtrî olarak ortaya koyar. Meselâ, şu uçsuz bucaksız kâinatı yaratan ve yöneten sonsuz bir güce inanmak zorunludur. Aksi halde tesadüflerin ve unsurların oyuncağı ve düşmanı olunur. Aslında tapınma fıtratımıza konulmuş bir hakikattir. Tarih boyunca (bâtıl, yanlış, sapık da olsa) en ilkel toplumlarda bile, inanma, tapınma, ibâdet etme ve sığınmanın1 olagelmesi; insan rûhu için imân-ibâdet ve duâ; nefes almak gibi temel bir ihtiyaç olduğunu gösterir. Ancak, temiz hava ve su bulamayan pis ve kirlisiyle yetinir. Gerçeğe ulaşamayan, Allah’ın tanıyamayan, Onun vasıflarını maddeye, toteme, putlara taksim eder, yanlışa düşer. Kimi zaman da bu tapınma ihtiyacını; sevdiklerini, güçlü kabul ettiği şahsiyetleri yüceltme mekanizmasıyla putlaştırır ve “gizli şirke” düşer!
İnsan sosyal bir varlık olduğundan ilgi görmek; yardım almak; hemcinsleriyle bir arada bulunarak yalnızlığın pençesinden kurtulmak ister. Oysa, hayat şartları, insan duyguları çoğu zaman bu ihtiyacı karşılayamaz. Karşılasa da çok pahalıya satabilir. Belki birçok sıkıntı ve problemleri de beraberinde getirir. İşte meleklere imân; bu fıtrî ihtiyacı çok ucuz ve yan etkisiz karşılamaktadır. Eğer, kâinatı dolduran ve tabiat hadiselerine nezaret meleklere imân olmazsa bu sefer, hayâlî uzaylılar icad eder ve onları yücelterek melekî özellikler atfeder.
Ömrümüzün her saatinde, her gününde karşılaştığımız çeşitli sıkıntı, problem, hastalık, felâketler ve “ölüm” karşısında âcizimizi ortaya koyar. Onun baskısından kurtulmak için kaçış, aldırmama, unutma gibi mekanizmalar geliştirilir. Oysa, öldükten sonra dirilmeye imân, stres ve çâresizliklerimiz karşısında tam bir emniyet verir.2 Eğer hayatımız imânla yoğrulmazsa, ıztırap, sıkıntı, üzüntülere boğuluruz.3 İşte imân, dünyada dahi mânevî Cenneti temin eder ve ölümü Cennet tezkeresine çevirirerek4 gayr-i meşrû, palyatif ve zararlı savunma mekanizmaları geliştirmekten kurtarır.
“Stres ve problemi” eyleme dökme arayışı, kuvve-i gadabiyenin muhtemelen fıtrî bir sonucudur. Meselâ, kızgınlık bir savunma mekanizmasıdır. Bunun, telâfisi imkânsız bir harekete dönüştürmek de ihtimal dahilindedir. Ancak, bu arayışa karşı insanlığı en güzel kıvamda yaşamış, yaratılanlar içinde en güzel örnek ve güzel ahlâkın mücessem timsali zatın (asm) teklifi, abdest almaktır. Abdest almakta hem eyleme vurmak şeklindeki savunma mekanizması müsbet bir yola kanalize edilmiş olacak, hem de “savunuyorum” düşüncesi ile bedene ve ruha verilen zararlardan uzak kalınmış olacaktır.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan yay, İst, 1998, s. 222-223; 2- Sözler, s. 25; 3- Mektûbât, s. 450. 4- Hutbe-i Şâmiye, s. 75
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.