Baykal neden uyarıyor?
Anayasa değişikliği ile ilgili maddeler ortaya çıktıkça, işin mahiyeti anlaşıldıkça, Türkiye’nin geleneksel tutucu kesimleri seslerini yükseltiyor.
Gelenekçilik ve tutuculuk ekseriya dindarlara, millî-manevî değerlere bağlı olanlara atfedilen bir vasıftır. Oysa Türkiye’nin asıl gelenekçileri, tutucuları, mürtecileri bürokratik ideolojiyi dayanak yaparak ülke içinde güç olan kesimlerdir.
CHP demokratik dönemde de tek parti döneminin bürokratik iktidar kazanımlarını sürdürme yönünde siyaset takip etmiş, bu yüzden bir türlü demokratik yolla iktidara gelme imkânını bulamamıştır. Demokratik yapıyı sindiremeyen bir kurum, nasıl demokrasiden medet umar? Nitekim CHP istisnaî dönemler dışında böyle bir beklenti içinde olmamıştır, darbeci güçlere ayarlı bir siyaset takip etmiştir.
Şimdi Baykal boşuna konuşmuyor! Başbakanı tehditvari boşuna uyarmıyor! Biliyor ki mesele mühim! Türkiye’nin yapısı değişecek. Hem de gerçekten değişecek. Ülkedeki ikili yönetimi, düalizmi bertaraf etmek için başlangıç yapılacak.
Hani bir zamanlar dinî kesimlere saldırarak din istismarı yapan bir “çıplak uyarıcı” vardı ya, hani Baykal’ın bir aralar partisine aldığı zat. Şimdi Baykal da tıpkı onun gibi, çıplak değilse de “şortlu uyarıcı” olarak sahneye çıkmış durumda.
Mesele mühim! Hem de çok! Cumhuriyetle birlikte, bürokratik seçkinler Türkiye’nin yönetimine el koydu. Halk adına, halkı hiçe sayarak kendi idarelerini kurdular. İdare cumhuriyetti, hatta Meclis ve seçimler bile vardı. Fakat seçim mekanizması şimdi bazı hukuk kurumlarının seçimlerine benziyordu. Millî şef, Meclis’i meydana getirecek vekilleri seçiyordu, seçtiği vekiller de onu seçiyordu! Sistem böylece sürerken 2. Dünya Savaşı sonunda demokratik yapıya, gerçek seçimli sisteme geçilmek zarureti hasıl oldu. Çünkü dış dünya bunu zorluyordu…
Bürokrasi önce, vatan kurtaran şaban edasıyla, nasıl olsa kazanırım diyerek serbest seçimlere razı oldu. Fakat seçimleri kaybetti. Bundan sonra Türkiye’de ikili bir yapı ortaya çıktığını görüyoruz. Cumhuriyetin geleneksel yönetim oligarşisi varlığını sürdürürken bir de seçimle gelen yöneticilerimiz oldu.
Bunun sürekli problem doğuracak bir ikilik, bir düalizm olduğu şüphesizdir. Nitekim öyle olmuştur. Tayinî yönetim, seçimli yönetimi darbeyle alaşağı ederek 27 Mayıs Anayasasını hazırlamıştır.
27 Mayıs Anayasası, bürokratik oligarşinin ülke üzerindeki yönetme yetkisini ayrıntıları ile düzenleyen bir metindir.
Bu Türkiye’deki yönetim ikiliğini elbette meşrulaştıran değil ama “yasallaştıran” bir Anayasa’dır.
Seçilmişlerin yapacağı şeyler bellidir. Ülkenin asıl yönetimine karışmaları sözkonusu olamaz. Her zaman Anayasaya, birtakım kanunlara ve hatta “Kırmızı kitap” denilen Anayasa üstü metinlere bakmaları gerektiği hatırlatılır.
Anayasa, Türkiye’nin bürokratik oligarşisinin hazırlayıp halka tasdik ettirdiği bir metindir. 1960’dan sonra böyle olduğu gibi, 1980’den sonra da böyle olmuştur.
İkili yönetim, seçilmişleri her hâlü kârda kontrol altında tutar. Bürokratik mekanizmalarla kontrol eder, hukuk bürokrasisi ile tahdit eder, en sonunda silahlı bürokrasi ile tenbih eder. Kendine göre kontrolden çıkılırsa, duruma el koyar!
Baykal bunu söylemiyorsa ne söylüyor sizce?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.