Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İşin özü ve kökeni

İşin özü ve kökeni

Hep söylerim: Bugün olan her şeyin kökleri tarihtedir…
Bu sebeple rahmetli Cevdet Paşa, tarih bilmeyen siyasetçiyi pusula okumayı bilmeyen kaptana benzetmiş, her ikisinin de gemiyi karaya oturtmalarının kaçınılmaz olduğunu savunmuştur.
Din dendiğinde ödü kopan, ancak bunu fark ettirmemek için dine karşı tepkilerini laiklikle örten bir zümre var…
Bu azınlık, 1950 öncesinde bir hâkimiyet dönemi yaşadı…
O dönemde ezan gibi ezan okunmadı (tam 18 yıl)…
O dönemde mimari ve tarihi açıdan büyük öneme sahip olanlar dâhil pek çok cami satıldı…
Kur’an öğretim kurumlarıyla birlikte imam hatipler ve ilahiyat fakülteleri kapatıldı…
Osmanlı sanatlarını çağrıştırdığı iddiasıyla Türk sanat ve Türk halk musikisinin radyolardan çalınması yasaklandı…
Devlet okullarında okutulan ders kitaplarında Kâbe “tavla zarı”na benzetildi…
İslâm Dini ve İslâm Peygamberi hakkında aşağılayıcı ifadelere yer verildi.
İnanmıyorsanız buyurun, “Afet İnan” imzalı, “Medeni Bilgiler” isimli kitaptan birkaç cümle:
“… din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk Milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti… Artık Türk, cenneti değil… son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk Milletinde bıraktığı hatıra…”
Milli birlikten söz eden bölümde ise şu görüşlere yer veriliyor:
“Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.”
Yani “din birleştirici değildir!” deniyor. Peki o zaman Türk’ü, Kürd’ü, Lâz’ı, çerkez’i, Abaza’sı, Arnavut’uyla bu millet, hangi ortak değer etrafında kenetlenip çanakkale Savaşlarını zafere dönüştürmüştür?
çanakkale Zaferi’ni inşa eden gücün İslâmiyet olduğu çok açıktır. O kadar açıktır ki, farklı kökenden gelen Müslümanlar orada aynı amaç etrafında bütünlenmeseydiler, imkânı yok böyle büyük bir zafer kazanılamayacaktı.
Orada din birliği olmasaydı böyle bir destan yazılamayacaktı. Bunu sadece biz değil, yabancı gözlemciler de söylüyor.
Gelin tekrar “Medeni Bilgiler” kitabına dönelim:
“Türk milletinin oluşmasında müessir (etkin) olduğu görülen tabii ve tarihi vakıalar şöyle sıralanabilir:
a- Siyasi varlıkta birlik;
b- Dil birliği;
c- Yurt birliği;
d- Irk ve menşe birliği;
e- Tarihi karabet (yakınlık);
f- Ahlaki karabet.
Bu maddeleri “temel çerçeve” sayarsanız, Türk’ü, Kürd’ü, Lâz’ı, çerkez’i, Abaza’yı, Arnavut’u hangi eksende birleştireceksiniz? Bindiğimiz dalı kestik!

Aynı dönemde liselerin ikinci sınıflarında okutulan “Tarih II” isimli ders kitabından da birkaç alıntı yapalım: “Muhammed’in aile ve atalarına ait bütün malumat tarihi olmaktan ziyade efsanevidir. Peygamber zamanında bir malumat yoktu; bunlar sonradan icat olunmuştur…”
“Muhammed'in peygamberlik vazifesine nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir. Muhammed'in bir melek ile ve Allah ile hakikaten konuşmuş olduğu kanaatinde bulunanlar olduğu gibi, Muhammed'in, isteyerek böyle söylediğini de ileri sürenler olmuştur?”
İş bu ders kitabında Kâbe “tavla zarı”na benzetiliyor, “âdi taştan” yapıldığı belirtiliyor…
Hacer’ül Esved’in Frikyalıların uydurduğu Karataş efsanesi gibi bir “efsane” olduğu öne sürülüyor… Peygamber Efendimiz’in peygamberliği hakkında tereddüt yayılırken, yalancı peygamber Müseylime’nin “Hiç de yabana atılmayacak değerde görüşleri” olduğu iddia ediliyor.
En vahim iddia ise Kur'an'a ilişkin: “Kur'an ve Vahiy” başlıklı bölümün hemen başında şu ifadeler yer alıyor: “Muhammed'in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur'an denir.” (Tarih II, Türk Tarih Tetkik Cemiyeti, Ankara Maarif Matbaası, 1941, sayfa:90)
Din konusunda zihinler tereddüde düşürülüp, böylece, dinin birleştirici fonksiyonu yok edilince, yürekler çatlamış, o çatlaktan da “bölücülük” filizlenmiş olabilir mi diye de sormak lâzım, ama asıl soru galiba şu:
“Böyle kaynaklardan beslenen siyasetçiler yahut bürokratlar din ve dindar hakkında sağlıklı düşünebilir mi?”
Herhalde düşünemez. Tarafsız bakamaz, değerlendirmez. Dini ve dince kutsal olan her şeyi “tehdit” olarak algılar. Ve eline fırsat geçer geçmez “durumdan vazife” çıkarıp gereğini yapar.
Bu kez de gereği yapılmıştır. Durum bundan ibarettir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi