İstiklâl Marşı’ndan rahatsız olmak için..
Şurası çok açık ve nettir ki; eğer bir insan İstiklâl Marşı’ndan rahatsız oluyorsa, mayası bu topraklar dışında, ilk nüveleri herhangi bir İslâm beldesinde atılmamış demektir. Yoksa mayası temiz birinin, İstiklâl Marşı’ndan rahatsız olması nasıl düşünülebilir ki?..
Neye göre İstiklâl Marşı’ndan bir insan rahatsız olabilir? Bu marş, rahatsız olanların bu ülkeye ve millete tırnak kadar bile katkısı olmadığı, açlık ve yokluk yıllarında büyük bir coşku, güven ve inançla kaleme alınmış ve milletin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yine büyük bir coşkuyla kabul edilmiştir.
İstiklâl Marşı’ndan nefret etmek, öncelikle bu millete ve devlete düşman olmak demektir. Ancak düşmanlarımız böyle bir marştan hoşlanmazlar. Yalnız bugüne kadar da bu milletin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş, halkımızın devlete sağladığı her türlü imkândan yararlanmış hainlerin dışında, marşımıza dış dünyadan da bir düşmanlık görmemişizdir.
İstiklâl Marşı, şiiriyeti yanında söyleyecek şeyleri olan ender marşlardandır. O, bir haykırışla başlar. Bu haykırış, iki asırdır savaşa savaşa çekilen ve nihayet dokuz asırlık ana topraklarında mücadele eden bir milletin kuşkularını bertaraf etmektedir.
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak..” Mehmet Akif, şiirin devamında, Doğu-Batı, İslâm-Batı ya da somut olarak Batı'yla asırlardır savaşan bir topluluk olarak Türk-Batı mücadelesinin diyalektiğini yapar. Tabiî bunu anlamak için önce ülkeyi sevmek lazımdır.
“Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal..” Mehmet Akif, bu “sehl-i mümteni” (kendiliğinden söylenivermiş) denilebilecek mısrada istiklâlin, bağımsızlığın Hakk’a tapmanın tabiî sonucu olduğunu söyler. Esasen Hak’tan başkalarına tapanın müstakil, hür olması mümkün müdür?
Hakk’a tapan insan, insanlığı ve istiklâli hakketmiştir veya müstakil olacak mücadele azmine sahiptir. Sonraki mısrada belirtildiği gibi Hakk’a tapan insan ezelden beri hürdür, hür yaşar. Akif, İstiklâl Marşı’nda bütün direniş unsurlarını “iman” kavramında toplamıştır.
Mehmet Akif’in milli marş yarışmasına katılmadığını, yarışmaya katılan şiirlerin yetersiz bulunması üzerine Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin Mehmet Akif’i yarışmaya katılmaya zorladığını, Akif’in de bunu para mükâfatından ötürü reddettiğini bilmeyen yok. Onu asıl Ankara’ya getiren, böyle bir şiiri yazma nasibidir.
Mehmet Akif, Meclis’te neredeyse hiç konuşmamıştır. Ama İstiklâl Marşı ile; söylemek istediğini, milletimiz adına en güçlü şekilde ifade etmiştir. Ve bir daha onun gibi söyleyen de çıkmamıştır. Şimdi o Meclis’te söylenen sözlerin hiçbirini hatırlamıyoruz. Fakat Mehmet Akif’in söylediklerini bunca senedir bütün Türkiye biliyor ve tekrarlıyor.
“İstiklâl Marşı” öyle bir metindir ki; Türkiye’yi teşkil eden halkın bütününün benimseyeceği unsurları ihtiva eder. Esasen Mehmet Akif, böyle bir sonuç da gözetmemiştir. O sadece düşündüğü, inandığı gibi yazmıştır. Geniş halk kitleleri, bilhassa kendini inanç boyutu ile tanımlayanlar, ülkeye bağlılıklarını İstiklâl Marşı ile ifade etmişlerdir.
Eğer bir insanın tıynetinde haramzadelik yoksa, en azından Akif’in hayatını okur ve İstiklâl Marşı’nı nasıl bir ruhun hangi ruhla yazdığını öğrenir. İstiklâl Marşı’na düşmanlık, Akif’e düşmanlık ve dolayısıyla Akif’in inandığı değerlere düşmanlıktır ki; meselenin kökünde de İslâm’a düşmanlık yatmaktadır.
Körü körüne İstiklâl Marşı’na düşmanlık yapanlar, kendilerine bir iyilik etmeliler ve Mehmet Akif Ersoy’un hayatını okuma zahmetine girmeliler. Bir şey kaybetmezler. Göreceklerdir ki; diğer inanç sistemlerinin tahrif edilmemiş kısımlarındaki insan tarifine ve İslâm’ın insan tarifine uyan bir kişilikle karşılaşacaklardır.
Böyle bir kişiliğe karşı çıkmanın, yine dünyada ne kadar inanç sistemi varsa, hiçbirinde yeri yurdu yoktur. Peki, nedir bu karşı çıkanlar, hangi sınıfa girerler o zaman?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.